Hz. Fatıma’nın hilafetle ilgili düşünceleri.....

Hz. Fâtımâ Gadr-i Hum günü Allah Resulü’nün açık beyanını esas kabul etmekte ve hilafet makamının imam Ali’nin hakkı olduğunu söylemektedir

<Hz. Fatıma’nın hilafetle ilgili düşünceleri.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Hz. Fâtımâ Gadr-i Hum günü Allah Resulü'nün açık beyanını esas kabul etmekte ve hilafet makamının imam Ali'nin hakkı olduğunu söylemektedir. Mescitte irad ettiği hutbenin bir bölümünde şöyle demektedir:

"Başkasının devesini damgaladınız. (Sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz) onu sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadr-i Hum'daki biatinizden) uzun bir zaman geçmemişti."

Tathir ayeti ile masumiyeti tartışılmaz olan ve hakkında Allah Resulü'nün, "O'nu gazaplandıran her şey Beni de gazaplandırır" buyurduğu Hz. Fâtımâ'nın hilafet konusundaki düşüncesi budur.

Ölümüyle neticelenen hastalığında Hz. Fâtımâ Kendisini ziyarete gelen Muhacir ve Ensar'ın kadınlarına şöyle buyurmuştur:

"Allah'a and olsun ki, dünyanızı sevmediğim, erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım.

Sınadıktan sonra gevşeklik, başı taşa vurmak, mızrağın çatlaması, görüşlerin bozulması ve isteklerin sapması ne de kötüdür!

Allah, onlara gazaplandı. Ve onlar azapta ebedi kalacaklardır. Çaresizlikten onun (Fedek ve hilafetin) yularını onlara taktım, onu onlara yükledim, baskınını da onlara yaptım (yani diyeceğimi dedim.)

Zâlim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun. Yazıklar olsun onlara!

Onu (hilafeti), risalet kökünden (merkezinden), nübüvvet ve delalet temelinden, Ruh'ül Emin'in (Cebrail'in) indiği evden, din ve dünya işlerinde âlim olanın elinden çıkardılar. "Bilin ki bu büyük ve apaçık bir hüsrandır."

Ali'den intikam almalarının sebebi ne idi? Allah'a and olsun ki, O'nun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölüme imtina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı O'ndan intikam aldılar.

Allah'a and olsun ki, eğer yoldan çekilseydiler (mâni olmasaydılar), Resulüllah'ın Ali'ye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul etmekten vazgeçselerdi, onu (hilafet devesinin ipini) Ali'ye bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, kimseyi yaralamazdı, yürümesi ağırlaşmazdı, binicisi yorulmazdı, onları hazmettirici ve kandırıcı temiz bir su kaynağına götürürdü, yanları suyu bulandırmazdı, onları doyurup geri getirirdi.

Ali onlara gizlide ve açıkta nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten çok süslenmezdi (Beyt'ül-Mal'dan kendisi için bir şey istemezdi).

Susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç dünya malından bir şey toplamazdı.

O zaman kimin zâhid, kimin dünyaya haris olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı.

'Eğer halk inansalardı, korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık, ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız' , 'Bunlardan zulmet¬miş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de değillerdir.' "

Hz. Fâtımâ burada ibret verici ifadeler kullanarak hilafetin imam Ali'nin hakkı olduğunu ifade etmektedir. Hilafetin risalet kökünden, nübüvvet temelinden, vahyin indiği evden koparıldığını söyleyerek imam Ali'nin hakkının gasp edildiğini beyan ediyor.

Ve ayetten misal getirerek bunun apaçık bir günah olduğunu söylüyor. Hz. Fâtımâ devam ederek, hilafeti Hz. Ali'nin elinden alarak aslında ondan intikam aldıklarını, çünkü Ali'nin onların yakınlarını savaş meydanlarında öldürdüğünü ifade ediyor.

"Allah rızası için olan öfkesinden, kılıcının darbesinden, düşmanlarını çiğnemesinden dolayı ondan intikam aldılar" buyuruyor. Bu tespitler son derece haklı ve yerinde tespitlerdir.

