İmam Ali: ‘Yirmi yıl önce ölmeyi ne kadar isterdim’

Talha ve Zübeyr’e de pek çok mektup yazan İmam Ali, onları fitneye alet olmamaları için uyardı. Ancak İmam Ali’nin, bu barış çağrılarına hiçbiri olumlu bir cevap vermedi. Bunun üzerine İmam Ali askerlerine şu çağrıyı yaptı

<İmam Ali: ‘Yirmi yıl önce ölmeyi ne kadar isterdim’

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

"Yol boyunca Talha ve Zübeyr'e de pek çok mektup yazan İmam Ali, onları fitneye alet olmamaları için uyardı.

Ancak Hz. Ali'nin, bu barış çağrılarına hiçbiri olumlu bir cevap vermedi. Bunun üzerine İmam Ali askerlerine şu çağrıyı yaptı:

"Karşı taraf aleyhine bir mazeret ortaya konulmadan ve kesin bir kanıt sunulmadan hiç kimse ok fırlatmasın. Taş atmasın, mızrak saplamaya kalkmasın."

İmam Ali, Talha ve Zübeyr'le görüştü ve onlara şöyle dedi:

"Sizin silahlar, süvariler, piyadeler hazırladığınızı görüyorum. Keşke Allah katında ileri sürebileceğiniz bir mazeret hazırlasaydınız.

Allah'tan korkun, yününü sağlam eğirdikten sonra onu çözen kadın gibi olmayın. Ben sizin dinde kardeşiniz değil miyim?

Siz, Benim kanımı haram, Ben sizin, kanınızı haram saymıyor muydum? Sizin Benim kanımı helal saymanıza sebep olan ne?"

Sonra Talha'ya hitaben şöyle dedi: "Sen kendi karını evde bırakıp Peygamber'in eşini savaşa mı getirdin? Sen Bana biat etmedin mi?"

Sonra Zübeyr'e şöyle dedi: "Biz seni Abdülmuttaliboğulları'ndan sayıyorduk. Şu kötü oğlun Abdullah büyüyünce aramızı ayırdı".

Ardından şöyle dedi: "Ey Zübeyr! Hatırlıyor musun Peygamber'le beraber Ben-i Ganem bölgesine uğramıştın. Peygamber Bana baktı ve güldü. Sen de O'na güldün ve dedin ki: "Ebu Tâlib'in oğlu kibrinden vazgeçmiyor".

Resulüllah şöyle dedi: "Onda kibir yoktur. Ama sen O'nunla haksız yere savaşacaksın".

Zübeyr b. Avvam: "Evet söylediğin gibidir" dedi. Ve bu konuşmadan sonra savaş alanını terk ettiği rivayet edilir. 

İki taraf savaş düzenini aldı. Ve Cemel ordusu ok atışına başladı. İmam Ali'nin arkadaşları birer, ikişer öldürülmeye başladı. Önce biri öldürüldü. Ardından ikincisi, üçüncüsü geldi. Bunun üzerine İmam Ali onlara karşılık vermeye ve hakkı savunmaya izin verdi. 

İki ordu arasında korkunç bir çarpışma başladı. En şiddetli çarpışmalar Aişe'nin devesinin önünde yaşanıyordu. Devenin üstünde bulunan ve Hz. Aişe'nin içinde olduğu hevdeç atılan oklar sebebiyle kirpiye dönmüştü. Pek çok Müslüman devenin etrafında öldürüldü. 

Aişe'nin devesinin yularını tutanların tamamı öldürülmüştü. Muhammed b. Talha gelerek devenin yularını tuttu ve Hz. Aişe'ye ne yapmaları gerektiğini sordu.  Aişe ona savaştan el çekmesini söyledi. Ancak Muhammed az sonra öldürüldü. 

İmam Ali, Hz. Aişe savaş meydanında olduğu sürece savaşın devam edeceğini anlamıştı.

Bu sebeple Muhammed b. Ebu Bekir'e (Muhammed Hz. Aişe'nin kardeşiydi ve İmam Ali'nin ordusunda savaşıyordu) bir grupla birlikte, deveyi öldürmelerini ve Hz. Aişe'yi savaş meydanından uzaklaştırmalarını emretti. Onlar da devenin ayak sinirlerini keserek çökerttiler ve hevdeci Hz. Ali'nin yanına getirdiler. 

İmam Ali, Hz. Aişe'yi erkek kardeşi Muhammed b. Ebu Bekir'e emanet etti. Muhammed kız kardeşini Basra'ya götürdü. Ve burada Abdullah b. Bedil'in evine yerleştirdi. 

Savaş İmam Ali ve yanındakilerin zaferiyle son buldu. İmam Ali savaş meydanında şu duyuruyu yaptırdı:

"Haberiniz olsun, yaralılara dokunulmayacak, arkasını dönüp kaçanlar takip edilmeyecek. Dönüp gidene de mızrak fırlatılmayacak. Silahını bırakan evine girip kapısını kapatan güvende olacak.

