İmam Bâkır, Hişam’ı ilmi ile mağlup ediyor

Tağut öfkelendi, yüzü kıpkırmızı oldu. Sonra şöyle dedi: “Biz Abdumenafoğulları değil miyiz? Bizimle sizin soyunuz bir değil mi?” İmam Bâkır (a.s.) onun bu iddiasına şöyle cevap verdi: “Öyleyiz ama Allah, gizli sırrından ve hâlis ilminden bize öyle şeyler vermiş ki, bizden başka kimseye onları vermemiştir.”

<İmam Bâkır, Hişam’ı ilmi ile mağlup ediyor

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Hişam, bu okçuluk müsabakasından sonra İmam Bâkır'a (a.s.) şöyle dedi:

"Ey Muhammed! Araplar'a ve Acemler'e her zaman Kureyş liderlik etti. Yeter ki, içinde senin gibi birisi olsun. Aferin, kimden öğrendin böyle ok atmayı? Ne kadar sürede öğrendin? Câfer de senin gibi ok atabiliyor mu?" Ebu Câfer (a.s.) şu karşılığı verdi: "Biz, kemâli birbirimizden miras alırız."

Tağut öfkelendi, yüzü kıpkırmızı oldu. Öfkesi yüzünden akıyordu. Başını önüne eğdi. Sonra kaldırdı ve şöyle dedi: "Biz Abdumenafoğulları değil miyiz? Bizimle sizin soyunuz bir değil mi?"

İmam (a.s.) onun bu iddiasına şöyle cevap verdi: "Öyleyiz ama Allah, gizli sırrından ve hâlis ilminden bize öyle şeyler vermiş ki, bizden başka kimseye onları vermemiştir."

Hişam buna karşılık şöyle dedi: "Allah, Muhammed'i (s.a.v.) Abdumenafoğulları'ndan, siyah, beyaz, kızıl derili ayrımı yapmadan bütün insanlara göndermedi mi? Resûlullah (s.a.v.) bütün insanlara gönderildiğine ve Allah, 'göklerin ve yerin mirası Allah'ındır' buyurduğuna göre, bu miras size nereden geliyor? Oysa Muhammed'den (s.a.v.) sonra bir peygamber gelmeyecektir ve siz de peygamber değilsiniz."

İmam en susturucu kanıtla şöyle buyurdu: "Şu ayetten geliyor: 'Onu acele okumak için dilini kıpırdatma.' Peygamberin (s.a.v.), dilini kıpırdatmayıp söylemediği şeyleri, Allah başkasına değil, bizlere has kılmasını emretti. Bu yüzden bütün ashabı içinde kardeşi Ali ile baş başa kaldı. Allah ona şöyle bir ayet indirmiştir: 'Belleyici kulaklar onu bellesin diye.' Bu ayetle ilgili olarak Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: 'Ey Ali! Allah'tan, bu kulağın seninki olmasını istedim.' Bu yüzden Ali şöyle demiştir: 'Resûlullah (s.a.v.) ilimden bana bin bâb öğretti ki her bâbdan bin bâb açılırdı.' Resûlullah (s.a.v.) gizli sırlarından olan bu bin bâbı ona has kılmıştır. Tıpkı Allah'ın, Peygamberini (s.a.v.) kavminden hiç kimseye has kılmadığı ilimle has kıldığı ve O'na öğrettiği gibi. Derken bu sır ve ilim bize kadar geldi. Ailemiz içinde sadece biz, bu ilmi birbirimizden miras aldık."

Hişam bu cevaba bozuldu. Öfkeli bir şekilde İmam'a (a.s.) baktı ve şöyle dedi: "Ali, gaybı bildiğini iddia ediyordu. Oysa Allah, gaybına hiç kimseyi muttali kılmamıştır. Böyle iken, Ali nasıl böyle bir iddiada bulunabilmiştir? Bu bilgiyi nereden almıştır?"

İmam (a.s.) ona şu cevabı verdi: "Yüce Allah, Peygamberine bir Kitap indirmiştir ki, bu Kitabın iki parmağı arasında geçmişte olan ve kıyamete kadar olacak her şey vardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: 'Biz, Sana, içinde her şeyin açıklaması bulunan bir Kitap indirdik.' Bir diğer ayette de şöyle buyurulmuştur: 'Biz her şeyi apaçık bir Kitapta sayıp döktük.' Bir diğerinde de: 'Hiçbir şeyi Kitabın dışında bırakmadık' buyurmuştur. Yine diğer bir ayette, 'Göklerde ve yerde gâib olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık Kitapta olmasın' buyurmuştur.

Yüce Allah, Peygamberine, Kendisine tevdi edilen ve bilgisi kapsamında gizli olan her şeyi, Ali'ye (a.s.) gizlice aktarmasını vahyetmiştir. Peygamber (s.a.v.) de Ali'ye (a.s.), Kendinden sonra Kur'an'ı derlemesini, mushaf haline getirmesini, cenazesini yıkamasını ve kefenlemesini emretmiştir ki, bütün kavmi içinde sadece ona bu görevi vermiştir. Ashabına da şöyle demiştir: 'Kardeşim Ali hâriç, ashabımın ve kavmimin avret yerlerime bakması haramdır. Çünkü o Bendendir, Ben de ondanım. Benim için sabit olan haklar onun için de sabittir. Benim üzerime düşen sorumluluklar onun da üzerine düşmektedir. Borçlarımı o öder, verdiğim sözleri o yerine getirir.' Sonra ashabına şöyle demiştir: 'Ben, Kur'an'ın nüzulü için savaştım. Ali b. Ebu Tâlib ise te'vili için savaşacaktır.' Genel olarak bütün Kur'an'ın te'vili Ali'den başka hiç kimsede yoktu. Bu yüzden, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: 'Ali sizin en iyi hüküm vereninizdir.' Yani, aranızda hüküm verecek olan odur. Nitekim, Ömer b. Hattab da şöyle demiştir: 'Eğer Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu.' Ömer onun bu özelliğine işaret ederken, başkaları bunu inkâr mı edecek?" Hişam başını öne eğdi. İmam'a (a.s.) cevap vermek için bir yol bulamadı. Sonra şöyle dedi: "Neye ihtiyacın varsa söyle."

İmam şöyle buyurdu: "Buraya çıkıp geldiğim için ailemi ve çocuklarımı korku ve endişe içinde bıraktım." Hişam şöyle dedi: "Allah onların korku ve endişesini senin dönüşünle gidersin. Durma bugün yola çık."