İmam Ali'nin çağrısı belliydi; barış yapmak, ortak bir kelime etrafında birleşmek ve kan dökülmesine son vermek. Muaviye’nin ve Şamlıların istekleri ise, İmam'a (a.s) biat etmemek ve güya Osman b. Affan'ın intikamını almaktı
13-11-2024İmam Ali (a.s), Muaviye'yi kazanmak ve kendisine biat etmesini sağlamak istiyordu. Ancak Muaviye'nin buna cevabı savaş oldu, her yolu deneyerek İmam'ın ve ordusunun işini bitirme çabası içinde olmak oldu. Buna karşılık İmam, Fırat'ın kıyısı ordusu tarafından ele geçirildikten sonra da son bir barış girişiminde daha bulundu.
Elçilerini Muaviye'ye gönderdi. Onlara şu tavsiyede bulundu: "Şu adama gidin. Onu Allah'a, itaate ve cemaate katılmaya davet edin." Muaviye'nin cevabı kılıç ve savaştan başka bir şey olmadı. Elçilere şöyle dedi: "Çıkın yanımdan. Benimle sizin aranızda bundan sonra kılıç konuşacak." (Tarih-i Taberî, 3/569; elKâmil Fi't-Tarih, 3/283).
İmam'ın çağrısı belliydi; barış yapmak, ortak bir kelime etrafında birleşmek ve kan dökülmesine son vermek. Muaviye'nin ve Şamlıların istekleri ise, İmam'a (a.s) biat etmemek ve Osman b. Affan'ın intikamını almaktı. (Vak'at-u Sıffin, s.195; Tarih-i Taberî, 3/570).
Küçük çaplı çarpışmalar uzun sürünce, her iki taraf da bundan sıkılmaya başladı. İmam (a.s) askerlerini genel bir saldırı için hazırladı. Muaviye de aynı şeyi yaptı. İki ordu korkunç bir savaşa tutuştu.
İmam (a.s) askerlerine hep şunu tavsiye ediyordu: "Onlarla savaştığınız ve onları yenilgiye uğrattığınız zaman, arkasını dönüp kaçanı öldürmeyin, yaralıları öldürmeyin, kimsenin ayıp yerlerini açmayın, öldürülenlere müsle yapmayın (organlarını kesmeyin)." (Vak'at-u Sıffin, s.202; Tarih-i Taberî, 4/6).
Savaş bütün hızıyla sürüyordu, ordular döne döne savaşıyordu. Bu arada çok sayıda Müslüman ölü ya da yaralı olarak düşmüştü. Bu sayı on binlerle ifade edilir.
Rivayet edilir ki; Ammar b. Yasir safların arasından öne çıktı ve şöyle dedi: "Bâtıl taraftarlarının kuşkuya düşecekleri kadar savaşmakta olan bir kavmin yüzlerini görmekteyim. Allah'a yemin ederim ki, onlar bizi yenilgiye uğratsalar ve Hicr'in önlerine kadar kovalasalar da, biz hak üzereyiz, onlar bâtıl ehlidirler."
Olağan üstü bir cesaretle Muaviye'nin ordusunun saflarının arasına daldı. Tıpkı Resûlullah (s.a.a) ile beraber sadık ve ihlaslı biri olarak savaştığı gibi.
Bir anda mızraklarla üzerine saldırdılar. Ebu'l-Adiye ve es-Seksekî mızraklarını ona sapladılar. Rivayete göre, bu ikisi Ammar'ın başını kesip Muaviye'ye götürmek için birbirleriyle yarıştılar. O sırada Abdullah b. Amr b. As orada oturuyordu. Onlara şöyle dedi:
"Biriniz onu arkadaşına gönül rahatlığıyla bağışlasın. Çünkü ben Resûlullah'ın (s.a.a) ona şöyle dediğini duydum: Ey Ammar! Seni zalim ve haddi aşan bir topluluk öldürecek." (Vak'at-u Sıffn, s.340; Tarih-i Taberî, 4/27; el İkd'ul-Ferid, 4/341).
Muaviye ordusunun saflarında büyük bir kargaşa yaşanıyordu. Çünkü Ammar'ın konumunu ve Resûlullah'ın (s.a.a) onunla ilgili hadisini biliyorlardı. Ancak hile ve aldatma hazır bekliyordu. Bütün basit ve cahilleri kandırmak için fırsat kolluyordu. Muaviye, Ammar'ı öldürenlerin, onu buraya getirenler olduğunu yaydı. Şam'ın basit insanları bu ucuz saptırmaya kanmakta güçlük çekmediler. (Tarih-i Taberî, 5 / 653).
Rivayete göre, Muaviye'nin bu sözü İmam'a (a.s) ulaştırıldığında şöyle demiştir: "Evet, Hamza'yı da biz öldürdük çünkü onu Uhud'a biz götürmüştük!" (el-İkd'ul-Ferid 4 /343; Tezkiret'ül-Havas, s.90).