İmam Cafer ve güzel ahlak.....

Şüphesiz Allah Tebareke ve Teâlâ, sabah akşam yolunda mücadele eden kimseye sevap verdiği gibi, güzel ahlak sahibi olan kimseye de sevap verir

<İmam Cafer ve güzel ahlak.....

İmam Câfer dedi ki: "İki çeşit ahlak vardır; biri, niyetle gerçekleşen (ihtiyarî olan), diğeri ise tabii olan ahlak."

"Hangisi daha üstündür?" diye sordular.

İmam Câfer şöyle buyurdu: "Niyetle olan ahlak daha üstündür. Çünkü tabii ahlak sahibi bu karakter üzere yaratılmıştır. Başka türlüsüne gücü yetmez.

Niyete (ihtiyarî ahlaka) sahip olan kişi ise zorluk ve sıkıntılarda kendisini güzel ahlaka uymaya, itaate zorlar. Dolayısıyla ihtiyarî ahlak daha üstündür." 

"Şüphesiz Allah Tebareke ve Teâlâ, sabah akşam yolunda mücadele eden kimseye sevap verdiği gibi, güzel ahlak sahibi olan kimseye de sevap verir." 

"İnsanların arasına karıştığın zaman, eğer yapabiliyorsan, veren el olmadan kimseyle arkadaşlık etme.

Çünkü insanın ibadette bir takım eksiklikleri olabilir ama (güzel) ahlak sahibi ise, Allah onu, gündüzünü oruçla, gecesini de ibadetle geçiren kimselerin derece-sine ulaştırır." 

Bahr es-Sakka rivayet eder: "Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) bana dedi ki:

"Ey Bahr! Güzel ahlak zenginliktir."

Sonra şöyle dedi: "Medine'de hiç kimsenin bilmediği bir haberi sana anlatayım mı?"

"Evet" dedim.

Buyurdu ki: "Bir gün Resulullah mescitte oturuyordu. Ensar'dan birinin cariyesi mescide geldi. Öylece ayakta dikiliyordu. Resulûllah'ın elbisesinin bir tarafından tuttu. Nebi (sallallahu aleyhi ve alihi) kalkıp cariyeye baktı.

Fakat ne kendisi Resulûllah'a bir şey söyledi, ne de Resulullah ona bir şey söyledi. Bunu dört kere tekrarladı. Dördüncü kerede Resulullah kalktı ve cariye Resulûllah'ın arkasında duruyordu. Cariye Resulûllah'ın elbisesinden bir parça aldı ve dönüp gitti.

İnsanlar cariyeye dediler ki: "Allah cezanı versin! Üç kere Resulûllah'ı alıkoydun. Ne sen, O'na bir şey söyledin, ne O sana bir şey söyledi. O'ndan en istiyordun?"

Cariye dedi ki: "Evimizde bir hasta var. Ailem Resulûllah'ın elbisesinden bir parça alıp getirmemi istedi ki hasta için şifa vesilesi olsun. Ben tam elbiseden bir parça alacağım sırada Resulûllah beni gördü ve kalktı.

Ben, Resulûllah beni görürken elbisesinden bir parça almaktan utandım. Ayrıca bana elbisesinden bir parça vermesini emreder gibi söylemek istemedim. Sonunda aldım." 

Habib el-Has'amî rivayet eder: Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) buyurdu ki:

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi) şöyle buyurmuştur: En üstününüz ahlakı en güzel olanınızdır. Güzel ahlak sahibi olanlar şerefli ve misafirperver kimselerdir. Onlarla yakınlık kurulur ve attıkları adımlar izlenir." 

"Emirü'l-mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib Aleyhisselam) şöyle demiştir: Mü'min kendisiyle kaynaşılmaya elverişli muaşeret ehli kimsedir. Muaşeret ehli olmayan, başkasının, kendisiyle ilişki kurmasına yatkın olmayan kimselerde hayır yoktur." 

İbn-i Mahbub, İmam'ın ashabından birinden rivayet etmiştir: Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam)'a dedim ki: "Güzel ahlakın sınırı nedir?"

Buyurdu ki: "Güzel ahlakın sınırı, kanatlarını indirmen, tatlı sözlü olman ve kardeşini güler yüzle karşılamandır." 

"İyi işler yapmak ve güler yüzlü olmak sevgi kazandırır ve kişinin cennete girmesini sağlar. Cimrilik ve asık suratlılık, insanı Allah'tan uzaklaştırır ve kişinin cehenneme girmesini sağlar." 

"Farzlardan sonra mü'minin Allah Azze ve Celle'nin huzuruna takdim ettiği ameller içinde, Allah Teâla'nın bütün insanlarda yayılmasını istediği güzel ahlakından daha üstün bir amel yoktur." 

Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) buyurdu ki: "Resulûllah (sallallahu aleyhi ve alihi) şöyle buyurmuştur: Güzel ahlak sahibi olan kimseye, gününü oruçla ve gecesini ibadetle geçiren kimsenin sevabı gibi sevap vardır." 

Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) buyurdu ki:

"Resulûllah (sallallahu aleyhi ve alihi) şöyle buyurmuştur: Benim ümmetimin cennete girmesine en çok vesile olan şey, takva (Allah korkusu) ve güzel ahlaktır." 

"İyilik ve güzel ahlak beldeleri mamur eder, ömürleri de uzatır." 

Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) buyurdu ki: "Allah Tebâreke ve Teâlâ, peygamberlerinden birine şöyle vahyetti: Güzel ahlak, güneşin kırağıyı erittiği gibi hataları eritir." 

Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) buyurdu ki:

"Nebi (sallallahu aleyhi ve alihi) zamanında bir adam öldü. Adamı toprağa vermek üzere mezar kazıcılarının yanına getirdiler.

Fakat onların mezar kazmamış olduğunu gördüler. Gidip mezar kazıcıları Resulullah'a şikayet ettiler.

Mezar kazıcıları dediler ki: "Ya Resulullah! Kazmalarımızın demiri, ne kadar uğraştıysak da toprağa işlemedi. Sanki sert bir kayaya vuruyormuşuz gibi."

Buyurdu ki: "Niçin? Arkadaşınız, güzel ahlaklı bir kimseydi. Bana bir tas su getirin."

Resulûllah'a bir tas su getirdiler. Peygamberimiz ellerini suya daldırdı. Sonra suyu toprağa serpti. Ardından, "Kazın" dedi.

Mezar kazıcıları toprağı kazmaya başladılar. Toprak o kadar yumuşamıştı ki, sanki birbirinin üzerine dökülmüş kum gibiydi." 

Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) buyurdu ki:

"Hiç kuşkusuz güzel ahlak, Allah Azze ve Celle'nin kullarına bahşettiği bir bağıştır. Güzel ahlakın bir kısmı yaratılıştan kaynaklanır, bir kısmı da niyet (ve karar vermek)ten kaynaklanır."

"Bunların hangisi daha üstündür?"

Buyurdu ki: "Yaratılıştan güzel ahlak sahibi olan kimse, yaratılış olarak bu karaktere sahiptir. Bundan başkasını istese de yapamaz ama niyet edip karar vererek güzel ahlak sahibi olan kimse, ibadet etmede sabır gösterip zahmet çekmelidir. Böyle olunca da daha üstündür." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)