Hz. Ebu Tâlib hakkında âlimlerin görüşü.....

Meşhur Arap şairi Sabit b. Câbir’e, “Arapların efendisi kimdir?” diye sorulunca, “Ebu Tâlib’dir” diye cevap verdi

<Hz. Ebu Tâlib hakkında âlimlerin görüşü.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

İbn-i Ebi-l Hadid, Emir'el-mü'minin Ali'nin (a.s) fazileti hakkında şöyle diyor: "Babası Mekke'nin seyyidi, Kureyş'in şeyhi ve Mekke'nin reisi olan birisi hakkında ne söyleyeyim."

Meşhur Arap şairi Sabit b. Câbir'e, "Arapların efendisi kimdir?" diye sorulunca, "Ebu Tâlib'dir" diye cevap verdi.

Arapların fasih ve büyüklerinden olan ve hilm ve hikmetiyle bilinen Ahnef b. Kays-i Tamimi'ye, "Bu hilm ve hikmeti nerede buldun?" diye sorulunca şöyle dedi: "Asrın hikmeti en çok hilmli ve bilgini Kays b. Asım'dan."

Kays b. Asım'a; "İlim ve hilmi kimden aldın?" diye sordular, o da "Eksem b. Sayfi-i Temimi'den" diye cevap verdi, Eksem'e, "Bu hikmet, riyaset, hilm ve siyaseti kimden öğrendin?" diye sorunca o da, "Ebu Tâlib'den" diye cevap verdi. 

Eksem'e; "Sen zamanımızın en bilgili ve sabırlı insanısın" denilince şöyle dedi:

"Ben uzun süre Ebu Tâlib, Abdulmuttalib, Haşim, Abdülmenaf ve Kussa ile yaşadım. Niçin böyle olmayayım ki? Onların davranışlarını örnek aldım ve onlara tâbi oldum." 

Ebu Osman Amr b. Bahr (Cahiz) Ebu Tâlib hakkında şöyle diyor: "Ebu Tâlib Resulüllah'ın (s.a.v) hâmisi, yardımcısı ve seveniydi. O'nun kefili, eğiticisi ve nübüvvetini ikrar eden biriydi. Menkıbeleri hakkında birçok beyitler inşad etmiştir. Kureyş'in de büyüğü idi."

Şeyh Sâduk şöyle diyor: "Ebu Tâlib mü'min idi. Ama Resulülah'a (s.a.v.) tam mânâsıyla yardımcı olmak için imanını gizlemiş, şirki zahir kılmıştır."

Allame Seyyid Muhsin Emin ise şöyle diyor: "Resulüllah meb'us olunca Ebu Tâlib O'na iman etti, sözlerini onayladı.

Ama bunu âşikâr etmiyordu. Peygambere yardımcı olabilmek için imanını gizledi. Aksi takdirde Resulüllah'ı (s.a.v.) ve İslam dinini gereğince savunamazdı.

O, imanını gizleyerek bu önemli görevi yerine getirdi. İmanını açığa vurmuş olsaydı Kureyş'in nefretini kazanırdı. Kureyş onu sadece Yeğenini savunmakla suçluyordu.

Ama imanını açığa vursaydı artık kendisine saygı göstermezlerdi. Ebu Tâlib'i, sadece Yeğenini koruyor diye mâzur görüyorlardı."  

Hz. Ebu Talip'in iman etmediğine dair bazı iddialar

"Onları Peygamber'e (s.a.v.) yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışır, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar" ayetinin Ebu Tâlib hakkında nâzil olduğunu iddia etmişlerdir. Zira müşrikleri Resulüllah'a (s.a.v.) eziyet etmekten alıkoyar ama kendisi iman etmezdi.

Ebu Tâlib'in şahsiyet ve sözleri ve Ehl-i Beyt imamlarının açıklamalarından anlaşıldığı üzere bu gibi isnatlar, Ben-i Ümeyye'nin, Ehl-i Beyt'e olan düşmanlıkları neticesinde hadis olarak uydurdukları iftiralardır.