Savaş meydanında bulunan silah ve benzeri savaşta kullanılan teçhizat dışında Cemel ordusunun mallarına el konulmayacak. Savaş alanında ele geçirilen silah gibi şeylerin dışındaki mallar mirasçılarına aittir." 

İmam Ali Basralı askerlere de duyuru yaptırdı, "Askerlerimizin yanında malı olan varsa gelsin alsın" denildi. 

İmam Ali'nin ordusunda bulunan bazı kimseler şöyle dedi: "Ey Emirü'l-mü'minin, onların kanları bize helal oluyor da eşleri niçin olmuyor."

İmam Ali, "Kıble ehli hakkındaki uygulama budur" dedi. Ve sonra ekledi: "Hadi o zaman söyleyin, onların reisi olan Aişe, kimin payına düşecek?"

Adamlar derhal dağıldılar ve "Allah'a istiğfar ederiz" dediler. Hatalarını anlamışlardı.

Ancak İmam Ali askerlerine Beyt'ül-mâl'den beşer yüz dirhem pay verdi.   İmam Ali, Cemel savaşından sonra büyük bir hüzün içinde savaş meydanını gezdi.

Muhammed b. Talha'yı gördü. "Allah'a and olsun ki sâlih bir gençti" dedi. Daha sonra öldürülenlere mağfiret edilmesi için dua etti. Ve rahmet okudu. Bazılarını zikrederek hayır ve salah ehli olduklarını söyledi. 

Esasen İmam Ali bu savaşı hiç istememiş, her türlü barış yolunu denemiş ancak başarılı olamamıştı.

İmam Hasan savaş kızıştığında İmam Ali'nin şöyle dediğini naklediyor:

"Ey Hasan! Bütün bunlar bizde mi oluyor? Keşke bundan yirmi ya da kırk yıl önce ölseydim." 

İmam Ali, savaş boyunca bu sözü sık sık tekrarlamıştı. Savaş başlayıp da insanlar ölmeye başlayınca İmam Ali'nin, "Yirmi yıl önce ölmeyi ne kadar isterdim" dediği rivayet edilmektedir. 

Hz. Aişe de olayların bu noktaya varmasından ve İmam Ali'ye karşı ayaklandığından dolayı ciddi bir pişmanlık yaşamıştı.

Hz. Aişe'nin, Cemel Vakası'nı hatırladığında şöyle dediği nakledilir:

"Arkadaşlarımın (Resulüllah'ın diğer eşlerinin) oturduğu gibi oturmayı ne kadar isterdim. Bu bana, Resulüllah'tan on küsur çocuk doğurmamdan daha sevimlidir."
 
Hz. Aişe, Allah-u Teala'nın "evlerinizde oturun" (Ahzab: 33) ayetini okuduğu zaman başörtüsü ıslanıncaya kadar ağlardı. 

Zehebi ise şöyle diyor:

"Şüphe yok ki Hz. Aişe, Basra'ya gittiğine ve Cemel Vakası'na katıldığına çok pişman oldu. O, işlerin bu noktaya geleceğine ihtimal vermemişti."  

İmam Ali, mü'minlerin annesi Aişe'nin bulunduğu eve gelerek kendisini ziyaret etti, hâlini hatırını sordu. Onu kardeşiyle beraber Medine'ye gönderdi. Kendisine eşlik etmeleri için birkaç kadını başlarına sarık sarmış ve kılıç kuşanmış halde onunla gönderdi.

Bu arada Mervan b. Hakem, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve İbn Abbas'a haber göndererek kendisi için İmam Ali'yle konuşmalarını istedi.

İmam Ali, "O güvendedir, nereye istiyorsa oraya gitsin" dedi. Ancak Mervan bu asil davranış karşısında gitmedi ve İmam Ali'ye biat etti.

Mervan, İmam Ali'nin bu davranışını övdü ve İmam Hasan'a şöyle dedi: "Babandan daha kerem sahibi binini görmedim. Cemel gününde de bizi koruyor, münadileri: Savaş alanını terk edenler takip edilmesin, yaralılara zarar verilmesin diye bağırıyordu." 

İmam Ali daha sonra yaptığı konuşmalarda Kendisine karşı savaşan Basralılar'ı, "Kadının askerleri ve hayvanın (Cemel'de Hz. Aişe'nin bindiği deveyi kastediyor) tâbileriydiniz" şeklinde vasıflandırmış ve onlara, "Ahlakınız düşük, ahdiniz ihtilaf, dininiz nifak, suyunuz tuzludur" diyerek sitem etmiştir. 

Yine savaşın hemen ardından yaptığı konuşmada, "Bugün bize de başkasına da karışmayanı kınayacak değilim. Fakat Benimle savaşanı kınıyorum" dediği rivayet edilmiştir.

Hz. Aişe'yle ilgili ise şunları söylüyor:

"...Ona, kadınların zayıf görüşü ulaştı. Demircinin kazanı gibi göğsünde devamlı kin kaynadı. Bana yaptığını başkasına yapmaya çağrılsa yapmaz. Hâlâ onun ilk günkü hürmeti vardır. Hesap ise Allah'a aittir."  (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)