HZ. FÂTIMA’NIN VEFAT ÂNI II…..

Dünden devam eden

       Esma’dan rivayet edilir: Fâtıma (a.s.) son nefesini vermek üzere iken Esma’ya şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.v.) vefat ederken, Cebrail cennetten kâfur ge tirmişti. Resûlullah (s.a.v.) bu kâfuru üç kısma ayırdı; bir kısmını Kendisi için, bir kısmını Ali (a.s.) için ve bir kısmını da Benim için. Kâfur kırk dirhem ağırlığındaydı.” Sonra şöyle dedi:

HZ. FÂTIMA’NIN VEFAT ÂNI II…..
Mimar Gökhan Demir

HZ. FÂTIMA’NIN VEFAT ÂNI II…..

    “Ey Esma! Babamın falan yerde bulunan kâfurunun geri kalanını getir ve başımın ucuna koy.” Esma kâfuru getirip başının ucuna koydu. Sonra namaz kılmak için abdest alırken Esma’ya şöyle dedi: “Sürdüğüm kokuyu getir. Namaz kılarken giydiğim elbiselerimi getir.” Sonra abdest aldı. Örtüyü üzerine serdi ve şöyle dedi: “Biraz bekle, sonra Beni çağır. Cevap verdiysem bir şey yok demektir. Ama cevap vermediysem, bil ki Babamın yanına gitmişim. O zaman  hemen Ali’yi çağır.” Artık ölüm ânı iyice yaklaşınca, perde kalktı ve Fâtıma Efendimiz (a.s.) keskin bir bakış yöneltti ve şöyle dedi: “Cebrail’e selam olsun! Resûlullah (s.a.v.)’ selam olsun! Allah’ım Resulü’nün (s.a.v.) yanına al! Allah’ım hoşnutluğuna, katına, yurduna, esenlik yurduna al!..” Sonra şöyle dedi: “Şu gök halkının kervanıdır. Şu Cebrail, şu da Resûlullah’tır (s.a.v.). Bana sesleniyor: Kızım! Gel! Burada Seni karşılayacak şey Senin için daha hayırlıdır.” Gözlerini açtı ve şöyle dedi: “Ve aleyke’s-selam, ey ruhları kabzeden! Acele et. Bana acı verme.” Ve ardından şöyle dedi: “Gelişim Sana olsun Rabbim, ateşe değil!” Göz kapakları yumuldu, elleri yana düştü, ayakları boylu boyunca  uzanıverdi. Esma seslendi, cevap vermedi. Yüzündeki örtüyü kaldırdı, Fâtıma (a.s.) hayattan ayrılmıştı. Üzerine kapandı, bir yandan öpüyor, bir yandan da şöyle diyordu: “Ey Fâtıma! Baban Resûlullah (s.a.v.)’in yanına gittiğin zaman Esma bint-i Ümeys’den selam söyle.” Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.) eve geldiklerinde annelerinin üzerinin örtülmüş olduğunu gördüler. Dediler ki: “Annemiz bu saatte niçin uyuyor?” Esma dedi ki: “Ey Resûlullah’ın (s.a.v.) oğulları! Anneniz uyumuyor. O bu dünyadan ayrıldı.” Hasan (a.s.) annesinin üzerine kapandı. Bir yandan öperken, bir yandan da şöyle dedi:  “Anneciğim ruhum bedenimden ayrılmadan bir kez daha Benimle konuş.” Hüseyin (a.s.) annesinin ayaklarını öpüyor ve şöyle diyordu:  “Ben oğlun Hüseyin, kalbim çatlayıp ölmeden önce konuş benimle!”   Esma, Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.)’a dedi ki: “Ey Resûlullah’ın (s.a.v.) oğulları! Gidin Babanıza Annenizin öldüğünü haber verin.” Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.) mescidin yakınlarına kadar geldi ler. Artık kendilerini tutamayıp yüksek sesle ağlamaya başladılar. Bu sırada bazı sahabeler yanlarına gelip, neden ağladıklarını sordular. “Annemiz Fâtıma (a.s.) öldü” dediler. Bunu duyunca Hz. Ali (a.s.) yüzü koyun yere kapandı: “Kim Bana teselli verecek, ey Muhammed’in (s.a.v.) kızı!” (Bihârü’l-Envâr, c. 43, s. 186)

                                   VEFATIN HEMEN ARDINDAN

Hz. Ali (a.s.) Fâtıma’nın (a.s.) yanına gelerek yüzündeki örtüyü kaldırdığında baş ucunda bir mektup gördü: “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Bu, Resûlullah’ın (s.a.v.) kızı Fâtıma’nın (a.s.) vasiyetidir. Fâtıma, Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in (s.a.v.) O’nun kulu ve elçisi, cennet ve cehennemin hak ve kıyametin kopmasında şüphe olmadığına ve Allah’ın ölüleri dirilteceğine şehadet ediyor. Ey Ali! Ben Peygamberin (s.a.v.) kızı Fâtıma’yım. Allah-u Teala dünya ve ahirette Seninle beraber olmam için Beni Seninle evlendirdi. Sen diğerlerinden Bana daha lâyıksın; geceleyin Bana gusül ver, Beni kefenle, Bana namaz kıl, hiç kimseye haber vermeden beni toprağa ver; Seni Allah’a ısmarlıyor ve çocuklarıma kıyamete dek selam gönderiyorum.” (Beytü’l-Ahzan, Abbas-i Kummî)

 

Devam edecek