İmam Cafer Sadık’ın ahlakı.....

İmam Câfer-i Sâdık, diğer bütün Ehl-i Beyt imamları gibi, güzel ahlakın en kemâl derecesine sahipti. Onu tanıyanlar her zaman güler yüzlü, şefkatli olduğunu ifade etmektedir

<İmam Cafer Sadık’ın ahlakı.....

İmam Câfer-i Sâdık, diğer bütün Ehl-i Beyt imamları gibi, güzel ahlakın en kemâl derecesine sahipti. Onu tanıyanlar her zaman güler yüzlü, şefkatli olduğunu ifade etmektedir.

İnsanlara yapılmasını emrettiği bir ameli en başta kendisi hayatına geçirir, yasakladığı bir işi de asla yapmazdı.

Cömert, çalışkan, merhametli, cesur, yardımsever, ihlaslı ve Allah'ın emir ve yasaklarına uyma konusunda herkesten daha titiz ve dikkatliydi. Etrafındakilere de bu ahlakıyla örnek olmuş ve mükemmel bir insan kadrosu yetiştirmiştir.

İmam Câfer'in üstün ahlaki özelliklerinden bazı örnekleri aşağıda aktarıyoruz:

İş ve çalışma

Abdulali şöyle anlatır: "Çok sıcak bir yaz günü İmam Sâdık'ın (a.s.) Medine çevresindeki yoldan çalışmaya gittiğini gördüm. "Canım size feda!" dedim, "Siz Allah'ın en sevgili kulu ve Resulûllah'ın (s.a.v.) biricik evladısınız. Bu sıcakta çalışmanızın ve kendinizi bunca zahmete düşürmenizin nedenini söyler misiniz?"

Bana şöyle bir bakıp: "Senin gibilerine muhtaç olmamak için helal rızık peşindeyim" diye buyurdu. 

Ebu Amr Şeybanî anlatıyor: "İmam Sâdık'ı (a.s.), sırtında sert bir elbise ve elinde kürekle, bağda çalıştığını gördüm. Bütün vücudu ter içinde kalmıştı. "Canım size feda; küreği verin, ben çalışırım; siz biraz dinlenin" dedim.

İmam (a.s.) cevaben: "Rızık kazanmak için günün sıcağına tahammül etmeyi severim" buyurdu. 

Yunus b. Yâkub rivayet eder: "Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) ailesi için bir şeyler satın alıp sırtlamış Medineli bir adama baktı. Adam İmam'ı görünce utandı.

Ebu Abdullah (a.s.) dedi ki: "Onları ailen için almış ve sırtlamış götürüyorsun. Allah'a yemin ederim ki, eğer Medine'nin (ayıplayıcı) halkı olmasaydı, ben de ailem için bir şeyler satın alıp, onlara götürmek üzere sırtlamayı isterdim." 

Mikdam rivayet eder: "Ebu Abdullah (Câfer Sâdık Aleyhisselam) buyurdu ki:

"Allah Azze ve Celle Davud (a.s.)'a vahyettiklerinin arasında şu ifade de vardır: Ey Davud! Allah'a en yakın insanlar mütevaziler olduğu gibi, Allah'a en uzak insanlar da kibirlilerdir."  

Ticaret ve adaletli kâr

İmam Câfer Sâdık (a.s.), yârenlerinden Müsadif'e bin dinar vererek ticaret yapması için Mısır'a gönderdi. Müsadif, bu parayla mal alıp onları Mısır'a götürmek üzere bir grup tüccarla yola çıktı.

Yolda, Mısır'dan gelen bir kervanla karşılaştılar. Götürdükleri genel tüketim malı hakkında Mısır piyasasını sorduklarında, malın Mısır piyasasında bulunmadığını öğrendiler. Kervandaki bütün tüccarlar mallarını yüzde yüz kârdan aşağı satmama kararı aldılar ve bu kararı uyguladılar.

Dönüşte Müsadif tam bin dinar kârla İmam'ın yanına gidip iki keseyi onun önüne koydu ve "Canım size feda!" dedi, "Keselerden biri verdiğiniz sermaye, diğeriyse kârdır!"

İmam (a.s.) bu kadar kârı nasıl kazandığını sorunca, Müsadif olayı anlatarak, satış konusunda kervandaki diğer tüccarlarla nasıl anlaştıklarını anlattı ve götürdükleri malın Mısır'da karaborsa olduğu için fazla kâr ettiklerini söyledi.

İmam (a.s.) şaşırmıştı. Şöyle buyurdu: "Subhanallah! Mısır'daki Müslüman kardeşlerinizin zararına olacağını bildiğiniz halde aranızda iki kat kâr etmeden mal satmamaya anlaştınız ha?!"

Sonra da, önündeki keselerden birini alıp: "Sadece sana verdiğim sermayeyi geri alıyorum" buyurdu ve ekledi: "Bu şekilde insafsızlıkla edinilen bir kârı kabul edemem ben! Ey Müsadif! Bil ki, helal yoldan para kazanmak pek zordur!"
 
İhtilafları giderme bütçesi

Adamın biriyle yakınları arasında miras konusunda anlaşmazlık vardı. Derken iş kavgaya vardı. Bu sırada İmam'ın (a.s.) öğrencilerinden Mufaddal oradan geçmekteydi.

Kavgayı yatıştırıp tarafları kendi evine götürdü. Aralarındaki ihtilafı 400 dirhemle giderip işi tatlıya bağladı ve parayı da kendisi ödedi.

Sonra taraflara, "Ödediğim para benim değil, İmam Sâdık'ın (a.s.) malından ödenmiştir. İmam, Ehl-i Beyt dostları arasında ihtilaf olursa, bunu gidermemi emretti bana" dedi.  

