İmam Ali: ‘Başta Bana isyan ettiniz, bari şimdi isyan etmeyin’

Şamlıların “Kur’an’ın hakemliğine davet etme” hilesi neticesini verdi. İmam Ali’nin ordusunda dalgalanmalar oldu. “Allah’ın Kitabı’na icabet edelim” demeye başladılar

<İmam Ali: ‘Başta Bana isyan ettiniz, bari şimdi isyan etmeyin’

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Şamlıların "Kur'an'ın hakemliğine davet etme" hilesi neticesini verdi. İmam Ali'nin ordusunda dalgalanmalar oldu. "Allah'ın Kitabı'na icabet edelim" demeye başladılar.

İmam Ali, onlara şöyle hitap etti: "Ey Allah'ın kulları! Haklılığınız ve doğruluğunuz üzere kalın. Ve düşmanlarınızla savaşmayı sürdürün.

Çünkü Muaviye, Amr b. As, İbn Ebu Muayt Habib b. Ebu Mesleme, İbn Ebu Sarh ve Dahhak ne din ehlidirler, ne Kur'an ehli.

Ben, onları sizden daha iyi tanırım. Çocukluklarında, sonra yetişkinliklerinde onlarla arkadaşlık ettim. En kötü çocuklar ve sonra en kötü yetişkinler onlardı.

Yazıklar olsun size! Allah'a yemin ederim ki, mushafları kaldırmalarının tek amacı sizi aldatmak, kararlılığınızı kırmak ve size hile yapmaktır. Söyledikleri haktır ama bununla bâtılı amaçlıyorlar..."

Buna karşılık askerler Emirü'l-mü'minin'e adıyla hitap ederek, dediler ki:

"Ey Ali! Allah'ın Kitabı'na davet edildiğin zaman bu davete uy. Yoksa Seni onların eline teslim ederiz veya Osman'a yaptığımızı Sana da yaparız."

İmam Ali'nin bunlara karşı yapabileceği bir şey yoktu. Dedi ki: "Eğer Bana itaat ediyorsanız savaşın. Şayet Bana baş kaldırıyorsanız, istediğinizi yapın."

Bu arada İmam Ali'nin komutanı Mâlik-i Eşter savaş meydanındaydı ve savaşmaya devam ediyordu. Savaşı durdurma isteğinde olanlar İmam Ali'ye, Eşter'i çağırmasını söylediler. Fakat Eşter savaşmaya devam etti.

O zaman, Eşter'i, savaşı bırakmazsa Hz. Ali'yi öldürmekle tehdit ettiler. Bunun üzerine Mâlik Eşter geri döndü. Ve insanlar "İmam razı oldu" dediler.

Ancak İmam Ali büyük bir üzüntü içinde susmaktaydı. Zira Muaviye'nin hilesi etkili olmuştu. Askerleri artık O'nu dinlemiyordu. İmam Ali içine düştüğü durumu Nehcü'l-Belağa'da şöyle ifade ediyor:

"Dün emir verendim. Bugün emir alan oldum. Dün yasaklayan konumundaydım. Bu gün yasak konulan..." 

Neticede İmam Ali savaşın durdurulmasını ve hakem tayinini kabul etmek zorunda kaldı.

Kur'an'a göre hakemlik etmesi için Şam ordusundan Muaviye'nin emriyle Amr b. As seçildi.

Ancak Irak ordusunda hakemin belirlenme işi bir hayli tartışmalı oldu. Hz. Ali Malik-i Eşter'i ya da İbn Abbas'ı hakem olarak seçme kararında idi.

Ancak kendisine isyan eden grup bunu istemediler ve Ebu Musa El-Eşari'yi hakem seçmesini istediler.

(Ancak Ebu Musa Kûfe Valisi iken Cemel Savaşı'nda, halkın İmam Ali'ye yardım etmesini engellemişti). İmam Ali bunu bildiğinden şöyle dedi: "Ebu Musa, daha halifeliğimin ilk günlerinde Benden ayrıldı ve halkın Bana yardım etmesini engelledi."

Taberi Tarih'inde İmam Ali'nin şöyle dediğini yazıyor:

"Başta Bana isyan ettiniz, bari şimdi isyan etmeyin. Ben, Ebu Musa'yı bu işe uygun görmüyorum. Çünkü o güvenilir biri değildir. Cemel Savaşı'na giderken Benden ayrıldı ve Kûfe'de insanların Bana katılmasını engelledi. Sonra da Benden kaçtı. Nihayet Ben, birkaç ay sonra ona aman ve can güvenliği verdim de geri döndü." 

Hz. Ali'nin diğer bir tereddüdü ise Ebu Musa'nın, Amr b. As karşısında oyuna getirilebileceği korkusu idi.

Bu sebeple şöyle dedi: "Ben, sizin söylediğiniz kişinin aldanmasından korkuyorum. Zira Amr çok kurnaz biri."

Ancak karşısındakiler ısrarla, "Allah şahit olsun ki biz Ebu Musa Eşari'den başkasına razı olmayacağız" dediler.

İmam bunun üzerine şöyle dedi: "Bu konuda ısrar ediyorsanız kendiniz bilirsiniz. Ne istiyorsanız yapın." 

Nihayet Iraklılar Ebu Musa'yı, Şamlılar da Amr b. As'ı kendilerini temsil etmek maksadıyla hakem tayin etiler. Ve taraflar tahkim antlaşmasını imzaladılar. (H.37).