Taberi, ayet hakkında üç görüşü naklettikten sonra şöyle yazıyor:

"En iyisi, 'Onlar Resulüllah'a (s.a.v) itaatten alıkoyuyor kendileri de O'na tâbi olmuyorlar' şeklinde tefsir edilmesidir.

Zira önceki ayetler Resulüllah'ı tekzip eden ve O'ndan yüz çeviren müşrikler hakkındadır." 

Bu ayetin Ebu Tâlib hakkında nâzil olduğunu söyleyen rivayetler ise birçok açıdan reddedilmiştir. 

Bazı rivayetlerde şöyle yer almıştır: "Ebu Tâlib ölmek üzere olduğunda Resulüllah (s.a.v) yanına giderek; 'Ey Amca, La ilahe illallah de ki, Allah nezdinde hüccet olsun' dedi.

Orada hazır olan Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebi Umeyye; 'Ey Ebu Tâlib, sen Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çeviriyorsun?' dediler.

Ebu Tâlib de bunun üzerine, 'Ben Abdulmuttalib'in dini üzereyim' dedi. O zaman da Resulüllah şöyle buyurdu: 'Ben de nehyedilinceye kadar senin için dua edeceğim.'

O zaman da şu iki ayet nazil oldu: 'Yakınları bile olsa kendilerine (hak) açıklandıktan sonra müşrik olanlar için Peygamber ve Allah'tan yarlığanma dilenmesi (doğru) olmaz.'  'Sen sevdiklerini hidayete erdiremezsin.' "

Ebu'l Futuh Râzi bu rivayete cevap olarak şöyle yazıyor: "Bu rivayet bâtıldır. Zira bu ayetler Resulüllah'ın (s.a.v.) vefatına yakın bir zamanda nâzil olmuş, Ebu Tâlib ise çok önceleri ölmüştü."

Kaldı ki, bu hadisin ilk bölümüyle son bölümü arasında çelişki vardır. Zira hadis, Abdulmuttalib'in dini üzere olduğunu söylemiştir. Abdulmuttalib ise Müslüman idi.

Zeyni Dehlan şöyle yazıyor: "Ahmed b. Hanbel, Tirmizi Teyalisi ibn-i Ebu Şeybe ve Nesai'nin Hz. Ali'den rivayet ettikleri üzere bu ayetin nüzul sebebi şuydu ki, insanlar müşrik olan babaları için dua ediyorlardı. Bu yüzden mezkûr ayet nâzil oldu. Bu hususu açıkça tasrih eden bir hadisi İbn-i Abbas rivayet etmiştir." 

Zemahşeri de ayetin Ebu Tâlib hakkında nâzil olduğunu kabul etmiyor ve şöyle diyor: "Ebu Tâlib Hicret'ten önce ölmüştür. Bu ayetler ise Medine'de nâzil olan son ayetlerdendir." 

Ehl-i Sünnet yoluyla nakledilen bazı rivayetlerde yer aldığı üzere Resulüllah'a (s.a.v), "Acaba Ebu Talib'e bir yararın dokundu mu, zira o Seni himaye ediyor ve Senin için müşriklere gazab ediyordu" diye sorulunca şöyle buyurdu:

"Evet, Ebu Tâlib topuklarına kadar ateşten bir çukur içindedir. Eğer Benim şefaatim olmasaydı muhakkak o cehennemin en derin çukurunda bulunurdu."

Bu hadis de önceki hadis gibi uydurulmuştur. Seyyid Fehhar'ın naklettiği dört rivayette İmam Rıza (a.s) ve İmam Sâdık (a.s) bu hadisi reddetmiş ve onun yalan olduğunu açıklayarak Ebu Tâlib'in iman etmiş olduğunu söylemişlerdir. 

Bu hadisin senedini Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğu da kabul etmemişlerdir. 

Bu hadiste şefaat meselesi söz konusudur. Rivayetlerden de anlaşıldığı üzere şefaat muvahhidlere yani mü'minlere mahsustur. Yani şefaat şehadete bağlıdır. Dolayısıyla kâfirlere şâmil olmaz.

Buna binaen tevhidi şehadet olmadığı takdirde Peygamber kimseye şefaat edemez ve azabının azalmasını istemez. Dolayısıyla bu hadisi kabul etmek mümkün değildir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)