İmam Cafer’in (a.s.) ibadeti.....

Mâlik b. Enes şöyle anlatır: “İmam Sâdık (a.s.) her zaman ya oruç tutar, ya namaz kılar, ya da zikirle meşgul olurdu

<İmam Cafer’in (a.s.) ibadeti.....

Mâlik b. Enes şöyle anlatır: "İmam Sâdık (a.s.) her zaman ya oruç tutar, ya namaz kılar, ya da zikirle meşgul olurdu.

Devrinin en büyük âbidleri ve zâhidleri arasındaydı. Çok hoş sohbetti, çok hadis naklederdi, onun meclisleri pek faydalı olurdu. "Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur..." diyerek bir hadis aktarmaya başladığında, yüzünün rengi değişirdi.

Bir hac yolculuğunda birlikteydik. İhrama girdiği sırada hali değişti. "Lebbeyk" diyemiyordu adeta, kendisinden geçecek gibiydi.

Hatta bu hali nedeniyle bir ara neredeyse bineğinden düşecek gibi oldu. "Ey Resulullah'ın (s.a.v.) oğlu, lebbeyk de, bunu söylemek zorundayız!" dedim.

"Nasıl lebbeyk diyeyim?" dedi, "Rabbimin, 'Lâ lebbeyk' diye cevap vermesinden korkuyorum!"  

Allah karşısında teslimiyet

İmam Sâdık'ın (a.s.) yârenlerinden Kuteybe şöyle anlatır:

"İmam Câfer Sâdık'ın (a.s.) hasta oğlunu ziyaret gitmiştik. İmam'ı (a.s.) evin önünde gördüm. Mahzundu, pek üzgün görünüyordu.

Çocuğun halini sordum. "Vallahi, ölmek üzere!" dedi, sonra da içeri girdi. Biraz sonra dışarı çıktığında rahatlamış gibiydi. Çocuk iyileşmiş olmalıydı.

Tekrar çocuğun durumunu sorduğumda, "Rabbine kavuştu" dedi. Hayretle, "Canım size feda!" dedim, "Hayattayken onun için pek üzgündünüz, şimdi üzgün değil misiniz?"

Şöyle buyurdu: "Biz öyle bir aileden geliyoruz ki, bir musibetten önce üzgün ve tedirgin olur ama Rabbimizin takdiri vuku bulduğunda da O'na tam bir rızayla teslimiyet gösteririz!"  

Sabır ve tevekkül

Hafs b. Ebu Aişe şöyle rivayet eder:

"İmam Câfer Sâdık (a.s.) hizmetçisini bir iş için yollamıştı. Hizmetçi epey gecikince, İmam (a.s.) onun peşinden gitti ve onu bir köşede uyurken buldu.

İmam (a.s.) yanı başında oturup bir yelpazeyle onu serinletmeye başladı. Hizmetçi uyandığı zaman da şöyle buyurdu: "Vallahi, uyuman için hem gece ve hem gündüz sana ait değildir. Gecen senin ama gündüzün bizimdir!"  

Muhtaçlara yardım

Mualla b. Huneys der ki: "Yağmurlu bir gecede İmam Sâdık'ın Ben-i Saide'nin gölgeliğine gittiğini gördüm.

Dilencilerle yoksulların sığındığı büyük bir çardaktı burası. İmam'ı (a.s.) takip ettim. Sırtında taşıdığı torbadan bir şey düştü.

İmam, "Allah'ım! Yere düşen o şeyi bize geri ver!" buyurdu. İleri çıkıp selam verdim. "Mualla, sen misin?" dedi. "Evet. Canım size feda olsun, benim!" dedim.

Ortalık karanlıktı. "El yordamıyla bir bak bakalım, yere düşen şeyi bulabilecek misin?" buyurdu. Aradım, birkaç ekmek bulup İmam'a (a.s.) verdim; yanındaki büyük torbaya koydu.

Torbanın ekmek dolu ve çok ağır olduğunu fark edince, "Efendim, izin verirseniz torbayı ben taşırım" dedim. "Hayır" buyurdu, "Bunu benim yapmam gerekiyor ama istersen benimle gelebilirsin!"

Birlikte yürümeye devam ettik. Ben-i Saide gölgeliği denilen yere varınca İmam, uyumakta olan her garibanın elbisesinin altına bir veya iki ekmek bıraktı, kimseyi unutmamıştı. Ekmekler bitince geri döndük.

Yolda, "Canım efendim!" dedim, "Bunlar sizin bağlılarınızdan mıydı?" Şöyle buyurdu: "Eğer bağlılarımızdan olsalardı, daha fazla yardım ederdik." 

Hişam b. Sâlim de şöyle anlatır:

"İmam Sâdık (a.s.) geceleri ekmek, et ve para dolu büyük bir torbayı sırtlayıp Medine'nin yoksullarına gider ve torbasındakileri onların arasında paylaştırırdı.

Onlar, İmam'ın (a.s.) kim olduğunu bilmez, onu tanımazlardı. İmam (a.s.) öldüğünde bu yardımın kesildiğini görünce, geceleri kendilerine yiyecek taşıyan o meçhul iyilik meleğinin İmam Câfer Sâdık olduğunu anladılar."  (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)