Her iki tarafın hakemleri sözleşme metnini yazmak üzere bir araya geldi. Amr, sözleşmeye, "Emirü'l-mü'minin" ifadesinin yazılmasını kabul etmedi. İmam Ali bunun üzerine şöyle dedi:

"Bugün Hudeybiye gününe benziyor. O zaman Süheyl b. Ömer Peygamber'e, 'Sen, Allah'ın Resulü değilsin' demişti. Sonra Resulüllah Bana şöyle dedi: Buna benzer bir olay Senin de başına gelecek ve Sen haksızlığa uğrayacaksın." 

Sözleşmesinin en önemli maddesi ateşkes ilan edilmesiydi. Taraflar aralarında sorunların çözümünde Allah'ın Kitabı ve Peygamber'in sünnetine başvuracaklardı.

Her iki hakemin de doğru yoldan ayrılmadıkları sürece canı ve malı muhteremdi ve yine her iki hakem, Kur'an ve sünnete göre hareket etmezlerse taraflar arasında savaş devam edecekti.

Hakemler Şam ile Irak arasında bir noktaya istedikleri kişilerle birlikte gelecek ve Ramazan ayının sonuna kadar bir karar alacaklardı. Eğer gerekirse bu süre hac mevsiminin sonuna uzatılabilirdi. 

Görüldüğü gibi sözleşmede  Osman'ın intikamının alınmasından söz edilmiyordu bile. Buradan anlaşıldığı üzere,  Osman'ın intikamının alınması sadece bir bahaneydi.

Mâlik Eşter'den sözleşmeye imza atması istenir. Ancak o reddederek şöyle der:

"Eğer bu sözleşmede adım geçerse, sağ kolum benimle sabahlamasın. Ve ondan sonra da sol kolumun bana hiçbir faydası olmasın. Düşmanlarımla ilgili Rabbim tarafımdan ortaya konulan bir kanıta sahip değil miyim? Siz de zaferi görmemiş miydiniz?" 

Emirü'l-mü'minin'e, "Eşter sözleşmeyi imzalamıyor" dediklerinde o şöyle dedi:

"Keşke aranızda onun gibi bir kişi daha olsaydı. Keşke, düşmanı Benim gözümle gören onun gibi bir kişi daha olsaydı. O zaman derdinizi çekmek Bana hafif gelirdi.

Eğrildikten sonra doğrulmanızı umabilirim. Ben, size engel oldum. Ama siz, Beni dinlemediniz. Siz öyle bir iş yaptınız ki, bununla gücümüz sarsıldı. Direncimiz kırıldı, yerini gevşeklik ve alçaklık aldı." 

Hakemler, İmam Ali ve Muaviye'nin gönderdiği dört yüzer kişilik heyetlerle beraber, önce H.37 (M.658). Ramazan ayında Dûmetu'l- Cendel'de (Medine'yle Şam arasında bir yerdir) bir araya geldiler. Daha sonra H.38 (M.659). yılının Şaban ayında Ezruh'da toplandılar. (Ezruh, Ürdün'ün güneyinde bir mevkiinin adıdır).

İmam Ali'nin etrafındaki samimi kimseler Amr'ın karakterini bildiklerinden Ebu Musa El-Eşari'yi uyardılar, nasihat ettiler. Ancak bu nasihatler etkili olamadı.

Baş başa görüşen iki hakem, İmam Ali'yi ve Muaviye'yi Müslümanların yönetiminden azledip Abdullah b. Ömer'in (kendisi Ebu Musa'nın damadıydı) yeni halife adayı olmasına karar verdiler.

İbn-i Abbas, Ebu Musa'yı uyardı. Şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, eğer ikiniz bir noktada ittifak etmişseniz bu onun, seni aldattığı anlamına gelir. Sakın konuşmadan sen konuşma. Çünkü Amr güvenilmeyen bir adamdır. Onun ikiniz arasında varılan ittifaka göre hareket etmesi beklenemez. Sen önce hitap eder ve görüş bildirirsen o sana muhalefet eder."

Fakat Ebu Musa, İbn-i Abbas'ı dinlemedi. Ayağa kalktı ve İmam Ali'yi görevden azlettiğini bildirdi.

Ardından Amr kalktı. İmam Ali'nin görevden azledildiğini doğruladı. Ve ardından Muaviye'nin yerine halife tayin edildiğini belirtti."

Hakem Olayı, İmam Ali'nin otoritesinin zayıflamasına ve Muaviye'nin bir takım avantajlar sağlamasına sebep oldu. Muaviye, İmam Ali'yle olan ihtilafını şöyle anlatıyor:

"Ali b. Ebi Tâlib'e karşı mücadelemde dört özelliğe sahiptim. O açık sözlü ve sırrını gizlemeyen biriydi. Ben ise sırrını asla açıklamayan biriydim. O çok kötü ve isyankâr bir orduya sahipti, ben ise en itaatkâr orduya sahiptim.

Onu, Cemel Vakası'nın liderleri ile baş başa bıraktım ve şöyle dedim: O'nu mağlup ederlerse bana karşı daha az problem olurlar. Şayet aksine bir olay olursa, bu konuyu O'na karşı bir koz olarak kullanırım. Ayrıca ben Kureyş'ten yana O'ndan daha büyük avantajlara sahiptim."

İmam Ali ise Muaviye'yle olan muhalefeti hakkında şöyle demektedir:

"Allah'a and olsun ki, Muaviye, Benden daha dahi değildir. Fakat o, ihanet edip günah işler.

Eğer ihaneti kötü görmeseydim, insanların en dahisi olurdum. Ancak her ihanet günah, her günah ise küfürdür.

Her ihanet edenin kıyamet gününde kendisiyle tanınacağı bir sancağı vardır. Allah'a yemin olsun ki, hileyle oyuna getirilemem, zorlu kuvvetle zayıf düşürülemem."   (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)