Hz. Fatıma’nın evinin mahremiyeti.....

Hz. Fatıma (a.s.)’ın evinin Cenab-ı Hak katında da özel bir konuma sahip olduğu ayet ve hadis ile sabittir

<Hz. Fatıma’nın evinin mahremiyeti.....

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

Hz. Fatıma (a.s.)'ın evinin Cenab-ı Hak katında da özel bir konuma sahip olduğu ayet ve hadis ile sabittir.

Biat günü Ömer ve adamlarının yaptığı tecavüz bu konudaki ayet ve hadisi de çiğnemiştir.

"Allah'ın yüksek tutulmasına ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde, insanlar sabah akşam O'nu tesbih ederler."

Hz. Peygamber (s.a.v.) Mescid-i Şerif'te iken bu ayet nâzil oldu. Bir adam kalktı ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü, bu evler mi?" Resulüllah (s.a.v.) de şöyle buyurdu: "Peygamberlerin evleri."

Bunun üzerine Ebu Bekir Resulüllah (s.a.v.)'e, "Ey Allah'ın Resulü -Ali ve Fâtımâ'nın evine işaret ederek- bu ev de o evlerden midir?" dedi.

Resulüllah (s.a.v.): "Evet, hatta en üstünlerindendir" buyurdu.

Halifenin destekçilerine göre, İmam Ali'den biat alma işi, peygamberlikten bile önemliydi.

"Ebu Bekir, Ali'yi biat için çağırdı ama o kabul etmedi. Ömer'i gönderdi. Ömer evi yakmak için ateş getirdi.

Hz. Fâtımâ onu görünce, 'Ey Hattab'ın oğlu! Evimi yakmak için mi geldin' buyurdu. Ömer, 'Evet bu iş (hilafet) Babanın getirdiğinden (risalet) daha önemlidir' dedi."

İbn Ebi'l Hadid, Nehcü'l-Belağa Şerhi'nin 1. cildinin 134. sayfasında İmam Ali'nin biat için Ebu Bekir'e zorla getirilme hadisesini ve sonrasını şöyle anlatıyor:

"Haşimiler, Ali'nin evinde toplanmışlardı... Ömer bir grup askerle eve geldi. Şöyle dedi: 'Dışarı çıkın, biat edin.'

Onlar buna yanaşmadı. Zübeyr kılıcını çekerek dışarı çıktı. Ömer, 'Bunu ya-kalayın' dedi.

Bu sırada Ali'yi çekerek zorla Ebu Bekir'e götürdüler. Ali, 'Ben, Allah'ın kuluyum, Resulüllah'ın kardeşiyim' diyor, ancak kimse aldırış etmiyordu.

Ebu Bekir'in yanına vardıklarında o, Hz. Ali'ye, 'Biat et' dedi. Hz. Ali şöyle buyurdu: 'Ben bu makama daha layığım. Benim, size değil, sizin, Bana biat etmeniz gerekir.

Siz, Resulüllah'a yakınız diyerek bunu Ensar'dan kopardınız. Aynı delille Ben de size delil sunuyorum. Öyleyse insaflı olun.

Ensar'ın, size insaflı davrandığı gibi insaflı olun. Allah'tan korkuyorsanız hakkımızı itiraf edin. Eğer böyle yapmazsanız, bilin ki Bana zulmediyorsunuz.'

Ömer, 'Biat etmedikçe Seni bırakmayız' dedi. İmam Ali, 'Birbirinizle iyi anlaşmışsınız. Bugün ona çalışıyorsun ki, yarın o bu makamı sana döndürsün. Allah'a and olsun ki, senin sözünü kabul ederek ona biat etmeyeceğim' dedi.

Bu esnada Ebu Bekir işlerin kötüye gittiğini gördüğünden, 'Eğer biat etmezsen Seni zorlayacak değilim' dedi.

