HZ. PEYGAMBERİN NEZDİNDE EHL-İ BEYT III.....

Dünden devam eden

   İfadesinde kastettiği gibi, Resûlullah’ın (s.a.v.) rıhletinden hemen sonra yaşanan gelişmeler göstermiştir ki; Ehl-i Beyt kavramının içi farklı şekillerde doldurulmak istenmiştir. 

HZ. PEYGAMBERİN NEZDİNDE EHL-İ BEYT III.....
Mimar Gökhan Demir

HZ. PEYGAMBERİN NEZDİNDE EHL-İ BEYT III.....

Bu ayet-i kerime Allah Resulü’nün eşleri ile ilgili ayetlerin içinde yer aldığı için “Ehl-i Beyt” kavramının içine Resûlullah’ın (s.a.v.) eşlerinin de girdiğini kabul edenler vardır. Nişaburi, Muka- til, Suyûti  bunlardandır.  Mukatil, İmam Ali (a.s.)’a karşı şahsi kinini ve düşmanlığını açıkça dile getiren bir kişi idi. Allah’ı insan şekline benzeten bir itikadı vardı. Mukatil ile ilgili olarak İbn-i Hallikan’ın Vefayatî’den naklen, Ebu Hatem b. Hayyan-i Bestî’nin şu ifadeleri vardır: “Mukatil, Kur’an tefsiri hususundaki ilmini yahudilerden ve hıristiyanlardan almıştır. Zira onun, Allah’ın sıfatları hakkındaki görüşleri tıpkı yahudilerin inancına benzemektedir. Allah’ın zatının tıpkı mahlukat gibi olduğuna inanmaktadır. Bununla birlikte hadis nakli hususunda  daha çok yalancı biridir.” (Allame Şerefuddin, Kur’an ve Sünnet Işığında Hz. Fâtıma, Kevser yay., s. 11.)

     Abdullah b. Abbas (a.s.) ve İkrime gibiler ise Ehl-i Beyt’ten maksadın sadece Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek eşleri olduğunu iddia etmektedirler. Haricilerden olan İkrime bunu iddia etmiştir. Kendisi açıkça İmam Ali’nin (a.s.) büyük düşmanlarından idi. Bütün Müslümanların kafir olduğuna ve gerçek Müslümanların yalnızca Hariciler olduğuna  inanıyordu. İkrime hakkında İbn-i Tavus şöyle demektedir: “Eğer İkrime, takvalı biri olsaydı ve uydurma hadisler nakletmeseydi halk ona yönelir ve ondan da hadisler naklederlerdi.” (a.g.e)     

   SÜNNİ VE EHL-İ BEYT ÂLİMLERİ ARASINDAKİ  ‘PEYGAMBERİN EŞLERİ DAHİL Mİ’ TARTIŞMASI

    Bu ayetin Peygamberin (s.a.v.) hanımları ile ilgili olduğu konusunda söylenenlerle ilgili Ehl-i Beyt ve Sünni âlimlerin görüşlerini Allame Abdul Hüseyin Şerefuddin’in eserinden verelim: (s.12-14)

    Sünni âlimler, “Önceki ayetler Peygamberin (s.a.v.) eşleri hakkındadır. O halde bu ayet de önceki ayetler gibi Peygamberin (s.a.v.) eşleri hususundadır. Zira ayetlerin akışı ve zuhuru bunu gerektirmektedir” diye iddia etmektedirler. Ehl-i Beyt âlimleri buna cevap olarak, ‘bu nas karşısında içtihat etmek demektir’, diyorlar. Zira içtihat sahih nasların olmadığı zaman söz konusu olur. Ama bu hususta mütevatir hadisler ile sarih naslar mevcuttur. O halde içtihat etmek doğru değildir. Ehl-i Beyt âlimleri bu konuda şunu da söylemektedirler: Eğer bu ayet de önceki ayetler gibi Peygamberin (s.a.v.) eşleri hakkında olsaydı cümleler arasında teniz zamirine riayet edilmesi gerekirdi. Yani “ankum ve yutahhirukum” kelimesi yerine “ankunne ve yutahhirukunne” denilmesi gerekirdi. Nitekim Peygamberin (s.a.v.) hanımları hakkında olan önceki ayetlerde müennes  kipi kullanılmıştır. O halde hitap kiplerinin müzekker lafzı sûretinde kullanıl- ması bu inancın bâtıl olduğunun delilidir. 3- Ehl-i Beyt âlimleri şu hususa da değinmektedirler: Arapçada sözün güzellik ve belagatine sebep olan cihetlerden biri de birbiriyle irtibatı olan iki cümle arasında yabancı bir cümlenin yer almasıdır. Kur’an’da bu mesele oldukça fazla görülmektedir. Örneğin, Allah-u Teala Mısır azizinin karısına olan hitabını anlatırken şöyle buyuruyor: “(Kocası) doğrusu bu, sizin düzeninizden (biri) dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür, dedi. Yusuf sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” (Yûsuf, 28-29)

   

Devam edecek