Hz. Ebu Tâlib -2.....

İbn-i İshak şöyle yazıyor: “Resulüllah kavmine İslam’ı tebliğ edip davetini onlara Allah’ın buyurduğu şekilde açıklayınca akrabaları O’ndan ayrılmadı ve O’na itiraz etmediler

<Hz. Ebu Tâlib -2.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

İbn-i İshak şöyle yazıyor: "Resulüllah kavmine İslam'ı tebliğ edip davetini onlara Allah'ın buyurduğu şekilde açıklayınca akrabaları O'ndan ayrılmadı ve O'na itiraz etmediler.

Ama Resulüllah onların putlarını tahkir edince bu onlara ağır geldi. Allah'ın, İslam nuruyla koruduğu bir avuç kimseler dışında hepsi O'na karşı cephe aldı, işte bu ortamda Ebu Tâlib Resulüllah'ın yardımına koştu.

Böylece Peygamber de huzur ve ümid içinde risaletini edâ ediyordu, dolayısıyla hiçbir şey O'na engel olamıyordu.

Kureyş, Peygamber'in kendi ilahlarına kötü söylediğini Ebu Tâlib'e şikayet ettiklerinde Ebu Tâlib Peygamber'e gelerek şöyle dedi:

'Yeğenim! Kavmim bana gelerek şikayette bulundular. Hem bana hem de Kendine bir lütufta bulun da gücümün üstünde kalan bir şey yapma.'

Resulüllah şöyle buyurdu: 'Allah'a and olsun ki, güneşi sağ elime ve ay'ı da sol elime verecek olsalar yine de davamdan vazgeçmem. Ya Allah dinini galip kılacak, ya da bu yolda öldürülünceye kadar çalışacağım.'

Peygamber daha sonra ağladı. Gitmek istediğinde Ebu Tâlib O'na, 'Yeğenim geri dön' diye seslendi. Resulüllah da geri dönünce Ebu Tâlib şöyle dedi: Git ve ne istiyorsan söyle, Allah'a and olsun ki, Seni asla onlara teslim etmeyeceğim." 

Bir rivayette de yer aldığı üzere Ebu Tâlib, Hz. Ali'ye, "Oğlum seçtiğin bu din nedir?" diye sordu.

Ali (a.s): "Baba, Ben Allah'a ve Resulü'ne iman ettim. Peygamber'in elçiliğini tasdik ettim. Allah için O'nunla namaz kıldım ve Kendisine tâbi oldum" dedi.

Ebu Tâlib ise cevap olarak şöyle buyurdu: "İyi bil ki Peygamber, Seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir, o halde O'na tâbi ol."

Seyyid Fehhar şöyle yazıyor: "Bir gün Ebu Tâlib, oğlu Câfer ile birlikte yürürken Peygamber ile Ali'nin namaz kıldığını gördü. Ebu Tâlib, oğlu Câfer'e: 'Amcanın oğluna katıl' diye buyurdu. Böylece Câfer de Resulüllah ve Ali ile birlikte namaz kıldı. Bu esnada Ebu Tâlib şu şiiri okudu:

Ali ve Câfer musibet ve zorluk anlarında benim dayanaklarımdır. O'nu yalnız bırakmayın ve amcanızın oğluna yardım ediniz. O amcanız kardeşlerimiz arasında bir anne ve babadanız.

Allah'a and olsun ki, O'nu yardımsız bırakmayacağım, oğullarım arasında temiz nesebli olanlar O'nu yalnız bırakmayacaktır."

Şeyh Mufid şöyle demiştir: "Ebu Tâlib'in iman ettiğinin bir delili de oğlu Ali ve Câfer'e Resulüllah'a itaat etmelerini emretmesidir."

İbn-i Sa'd şöyle diyor: "Kureyş İslam'ın âşikâr olduğunu ve Müslümanların Kâbe'nin etrafına toplandığını görünce paniğe kapılıp Ebu Tâlib'in yanına koştular ve şöyle dediler: 'Sen hepimizden üstünsün, efendimizsin. Bu akılsızların, Yeğenine uyarak neler yaptığını görüyor musun? İlahlarımızı terk edip bizlere dil uzatıyor ve cahil olduğumuzu söylüyorlar.'

Ammare b. Velid'i de beraberinde getiren Kureyşliler sözlerine şöyle devam ettiler:

'Biz, sana Kureyş gençlerinin en güzelini, yücesini ve tatlısını getirdik. Onu sana veriyoruz. Sana yardımcı olur. Sen de, Yeğenini bize teslim et ki, O'nu öldürelim. Zira bu iş kabilemiz için daha hayırlı bir sonuçtur.'

Ebu Tâlib, 'Benimle insaflı konuşmadınız' dedi. 'Siz, yeğeninize bakmam için bana veriyorsunuz. Ama kendi Yeğenimi öldürmeniz için sizlere teslim etmemi istiyorsunuz. Hayır, bu insaf değildir.'

Onlar, 'O halde yeğenini çağır da O'nunla insaflı konuşalım' dediler. Resulüllah (s.a.v) gelince Ebu Tâlib şöyle dedi: 'Ey yeğenim! Bunlar amcaların ve kavminin büyükleridir. Seninle insaflı bir şekilde konuşmak istiyorlar.'

