HZ. PEYGAMBERİN KUTLU DOĞUMU (Mevlid Kandili)

    Habibullah (s.a.v.), Mekke’de, Rebiü’l-evvel ayının onikinci pa­zartesi gecesi sabaha karşı dünyaya gelmiştir (M. 570). Böylece, Hz. Âdem’den beri devam edegelen “peygamberlik nuru” sahibi­ni bulmuş oldu. Babası Abdullah, Peygamberin doğumundan iki ay önce vefat etmiştir.

HZ. PEYGAMBERİN KUTLU DOĞUMU (Mevlid Kandili)
Mimar Gökhan Demir

HZ. PEYGAMBERİN KUTLU DOĞUMU (Mevlid Kandili)

    Annesi Vehb kızı Âmine, doğumda diğer kadınlar gibi eziyet çekmemiş, hatta ağırlık bile hissetmemiştir. Hamileyken, bir gece rüyasında, tanımadığı bir kimse gelip; “Sen, âlemlerin hayırlısına hamilesin; doğduğunda adını Muhammed koy” diye ikazda bulunmuş; doğum anında da heybetli bir ses du­yarak irkilmiştir. Beyaz bir kuş, kanadıyla Hz. Amine’nin arkasını sıvazlamış, kendisine beyaz bir kâse içinde şerbet sunmuşlardır. Şerbeti içtiğinde, her yanını bir nur kaplamış ve Hz. Muhammed dünyaya gelmiştir. Annesi; “Etrafımda birçok hatun toplandı. Ne zaman ki Muhammed vücuda geldi; baktım, mübarek başını secde­ye koydu; ellerini kaldırdı, duada bulundu” şeklinde anlatıyor. Hz. Muhammed (s.a.v.) sünnetli doğmuştur. Doğduğunda sırtında ve omuzlarında peygamberlik mührü vardı. Onu meleklerin yıkadığı­nı, kaynaklar bize bildirmektedir.

                                            DOĞUMUNA ARZ ŞEHADET ETMİŞTİ

    Resulûllah (s.a.v.) doğduğu gece, yeryüzündeki birçok put dü­şüp kırılmıştır.

 İran hükümdarı Kisra, kemerli bir saray yaptırmıştı. On dört kulesi vardı. O gece, kulelerin bütün şerefeleri yıkıldı.

    Kisra, Dicle kenarında da büyük bir bina yaptırmıştı. Resulûl­lah (s.a.v.) doğduğu gece Dicle nehri taştı, binayı yerle bir etti.

Mecusilerin asırlardan beri yanan ateşleri yine Resulûllah’ın (s.a.v.) doğduğu gece sönmüştür.

   O zaman, Araplar arasında âdet olduğu üzere, çocuğun sütanne­ye verilmesi kararlaştırıldı. Ancak hiçbir sütanne, yetim bir çocuğu almak istemiyordu. Bu arada amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süvey­be, çocuğu bir müddet emzirdi. Kardeşinin oğlunun doğumuna se­vinen Ebu Leheb’in, O’nun şerefine Süveybe’yi azad ettiğini ve bu yüzden Efendimizin doğduğu gün olan her pazartesi günü azabının biraz hafiflediğini kaynaklar bize bildirmektedir.

     Sonunda Ben-i Sa’d kabilesinden Halime bint-i Ebi Züeyb, Hz. Muhammed’i kabul etti. O sırada Ben-i Sa’d yurdunda kıtlık vardı. Hz. Halime, bebeğin gelişiyle ineklerin sütünün arttığını, çadırın etrafının yeşilliklerle dolduğunu, evine bereketin geldiğini ifade ediyor. (Prof.dr.Haydar Baş Rahmetenlil alemin cilt I sayfa 85-87)

     Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in dünyaya teşrif ettiği gün olan Mevlid Kandili herkese kutlu ve mübarek olsun. Hakk’ı gösteren, Hakk’ı konuşan, Hakk’ı temsil ve tebliğ eden, Hak aynasıdır. O bir âlemdir, O’nda Hakk görülür. O’nunla Hakk’a gidilir. O’nunla olan Hak ile olur. O’nu seven Hakk’ı sever. O’na buğz eden Hakk’a buğz eder. O’nu inciten Hakk’ı incitir. “O, kendinden konuşmaz bile” ayeti kerimesi ile Yüce Allah’ın doğruluğuna şahitlik ettiği Nebiler Nebisi Hz. Muhammed (sav),  örnek oluşuyla kıyamete değin süre gidecek bir insan-ı kamildir. Yani mutlak manada insan-ı kamil, Hz. Peygamber (sav)’dir.

