İki kapılı bir han

İmanın esaslarından bir tanesi de, mü 'minin öldükten sonra dirilmeye iman etmesidir. Kanaat–i şahsiyem o ki, günümüzde, aklı başında insanlarındahi unuttuğu tek şey ölüm ve ondan sonra devam edecek olan ahiret hayatıdır. 

İki kapılı bir han
PROF.DR. HAYDAR BAŞ

İki kapılı bir han

 

Akıllı insan odur ki, ölümden sonraki hayata hazırlığını yapar. Eğer yaşanılan inancın içerisinde ölüm diye bir realite, bir vakıa yoksa bunun adına İslam da dense, bu tam tersine dünyaperestliktir.

 

Dinin, insanı ahirete hazırlayan birçok yönü olduğu gibi dünya hayatını da fevkalade bir tarzda tanzim eden, insanların menfaatine sunan, takdim eden tarafı da vardır.

 

Maalesef, biz dinin hep bu yönüne bakıyor,"Dünya hayatımız şöyle olsun, böyle olsun" temennilerini ön plana çıkarıyoruz. Halbuki Kur'an'ın mantığına göre, dünya bir geçit yeridir. Aşık Veysel'indediği gibi, "İki kapılı birhanda/Yürüyorum gündüz gece."

 

Şimdi bir kapıdan hana girdik. Bunun bir de çıkışı var. İşte İslam'ın koyduğu mantık bu…

 

Sen bir yolculuktasın, bir dehlizdesin. Dünya dehlizindesin. Dünya hanındasın. Önünde sonunda bu handan çıkacaksın. O hanın çıkışına kendimizi hazırlayalım diye, Cenab–ı Hak,–aşağı yukarı– bütün ayet–i kerimelerin ruhunda bizi uyarıyor. Onun için, "ahirete iman, Allah'a imanın anahtarıdır" desek, sanırım yanlış bir tespit yapmış olmayız. 

 

Kısaca, öldükten sonra dirilmenin insan tarafından kabullenilişi, esasen, Allah'ın varlığını kabul etmekle eş anlamlıdır.

 

Ahirete iman, Allah'aimandır

 

Bizim Allah'ı kabul etmemiz, böyle bir iradenin, böyle bir gücün varlığını kabul ettiğimizi ifade etmemiz için mutlak surette ahirete inancımızın tam olması lazım. Yani,"Ben Allah'a inandım" diyen bir mü'min–i kâmil, hakikatte, ahirete de çok mükemmel inanmıştır. 

 

Ahiret inancı zayıfolan bir insanın, –beş vakit namazda kılsa– ne amelinden, ne de imanından bir fayda gelir. Esas olan, insanın ukbaya hazırlanmasıdır, ahirete hazırlanmasıdır. O bakımdan, dikkat ederseniz, Kur'an–ı Kerim'de, "İman edenler", "Ahirete inananlar" ile başlayan ayetler hep ardı ardına gelir. 

 

Kıyametin vukuundan, mutlaka zuhur edeceğinden, hem de çok yakında olacağından ve insanların ömründen bahisle, o an geldiğinde bir nefes alacak kadar dahi insan hayatının gecikmeyeceğinden bahsedilir. 

 

Böyle mahdut sınırlar içerisinde yaşadığımız bir hayat var ve bunun mutlaka bir sonu var.

 

İnsanın, bu sonu düşünerek hayatını tayin ve tanzim etmesi lazımdır. Onun için Allah, kullarına devamlı ikazda bulunmakta,"Ahirete inanın!"ayetleriyle, bu hakikati açık ve seçik olarak bizim dimağımıza nakşetmekte...

 

Nefsin en fazlaitiraz ettiği konu

 

 

Nefsin en fazla itiraz ettiği konu, ölümden sonra dirilmektir. Aslında ölümden sonra dirilmeyi kabul etmek insanın kendi menfaatinedir. Dirileceksin, daha ne arıyorsun?

 

Fakat nefis bu vadide o kadar enteresan bir yokluğa mahkum ki, şeytanla işbirliği yapar ve "Canım! Nasıl dirileceksin ki?" şüphesini insanın kalbine sokar.