İmam (a.s.) ve şarap sofrası

Harun b. Cehm şöyle anlatır: "Kûfe yakınlarında, Mansur Devaniki'nin İmam Sâdık'ın (a.s.) zorla ikamete mecbur ettiği Hiyre şehrindeydik. Ordu mensuplarından biri, aralarında İmam'ın (a.s.) da bulunduğu bir grubu şölene davet etti.

Davetlilerden biri yemekte su isteyince, bir kadeh şarap verdiler eline. Bunu gören İmam (a.s.) hemen sofradan kalkarak, "Resulûllah (s.a.v.) şarap içilen sofrada oturan kimsenin, Allah'ın rahmetinden uzak ve mel'un olduğunu buyurmuştur" dedi ve orayı terk etti.  

İçki içilmesine engel oluyor

Halife Mansur'un emriyle beytülmalın kilitleri açılmış, herkese bir şeyler veriliyordu. Bu sırada Şegranî adlı biri de payını almak istedi.

Ama kendisini tanıyıp kimliğini onaylayacak birini bulamıyordu. Dedelerinden biri, Hz. Resulûllah (s.a.v.) tarafından azât edilmiş bir köle olduğundan Şegranî'yi de herkes, "Resulûllah'ın azatlı kölesi" lakabıyla tanırdı.

Şegranî bununla övünür, bunu Resulûllah'a (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'ine yakınlığının delili sayardı.

Kendisini tanıyacak birilerini ararken İmam Sâdık'ı (a.s.) gördü, hemen koşup durumunu anlattı.

İmam (a.s.) ona beklemesini söyleyip gitti ve çok geçmeden elinde Şegrani'nin payıyla döndü. Parayı verirken elini Şegrani'nin omzuna koyup sevgi ve şefkat dolu bir sesle buyurdu ki:

"Ey Şegranî, iyi şeyler yapmak herkes için iyidir; hele kendisini bizim yakınımız sayan ve Resulûllah'a (s.a.v.) yakınlığıyla tanınan senin yapman çok daha iyi ve güzeldir. Aynı şekilde kötü iş de, kim yaparsa kötüdür ama sözünü ettiğim yakınlığımız sebebiyle, mazallah, senin yapman çok daha kötüdür!"

İmam (a.s.) bunu söyledikten sonra sevgiyle gülümseyip oradan ayrıldı. Şegranî bunları duyunca, İmam'ın (a.s.) onun sırrına agâh olduğunu, yani içki içtiğini bildiğini anlamıştı!

Evet, İmam (a.s.) onun içki içtiğini bildiği halde bunu görmez-den gelip ona yardımcı olmuş, sonra da sevgi ve şefkatle ve onu kırmamaya özen göstererek, hatasını anlamasını sağlamıştı. Şegranî de utanmış mahcup bir halde oradan ayrılmıştı.  

Köleyi azat etmenin şartı

İbrahim b. Bilal anlatır: "İmam Sâdık'ın (a.s.) azat ettiği kölelerinden birinin azatlık belgesini okuduğumda, çok şaşırdım.

Belgede şöyle yazıyordu: Câfer b. Muhammed bu köleyi Yüceler Yücesi Rabbinin rızası ve hoşnutluğu için azat etmekte olup, ondan namaz kılması, zekat vermesi, haccetmesi, ramazanda oruç tutması, Allah'ın dostlarını sevmesi ve O'nun düşmanlarından uzak durmasından başka hiçbir ücret ve karşılık beklemez!"

Bu belgeyi üç kişi mühürleyip şahit olarak onaylamıştı!"  

Allah'a şükredip yaratıcısını tanıyan fakir ile İmam

Misma b. Abdülmelik şöyle anlatıyor: "Mina'da İmam Sâdık'la (a.s.) oturmuş üzüm yiyorduk. Bir dilenci gelip yarım istedi, İmam (a.s.) ona bir salkım üzüm vermek istedi.

Ama adam almayıp, "Paranız varsa para verin" dedi. İmam (a.s.), "O zaman Allah versin!" buyurdu. Dilenci dönüp gitti. Bir-kaç adım sonra geri dönüp, "O üzümü ver" dedi ama bu defa da İmam, "Allah versin inşaallah!" diyerek üzümü vermedi.

Bu sırada bir başka dilenci çıkageldi. İmam ona üç üzüm tanesi verdiği halde, adamcağız memnuniyetle alıp, "Âlemlerin Rabbine şükürler olsun, bana rızk verdi!" dedi. İmam (a.s.) bu defa ona bir avuç dolusu üzüm verdi.

Adam yine şükredip, "Âlemlerin Rabbine hamdolsun!" dedi. İmam bunu duyunca, "Hele dur" dedi ve hizmetçisine, "Yanında ne kadar para var?" diye sordu. Sanırım yirmi dirhem para vardı, hepsini alıp dilenciye verdi. Adam yine şükredip, "Hamd Allah'a mahsustur" dedi, "Ya Rabbim! Bu nimetin senden olduğunu bilirim. Sen birsin, teksin, eşin ortağın yoktur!"

İmam (a.s.) yine onun gitmesini engelleyerek, "Biraz dur" dedi ve sırtındaki gömleği çıkarıp ona verdi ve giymesini istedi. Dilenci pek sevinmişti, gömleği giyinip, "Bana elbise verip giydiren Rabbime şükürler olsun!" dedi neşeyle.

Sonra da İmam'a (a.s.) dönüp, "Allah sizden razı olsun, hayır görürsünüz inşaallah!" diye teşekkür etti. Sanırım bu defa da sadece Allah'a şükretmekle yetinse ve İmam'a (a.s.) duada bulunmasaydı, İmam (a.s.) ona bir şeyler vermeye devam edecekti." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)