“İmam Kâzım döneminde bir grup Ehl-i Beyt takipçisi bazı sorularına cevap almak maksadıyla Medine’ye geldi. Ancak İmam yolculukta olduğundan geri dönmek zorunda kaldılar...
03-09-2024Salih b. Arendes, "Keşfu'l-Lelai" kitabında şunları yazar: "İmam Kâzım döneminde bir grup Ehl-i Beyt takipçisi bazı sorularına cevap almak maksadıyla Medine'ye geldi.
Ancak İmam yolculukta olduğundan geri dönmek zorunda kaldılar. Bir sonraki seferde sorularını bir kağıda yazarak İmam Kâzım'ın ailesine bırakmak istediler.
Ancak İmam'ın kızı Mâsume buna fırsat vermeyerek bütün soruları cevapladı.
Gelenler cevaplarını alınca memleketlerine doğru yola koyuldular.
Yolda İmam Mûsâ Kâzım ile karşılaştılar. Konuyu O'na anlattılar. İmam, Mâsume'nin yazdığı cevapları onlardan alarak gözden geçirdi.
Hepsini doğru buldu. Ve üç kez şu cümleyi tekrar etti: "Babası O'na feda olsun."
O dönemde Mâsume'nin yaşının küçüklüğü göz önüne alınırsa bu olay O'nun büyüklüğünü ve eşsiz makamını gösterir.
Allah Resûlü de kızı Fâtıma'yı "Babası O'na feda olsun" diyerek severdi.
Hz. Fâtıma Mâsume, İslamî ilimleri ve Ehl-i Beyt hükümlerini çok iyi bilirdi. Bu ilmi insanlara ve gelecek nesillere nakleden eşsiz bir râviydi.
Ayetullah Uzma Allame Necefî Mer'aşî şöyle anlatır: "Babam Allame Seyyid Mahmut Mer'aşî, Necef'te yaşardı. Ninesi Resûlullah'ın kız Hz. Fâtıma Zehra'nın mezarının yerini bulmayı çok isterdi. Bu sebeple babam, Hz. Zehra'nın kabrini bulmak için kırk gece belli bir duayı okuyarak Allah'a yakardı.
Kırkıncı gece duayı okudu, Allah'a yalvararak yatağa girip uyudu. Rüyasında İmam Muhammed Bâkır'ı (veya İmam Ca'fer esSâdık'ı) gördü.
İmam ona rüyada, 'Ehl-i Beyt'in kerimesine tevessül et' buyurdu.
Ninem Ehl-i Beyt'in kerimesinden kastın Peygamberin kızı Fâtıma olduğunu zannettiğinden, 'Evet zaten O'nun mezarının yerini öğrenmek için bu duayı okuyup hatmediyorum' dedi.
Bunun üzerine İmam, 'Benim kastım Mâsume'nin Kum'daki kabr-i şerifidir. Bazı sebeplerden ötürü Allah, Hz. Fâtıma'nın kabrinin gizli kalmasını istedi. Bu yüzden Mâsume'nin kabrini Hz. Fâtıma'nın kabrine tecelligâh kıldı' buyurdu.
Bu rüya üzerine Mahmut Mer'aşî uykudan uyandığında Hz. Mâsume'yi ziyaret emek için Kum'a gitmeye karar verdi. Tüm ailefertleriyle beraber Necef'ten Kum'a doğru yola çıktı. Kabri ziyaret ettikten sonra Necef'e geri döndüler."
Bu olay birçok kez değişik insanlardan nakledilmiştir. Öğrencilerinden bir tanesi bu olayı şöyle nakleder:
Merhum Ayetullah Mer'aşî, derslerinden birinde şöyle dedi: "Benim Kum'a gelmemin nedeni şu idi; babam Hz. Ali'nin türbesinde kırk gece sabahlara kadar dua ve ibadetle geçirdikten sonra Hz. Ali ona rüyasında, 'Ey Mahmud! Ne istiyorsun?' demiş.
Babam da, 'Hz. Fâtıma'nın kabri nerde? O'nu ziyaret etmek istiyorum' demiş.
Hz. Ali, 'Ben O'nun vasiyetinin tersine hareket edip yerini söyleyemem' demiş.
Babam bu kez, 'Ben O'nu ziyaret etmek istersem ne yapayım?' diye sormuş.
Bunun üzerine İmam Ali, 'Kim Fâtıma'yı ziyaret etmek isterse, Mâsume'ye gitsin' buyurmuş.
Babam devamlı olarak Hz. Mâsume'yi ziyarete gitmemi isterdi. Ben Necef'ten bu maksatla geldim. Israr üzerine burada kaldım. 60 yıldır her gün Hz. Mâsume'nin kabrini ziyaret eden ilk ziyaretçiyim."
Allame Meclisî bazı kitaplarda Ali b. İbrahim'den, o da babasından, babası da Saad Eş'arî Kummî'den şöyle nakleder: "İmam Rıza'nın hizmetinde idim.
Bana, 'Ey Saad! Kum'da bize ait bir mezar var' dedi.
Saad, 'Sana feda olayım! Acaba kastınız İmam Mûsâ'nın kızı Fâtıma mıdır?' diye sordum.
'Evet, kim O'nu hakkıyla tanıyıp ziyaret ederse cenneti hak eder' buyurdu.
Sonra, 'Kabrin kenarına vardığında baş tarafında kıbleye dönerek dur ve otuz üç defa Allahuekber, otuz üç defa Subhanallah, otuz üç defa Elhamdülillah dedikten sonra esselamu ala Âdem'e safvetillah de' buyurdu."
Muhammed Ali b. Hüseyin Katuziyan'ın "Envâru'l-Muşa'şain" adlı eserini 1. cildinde nakledilen ziyaretnâmede Hz. Mâsume'ye şöyle hitap edildiğini görüyoruz:
"Selam olsun sana ey Tahire! Ey Hamide (övülen), ey Berra (iyi huylu), ey Reşide (kemâle eren), ey Takiyye (takvalı), ey Nakiyye (temiz), ey Raziyye (liyakat sahibi) ve ey Merziyye (beğenilen)…" (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)