 

Bir gün Hz. Fahr–i Alem Efendimiz'in huzuruna müşriklerden bir tanesi geliyor. Yerden bir kemiği alıyor, ufalıyor."Ya Muhammed! Şu, ufalmış kemik, un haline gelmişşu parçalar mı dirilecek? Bunu mu demek istiyorsun?"diyor.

 

Sûre–i Yâsin'de Allah, o kadar çarpıcı bir mânâyla yüklü bir ayetle o inkara cevap veriyor ki... "Ateşle odunu bir arada tutan Rabbinin mi seni diriltmeye gücü yetmeyecek?"

 

Odunun bünyesinde ateşde var, su da var… Yaktığın zaman ondaki su yanmasına mâni olmuyor. Durduğu zamanda onu yakmıyor. "Bu iki zıt kutbu bir araya toplayan Rabbinin mi öldükten sonra seni diriltmeye gücü yetmeyecek?" Bu mantığa havale ediyor…

 

Bu ne muazzam bir hakikat… Allah, öyle zıt kuvvetleri bir araya getiriyor ki, buna vâkıf olan insanın, o yüce iradeye,"Sen benim Rabbimsin" dememesi mümkün değildir. Bir başka ayetinde, "Şu devenin yaratılışına baksana" diyor Cenab–ı Vacibu'l–Vücud Hazretleri... 

 

Peki, ne var bu devedeki? Devenin ayaklarına bakın… Bir ineği çöl şartlarındayürütemezsin. Deveninayakları öyle bir tarzda halkedilmiştirki, kuma bastığı zaman batmaz koskoca bir hayvan. Allah onu şamar gibi yaratmış. İneğin ayakları aynı tarzda olsa idi, ayakları kaniçerisinde kalırdı. Şu nükteyebakın! O şartlarda, o hayvananasıl bir ayak lazımsa, Allahonu öyle yarattı. Sırtındaki nedirdevenin? Hörgüç… 

 

Allah, ona öyle bir sevk–i tabii ikrametti ki; bir hafta yol yürüyecek, o yolda su yok. Gıdasını ve suyunuo hörgüce stok eder. Birhafta boyunca yolda onu kullanır... Bakın, yalnızca bir deveden hareketle konuşuyoruz. 

 

Bütünbunlar bir tesadüfün neticesiolabilir mi? Bunu yapan yücebir irade, bu iradenin de birhesabı var. "Ölecek ve de dirileceksiniz."Müslüman, ahiretgününe inanacak. Bu imanı taşıyacakki, Müslümanın imanı, iman olabilsin.

 

Karıncayı bileincitemezsin

 

Ahirete imanın insan psikolojisine, karakterine olağanüstü bir etkisi vardır. Düşünelimki, yapacağımız her iştenhesaba çekileceğimizi kabulediyoruz. Yürüdüğümüztoprak üzerinde bir karıncayıbile incitmek istemeyiz.

 

Yinedüşünelim ki, yaptığımız hiçbir şeyin hesabını vermeyeceğiz. İşlemeyeceğimiz cinayet, yapmayacağımız haksızlık kalmaz. Kısaca, ahirete iman, aynı zamanda toplum hayatınında teminatıdır. Bunu kaybettiğimizzaman, toplumdakiahenk, düzen, nizam dakaybolur. Aslında, biz yaşadığımıztopluma sadece ahireteimanı nakşedebilsek, insanımızınAllah'a itaati daha fazlaolacak ve hayatını ona göretanzim edecektir. 

 

Bundan dolayı da yanlış yapmayacaktır. Şer işlerden kaçınacak, güzele talip olacaktır. İnsanların arasınıbulacak, onlara hayırlayaklaşacak, yanlışlardanuzaklaşacaktır. Özetle, olmasıgerekenleri yapacak, olmamasıgerekenlerden kaçınacaktır.

 

Sonuç olarak deriz ki; ahiret inancının hayatımıza yansımasından, gerek fert olarak, gerekaile olarak, gerek cemiyet vemillet olarak büyük faydalarelde ederiz. Ama ne hikmetse, insan kendi lehine olan şeyleri terk eder de, aleyhine olan yanlışlarınardından koşar. Maalesef, tarih boyu böyle olmuştur.

 

Allah bize nasip etsin deayıkalım. Doğrunun, gerçeğin, hakkın, hakikatin peşinde koşalım..." (Prof. Dr. Haydar Baş İcmal Dergisi Nisan 2012)