İmam Muhammed Bakır’ın İslam tarifi.....

İmam'ın (a.s.) döneminde, ortaya çıkan akla dayalı akımların temeli, iman ve İslam'ı sorgulamaya başlamıştı

<İmam Muhammed Bakır’ın İslam tarifi.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

İman ile İslam'ın aynı mânâya gelip gelmediği, amellerin imanın bir parçası olup olmadığı ve hatta hangi kişiye müslüman denir şeklinde fikirler ortaya atılıyordu.

İmam Bâkır (a.s.) İslam'ı târif ederken, ancak imanın İslam'dan daha iç bir dairede yer aldığını belirtmektedir.

Ve İmam'a (a.s.) göre, iman için dil ile söylemek, kalben onaylamak ve amel olarak yaşamak beraber, bir arada olmalıdır.

İmam Ebu Câfer'in (a.s.) bu noktada iman ve İslam'ı birbirinden ayıran görüşlerine ileride değineceğiz. Önce İslam'ın ne olduğu ile ilgili hadislerini verelim.

Fudayl b. Yesar, Ebu Câfer'den (Muhammed Bâkır) şöyle duymuş:

"İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Namaz, zekât, oruç, hac, velayet. Bu şartların hiçbiri velayet gibi ilan edilmedi; fakat insanlar bunların dördünü benimsediler, birini ise, yani velayeti terk ettiler." (Burada Gadr-i Hum günü İmam Ali'nin velayetinin ilanı kastedilmektedir.) 

Ebu Cârud şöyle diyor: "İmam Bâkır'a (a.s.) şöyle dedim: 'Ey İbn-i Resûlullah! Size olan sevgimi, bağlılığımı ve dostluğumu biliyor musunuz?'

İmam Bâkır (a.s.), 'Evet' deyince, şöyle dedim: 'O halde, size bir soru sormak ve cevabınızı almak istiyorum. Şüphesiz ki, benim gözlerim görmüyor, çok az yol yürüyebiliyorum ve sürekli sizleri ziyaret edemiyorum.'

İmam Bâkır (a.s.), 'İstediğini söyle' diye buyurunca da şöyle dedim: 'Siz ve Ehl-i Beyt'inizin, kendisiyle Allah'a (Azze ve Celle) ibadet ettiğiniz dini bana söyle, ben de o din vesilesi ile Allah'a (Azze ve Celle) ibadet edeyim.'

İmam Bâkır (a.s.) şöyle buyurdu:

Gerçi kısa bir söz söyledin ama büyük bir soru sordun. Vallahi benim ve babalarımın Allah'a (Azze ve Celle) ibadet ettiği dini sana da söyleyeceğim. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, Allah nezdinden nâzil olan her şeyi ikrar etmek, velimizin velayetini kabul etmek, düşmanlarımızdan berî olmak, emrimize teslim olmak, Kâim'imizi beklemek, (farz ve helal işlerde) çalışmak ve günahlardan sakınmak." 

Muhammed b. Müslim rivayet eder:

"Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) buyurdu ki: Allah'a isyan edenin dini yoktur. Allah'a iftira ederek uydurulan bir esasa göre ibadet edenin dini yoktur. Allah'ın ayetlerinden birini inkâr ederek din edinenin dini yoktur." 

İmam Bâkır (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Resûlullah'a (s.a.v.) kulların en hayırlısı sorulunca, şöyle buyurdu: Onlar iyilik edince sevinirler, kötülük edince de istiğfarda bulunurlar, kendilerine ihsan edilince teşekkür ederler, belâya düşünce sabrederler ve gazaplanınca da bağışlarlar." 

Süleyman b. Hâlid, İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu nakleder:

"İslam'ın kökünün, dalının ve zirvesinin ne olduğunu sana söyleyeyim mi?"

"Evet, sana feda olayım" dediğimde şöyle buyurdular:

"İslam'ın kökü namazdır, dalı zekâttır, zirvesi ise cihaddır."

Daha sonra, "İstediğin takdirde hayır kapılarını sana açıklarım" buyurdular.

"Sana feda olayım, açıklayın" dediğimde, şöyle buyurdular:

"Oruç ateşe karşı siperdir, sadaka hataları yok eder ve gece yarısı kalkarak Allah'ın zikri ile meşgul olmak."

Abdullah b. Süleyman rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır aleyhisselâm) buyurdu ki: Namazda kıyamda iken Kur'an okuyan kimse için Allah, her bir harfe karşılık yüz sevap yazar. Kim namazda otururken (Kur'an) okursa, Allah her harfe karşılık elli sevap yazar. Kim Kur'an'ı namazın dışında okursa, Allah her harfe karşılık on sevap yazar."

İbn-i Mahbub der ki: "Ben bu hadisi Muaz'dan İbn-i Sinan'ın rivayet ettiği şekilde duydum." 

Ebu Hamza es-Sumâlî rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) buyurdu ki: Bir kimse Mekke'de Kur'an-ı Kerim'i cumadan cumaya veya daha az yahut daha fazla bir sürede hatmederse ve cuma günü hatmederse dünyanın ilk cumasından son cumasına kadar işlenen bütün iyilikler ona sevap olarak yazılır. Kur'an'ı diğer günlerde de hatmederse aynısı yazılır." 

Sa'd b. Târif rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle buyurdu: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurmuştur: Kim bir gecede on ayet okursa gâfillerden yazılmaz. Kim elli ayet okursa zikredenlerden yazılır.

Yüz ayet okuyan kimse, kurtulanlardan yazılır, iki yüz ayet okuyan kimse, korkanlardan sayılır. Üç yüz ayet okuyan kimse kurtulanlardan sayılır. Beş yüz ayet okuyan müctehidlerden yazılır. Bin ayet okuyan kimseye bir kantar külçe altın ağırlığınca sevap yazılır.

Bir kantar on beş bin miskal altın eder. Miskal ise yirmi dört kırattır. Bunun en küçüğü Uhud Dağı kadar, en büyüğü ise gök ile yer arası mesafe büyüklüğündedir." 

Muhammed b. Mervan rivayet eder: "Ebu Câfer (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) buyurdu ki: Kul huvallahu ehad sûresini bir kere okuyan kişiye hayır duada bulunulur. İki kere okuyan kişinin kendisine ve ailesine hayır duada bulunulur. Üç kere okuyan kişiye, ailesine ve komşularına hayır duada bulunulur.

Onu on iki kere okuyan kişi için Allah, cennette on iki köşk bina eder. Hafaza melekleri derler ki: 'Bizi falan kardeşimizin köşklerine götürün, ona bakalım.'

Bu sûreyi yüz kere okuyanın adam öldürme ve başkasının malını gasp etme dışındaki yirmi beş senelik bütün günahları bağışlanır.

Bu sûreyi dört yüz kere okuyan kişi için atı boğazlanmış ve kanı akıtılmış dört yüz şehidin ecri verilir. Bu sûreyi bir gün ve gecede bin kere okuyan kişi cennetteki yerini görmeden veya kendisine gösterilmeden ölmez." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)