Daha sonra Ebu Ubeyde b. Cerrah, İmam Ali'yi sakinleştirmek maksadıyla şöyle konuştu:

Sen henüz gençsin. Bunlar Senin kavminin yaşlılarıdır. Senin, onlar kadar deneyimin ve olaylar hakkında bilgin yoktur. Ebu Bekir bu işle ilgili olarak Senden daha güçlüdür. Zorlukların üstesinden daha iyi gelebilir. Bu işi Ebu Bekir'e teslim et.

Eğer Sen çok yaşarsan, ömrün yeterse faziletinden, dininden, ilminden, anlayışından, dinde önceliğinden, soyundan ve evlendiğin hanım bakımından bu işe layıksın ve bu Senin hakkındır."

Bütün bu olaylar yaşanırken Hz. Fâtımâ, İmam Ali'nin arkasından evinden çıkmış Haşimî kadınlarla beraber Resulüllah'ın mescidine gelmişti. Hasan ve Hüseyin de yanındaydı. Oradakilere şöyle dedi:

"Amcamın oğlunu serbest bırakın. Bırakın kocamı. Allah'a yemin ederim ki, saçlarımı dağıtır, Babamın gömleğini başımın üzerine koyar ve size beddua ederim. Hiç kuşkusuz Sâlih Peygamber'in devesi Allah katında Benden, O'nun yavrusu da çocuklarımdan daha değerli değildir."

Hz. Fâtımâ bu sözü söyledikten sonra Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.)'ın ellerinden tutarak Resulüllah (s.a.v.)'in kabrine doğru hareket etti.

İmam Ali durumun çok tehlikeli olduğunu gördü, Selman'a, Fâtımâ'yı (a.s.) bu işten vazgeçirmesini söyledi. Fâtımâ (a.s.), İmam Ali (a.s.)'ın emrini duyunca;

"O emrettiği için itaat ediyorum ve sabredeceğim" dedi.

Ehl-i Beyt kaynaklarından, El-İmame ves-Siyase adlı eserin 1. cildinin 12. sayfasında Hz. Ali'nin o gün mâruz kaldığı muamele ile ilgili olarak şunlar yazmaktadır:

"... İmam Ali, 'Allah'ın kulunu ve Resulüllah (s.a.v.)'in kardeşini mi öldüreceksiniz?' buyurduğunda, Ömer, 'Sen, Resulüllah (s.a.v.)'in kardeşi değilsin!' dedi.

Ebu Bekir, onun bu sözleri karşısında sessiz kalıp bir şey söylemiyordu. Ömer, Ebu Bekir'e dönerek, 'Bütün bu işleri senin emrinle yapmıyor muyuz?' dedi.

Ebu Bekir de 'Fâtımâ olduğu müddetçe O'nu zorlamayacağız' dedi.

İmam Ali (a.s.), Hz. Resulüllah (s.a.v.)'in kabrine vararak ağlar bir halde Harun'un kardeşi Musa'ya dediklerini Peygambere (s.a.v.) arz etti. Allah-u Teala Kur'an'da Harun'un, Musa'ya şöyle dediğini nakletmiştir:

'Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp, güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldüreceklerdi.'

Diğer yandan Medine çevresinde Esed, Fezare, Ben-i Hanife gibi kabileler Ebu Bekir'e biat etmeyi kabul etmiyorlardı.

Zira Gadr-i Hum günü, Peygamberin İmam Ali'yi halife olarak tayin etmesine şahit olmuşlardı. Gayri meşru saydıkları bu hükümete zekat vermeyi de kabul etmiyorlardı. Ancak namaz kılıyor ve İslam'ın diğer şartlarını yerine getiriyorlardı."

Bütün bu gelişmeler, mevcut siyasi otoritenin İmam Ali'den biat almasını kendi iktidarlarının devamı için bir mecburiyet haline getirmekteydi.

İmam Ali'ye biat etmesi için baskı yapılıp yapılmadığı meselesini bu çerçevede değerlendirmek gereklidir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)