Resulüllah (s.a.v), 'Sözünüzü söyleyin Ben, sizleri dinliyorum' dedi.

Onlar dediler ki: 'Bizi ilahlarımızla baş başa bırak. Biz de, Seni ilahınla baş başa bırakalım.' İbn-i Saa'd'ın nakline göre, Ebu Tâlib, 'Bunlar insaflı konuşuyorlar. Kabul et' dedi.

Resulüllah şöyle buyurdu: 'Sizin bu teklifinizi kabullenirsem sizleri Arapların padişahı kılacak ve Arap olmayanların da karşınızda hor ve hakir olmasını sağlayacak bir kelimeyi dile getirmeye hazır mısınız?'

Ebu Cehil şöyle dedi: 'Evet bu yararlı bir sözdür. Evet, babana and olsun ki, onu ve benzeri onlarca kelimeyi de deriz.'

Resulüllah: 'O halde lailahe illallah deyiniz' diye buyurdu.

Bu sözden dolayı kızarak kalkıp oradan ayrıldılar. Kendi aralarında, şöyle dediler: 'Artık asla O'nun yanına dönmeyeceğiz. En iyisi O'nu habersizce katledelim' dediler.

O gece Resulüllah'tan bir haber alınamadı. Ebu Tâlib ve Peygamberin amcaları Peygamberin ikamet etmekte olduğu yere geldiler ama Peygamberi bulamadılar.

Ebu Tâlib, Haşimoğulları ve Muttaliboğulları'ndan bir grup genci etrafına toplayarak onlara şöyle dedi: 'Hepiniz keskin bir kılıç alıp benimle gelin. Her biriniz Kureyş büyüklerinden birinin özellikle de Ebu Cehil'in yanına oturun. Eğer Muhammed öldürülmüş ise Ebu Cehil de yaşamamalıdır.'

Gençler de: 'Dediğini yerine getireceğiz' dediler.

Bu esnada Zeyd b. Harise geldi. Ebu Tâlib, 'Yeğenimi görmedin mi?' diye sordu.

Harise: 'Gördüm, az önce birlikteydik' diye cevap verdi.

Ebu Tâlib şöyle dedi: 'O'nu görmedikçe eve gitmeyeceğim.' Zeyd hemen, Safâ kenarındaki bir evde Müslümanlarla konuşmakta olan Resulüllah'ın (s.a.v.) yanına vardı ve durumu kendisine iletti.

Resulüllah kalkıp Ebu Tâlib'in yanına geldi, Ebu Tâlib şöyle dedi: 'Yeğenim, neredeydin, iyi misin?'

Resulüllah (s.a.v), 'Evet' diye buyurdu. Daha sonra Ebu Tâlib, ''Evine git' dedi. Resulüllah (s.a.v) de kalkıp evine gitti.

Sabahleyin Ebu Tâlib Resulüllah'ın (s.a.v.) elinden tutarak Haşimoğulları'ndan ve Abdulmuttaliboğulları'ndan bir grup ile birlikte Kureyşliler'in yanına geldi ve şöyle dedi:

'Ey Kureyşliler! Acaba ne yapmak istediğimi biliyor muydunuz?'

Onlar, 'Hayır' deyince, Ebu Tâlib onlar hakkında almış olduğu kararını açıkladı ve beraberindeki gençlerden kılıçlarını çıkarmalarını istedi.

Gençler de beraberlerinde bulundurdukları keskin kılıçlarını çıkartıp gösterdiler.

Ebu Tâlib daha sonra şöyle dedi: 'Allah'a and olsun eğer Muhammed'i öldürmüş olsaydınız sizleri yok edinceye kadar savaşırdım.' Bu sözler karşısında Kureyşliler özellikle de Ebu Cehil dehşete kapıldı." 

Rivayette yer aldığı üzere bir gün Resulüllah (s.a.v) namaz kılmak için Kâbe'ye gitti. Namaza durunca Ebu Cehil etrafındakilere şöyle dedi: "Kim bu adamın yanına gidip namazını bozabilir?"

İbn'uz-Zab'ari adında birisi elini hayvan pisliğine ve kana sürerek Resulüllah'ın yüzüne sürdü.

Resulüllah namazdan çıkarak amcası Ebu Tâlib'in yanına gitti ve "Amcacığım, Bana ne yaptıklarını görmüyor musun?" dedi. Ebu Tâlib "Kim yaptı?" diye sorunca, Resulüllah, "Abdullah b. Zab'ari" diye cevap verdi.

Ebu Tâlib kılıcını alarak Kureyşliler'in yanına gitti. Onlar Ebu Tâlib'i görünce ayağa kalkmak istediler. Ebu Tâlib onlara şöyle dedi: "Allah'a and olsun yerinden kalkanı kılıcımla oturturum."

Ebu Tâlib daha sonra eline bir miktar hayvan pisliği alarak onların yüz, sakal ve elbiselerine sürdü ve onlara ağır sözler söyledi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)