                          RASULULLAH’I SEVMENİN ALAMETİ SALAT Ü SELAMDIR

     Resulüllah’ı sevmenin alamet ve işareti O’nu anmaktır. Ne ile anacağız? Mesela salat-u selam etmekle anacağız. Bu güzel bir huy, güzel bir adet ve de ibadettir. Siz sevdiğiniz bir varlığı, bir insanı sadece şahsınızın değil, herkesin zikretmesini, anmasını istersiniz. Allah da Peygamberini o kadar seviyor ki, hem O’nu zikrediyor hem de benim kullarım Muhammed’imi zikretsin, ansın, O’na selam versin buyuruyor. Nitekim ayet-i kerimede: “Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salevat getirirler. Ey müminler! Siz de O’na salevat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin” (Ahzab, 33/56) buyuruyor. Rabbimiz Peygamberimize salat ve selam okuyor. Salat-ü selam getirmek, Allah’la beraber aynı taatı, ibadeti yapmaktır. Bazıları “Allah’la kul arasına kimse giremez? diyor. Namazda “tahiyyata” oturuyoruz. Okuduğumuz kutsi hadis. Orada tehiyyat; salli barikte sadece Peygambere selam vermekle kalmıyorsun, ceddine de veriyorsun. O cet o kadar mübarek zürriyet sahibi; büyük bir ata, ulu kişi ki, İbrahim’e de salat olsun, selam olsun diyorsun. “Allah’la kul arasına kim girer?” Niye sokuyorsun namazda Allah’la kendi arana, Hz. İbrahim’i, Rasulullah’ı, ceddini? Onlar Allah dostu. Onları zikretmek de Allah’ı zikretmektir. Onları sevmek Allah’ı sevmektir. Onlara buğz etmek, Allah’a buğz etmektir. Muhammed ipiyle Allah’a gidiyoruz. Allah’a vasıl olmak istiyorsan, Muhammed’in (as) ipine sarılacaksın, Muhammed’e (as) sarılacaksın.                       

                     SALAT Ü SELAM BÜTÜN KAPILARI AÇAN ANAHTARDIR

    İşte bu münasebetle o Peygambere salat ve selam okumaya devam etmemiz lazım. Ben burada kardeşlerime tavsiye ediyorum: Her gününüzde mutlaka Resulüllah’a “Allahümme salli alla Muhammedin ve ala ali Muhammed” diyerek salat ve selam okuyun. 100 defa okuyun, 200 defa okuyun. Ne kadar okursanız okuyun. Hele Cuma günleri bir Müslüman kardeşimiz Peygamber Efendimize 100 defa salat ve selam okursa, onun 100 günahı affolunup, 100 tane sevap yazılır defterine. Bunun dışında bir hafta boyunca, bir dahaki salat-u selam anına kadar 100 melek ona dua eder, hayırla onu yad eder. Salat-u selam çok büyük bir şifre, çok büyük bir anahtar. Neyin anahtarı? Allah muhabbetini açan, Allah’a giden yolları açan, cennetin kapısını açan bir anahtar. Abudiyetin kapısını açan, Resulüllah’la dost olmanın yolunu temin eden en büyük bir ibadettir. Cenab-ı Hak liyakatle salat ve selam getiren kullarından eylesin. Cenab-ı Hak liyakatle salat ve selam getiren kullarından eylesin. Günahlarımızı mağfiret eylesin. Allah O Peygamberin şefaatinden de mahrum etmesin. (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Yaşayan Kur’an Sünnet, sayfa 110-111,)