İmam, vasisini nasb eder.....

İmam Kâzım (a.s.) buyurdu ki: "Resûlullah (s.a.a), Ali'yi (a.s) bir nişane olarak imamet makamına atadı ve onu halka tanıttı ve bütün İmamlar da kendi vasilerini imamet makamına atayıp onları halka tanıtmışlardır"

<İmam, vasisini nasb eder.....

Ebu Besir şöyle diyor:

Bir gün Ebu'l-Hasan'ın (İmam Kâzım) (a.s) huzuruna vararak şöyle dedim: "Fedan olayım! İmam nasıl tanınır?"

İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Birkaç sıfatla... Babası onun imameti hakkında bir şey söylemiş olmalı, onu halka tanıtmalı ve onu halka, onlara bir hüccet olması için bir nişane olarak (imamet makamına) atamalıdır. Nitekim Resûlullah (s.a.a) de, Ali'yi (a.s) bir nişane olarak imamet makamına atadı ve onu halka tanıttı ve bütün İmamlar da kendi vasilerini imamet makamına atayıp onları halka tanıtmışlardır. İmam olan birisi, sorulan her şeye cevap verebilmeli, halk sustuğunda o konuşabilmeli, halka gelecekten haber verebilmeli, bütün dilleri bilmeli ve istediği her dille de halkla konuşabilme gücüne sahip olmalıdır."

Daha sonra şöyle buyurdu: "Otur, mutmain olman için imametimin nişanesinden sana haber vereyim. Bu esnada bir Horasanlı içeri girdi ve Arapça İmam'dan (a.s) bir soru sordu. İmam (a.s) sorusunun cevabını Farsça verdi.

Horasanlı şahıs şaşırarak şöyle dedi: "Ben sizin Farsça bilmediğinizi zannederek sorumu Farsça sormadım."

İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Sübhanallah! Eğer ben senin lisanınla sorduğun soruya cevap veremesem, o zaman sana ne üstünlüğüm olur ki?!"

Daha sonra şöyle buyurdu: "(Masum) İmam, bütün insanların, kuşların, hayvanların ve ruhu olan her yaratığın lisanını bilmektedir. İmam, işte bu nişanelerle tanınır. Bu sıfatlar onda olmadığı takdirde o İmam değildir." (Bihar, c.25, s.133 ve s.141).

Ebu Besir şöyle diyor:

İmam Musa b. Ca'fer (a.s) gözlerini dünyaya açtığı yıl, biz de İmam Sâdık'la (a.s) birlikte, hac amelimizi yapmak için Mekke'ye doğru hareket ettik. Ebva'ya yetiştiğimizde, İmam Sâdık (a.s) bize ve ashabına büyük bir sofra açtı ve çok güzel yemekler verdi. Biz yemekle meşgul olduğumuz sırada (İmam'ın eşi olan) Hamide'nin gönderdiği biri gelerek şöyle dedi:

"Hamide diyor ki: Doğum sancısı beni yakalamış, siz buyurmuştunuz ki bu oğlumun doğumunda benden habersiz bir iş yapmayın, şimdi durumu size bildiriyorum."

İmam (a.s) sevinçle yerinden kalkarak Hamide'nin göndermiş olduğu kimseyle gitti. İmam (a.s) çok geçmeden bizim yanımıza geri döndü.

Ashab şöyle dedi: "Allah seni sevindirsin, gözlerini nur- landırsın, Hamide'nin durumu nasıl oldu?"

İmam (a.s) buyurdu ki: "Allah bana bir oğlan çocuğu bağışladı; bu oğlan, Allah'ın yaratıklarının en üstünüdür. Hamide bu bebek hakkında bazı olaylardan haber verdi, oysa ben onları onun kendisinden daha iyi biliyordum."

Bu sırada ben dedim ki: "Fedan olayım! Hamide ne gibi şeyler hakkında size haber verdi?"

İmam (a.s) buyurdu ki: "Hamide dedi ki: 'Bu çocuk dünyaya geldiğinde, ellerini yere koyup başını göğe doğru kaldırdı.' Ben Hamide'ye dedim ki: Bu hareket, Peygamber 'in (s.a.a) ve O'ndan sonraki İmamların nişanesidir." (Bihar, c.48, s.2).