Hz. Fâtımâ devamla, eğer imam Ali'nin hakkı olan hilafeti O'na verselerdi, kimsenin yorulmayacağını, işlerin yolunda gideceğini ifade ediyor.

Allah Resulü (s.a.v.) de sağlığında bu konuyu sık sık ifade etmiş ve "Eğer Ali'nin peşinden giderseniz -ki gideceğinizi sanmıyorum- O sizi apaçık bir hidayete götürür" buyurmuştur.

Hz. Fâtımâ'nın hutbesinin bir bölümünde insanlara hitaben, "Eğer halk inansalardı, korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık, ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız", "Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de değillerdir" ayetlerini zikrettiğini görüyoruz ki bunlar ibret verici ifadelerdir.

Zira Ehl-i Beyt'e yapılan bu haksız davranışların üzerinden çok fazla bir zaman geçmemişti ki Hz. Fâtımâ'nın söyledikleri maalesef aynen çıktı,

Emevi hükümdarı Yezid b. Muaviye kendisine yaptıkları biati bozdukları gerekçesiyle Medine halkını büyük bir katliama tâbi tuttu.

Tarihe Hırre katliamı olarak geçen bu olayda Yezid, Müslim b. Akabe'nin komutanlığında Şam halkından oluşan büyük bir orduyu Medineliler'in üzerine yolladı. İbn-i Cevzi ve Mesudi gibi tarihçiler bu konuda şöyle yazıyorlar:

"O kadar çok insan öldürdüler ki sokaklarda kan akmaya başladı. Halk kan gölü içindeydi, hatta kan Resulüllah'ın kabrine ulaştı. Ve Mescid'ün-Nebi kanla doldu. Ensar'dan ve Muhacirler'den ileri gelen 700 kişiyi öldürdüler. Normal halktan ise on bin kişiyi katlettiler. Müslümanların namuslarına dokunmalarını ise zikretmekten utanç duyuyorum. Sadece Sibt b. Cevzi'nin Tezkire'de (s.163), Ebu'l Hasan Medaini'den naklettiği şu cümleyle yetiniyorum: Hırre olayından  sonra, bin kadın evlilik dışı çocuk dünyaya getirdi. (Yani Şam ordusu onları hamile bırakmıştı)"

Hz. Fâtımâ mescitte halka hitaben yaptığı konuşmada Fedek konusunda kendisine yapılan haksızlığa da değinmiştir.

Aşağıdaki hutbe Fedek  konusunda geçmiştir:

"Mesele yağmalamaksa öyleyse bunu da (Fedek) alın, onu hilafet devesinin arkasına yükleyip götürün (fakat şunu bilin ki) onun sırtı ağır olacak, ayakları aşınacak, kusuru kalacak (ve sizin için yüz karası olacaktır), o (hilafet devesi) Allah'ın gazabıyla damgalanmıştır.

Rezilliği ebedi kalacaktır ve sizi Allah'ın kalplere işleyen yakılmış ateşine götürecektir. Yaptıklarınız (bilin ki) Allahın gözü önündedir.

Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp devriliverdiklerini pek yakında bileceklerdir, Ben, sizi şiddetli bir azabın öncesinde uyarıp korkutan Peygamberin kızıyım. Artık yapabileceğinizi yapın, kuşkusuz biz de yapmaktayız. Ve gözleyip durun biz de gözleyip durmaktayız."

Bütün bu tarihi ve ilmî hakikatlerin ışığında deriz ki, hilafet imam Ali'nin hakkıdır.

Ancak olaylar farklı şekilde gelişmiş ve imam Ali bu hakkından mahrum edilmiştir.

Himam Ali'nin olaylar karşısındaki tavrı gayet açık, net ve kendisine yaraşır bir şekildedir.

Fitneye mahal vermemek, ihtilafa sebep olmamak, İslam'ı ve Müslümanların birliğini korumak maksadıyla iktidardan vazgeçmiştir.

Ancak hilafet mutlak surette imam Ali'nin hakkıdır. Fakat bu hak gasp edilmiştir. Bu hakkın gasp edilmiş olması hilafetin imam Ali'nin hakkı olduğu gerçeğini değiştirmez." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam ali eserinden)