Hz. Ali’nin hilafetle ilgili düşünceleri -1

Bazı tarihçiler, imam Ali’nin, bütün bu olaylara ve anlattığımız şekilde gerçekleşen hilafet seçimine razı olduğunu ve hiçbir itirazının olmadığını yazmışlardır

<Hz. Ali’nin hilafetle ilgili düşünceleri -1

TÜRK-AZ HABER / İMAM VE İNSAN

Bazı tarihçiler, imam Ali'nin, bütün bu olaylara ve anlattığımız şekilde gerçekleşen hilafet seçimine razı olduğunu ve hiçbir itirazının olmadığını yazmışlardır.

Bu iddia doğru mudur?

İmam Ali bu konuda şunları söylüyor:

"... Allah'a and olsun ki, hiçbir zaman Arab'ın, Peygamberden sonra imamet ve liderliği O'nun Ehl-i Beyt'inden alacağı, hilafeti, Benden uzaklaştıracağı aklımın ucundan geçmezdi.

Beni üzen halkın biat etmek için falancanın etrafında toplanmasıydı. Elimi çektim ta ki; gözlerimle gördüm, bir grup İslam'dan çıkmış, Hz. Muhammed'in dinini yok etmek istiyorlardı.

Eğer İslam ve ehline yardım etmezsem İslam'ın parçalanıp yok olmasına tanık olmaktan korktum. Bunun acısı benim için halifelik ve hükümetten mahrum olmaktan daha büyüktü.

Çünkü birkaç günlük dünya kârıdır ki zelil olup son bulacaktır. Serabın sona erdiği veya bulutların birbirinden koptuğu gibi. Ama Ben bu gelişmelere karşı ayaklandım ve (savaşta) bâtıl ortadan kalkıp, yok oldu. Din ayakta kalıp sağlamlaştı."

İmam Ali (a.s.) buyurdu ki:

"Resulüllah (s.a.v.) Bana hitaben buyurdu ki: Sen, Kâbe'nin menzilindesin, Sana gelirler, Sen gitmezsin. Şayet bu toplum Sana gelip hilafeti teslim ederse kabul et, vermezler ise bırak yanlarına gitme ta ki onlar, Sana gelsin."

İmam Ali'nin Şıkşıkiye  hutbesi olarak bilinen meşhur konuşması edebî bir şaheser olmasının yanı sıra, hilafetle ilgili düşüncelerini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

"Allah'a yemin ederim ki, filanca halifeliği bir gömlek olarak giydi. O Benim hilafete karşı konumumun, milin değirmen için olan konumu gibi olduğunu bilir.

Sel Benden iner, kuş Bana yükselemez. (Burada imam Ali konumunun yüceliğine işaret ediyor). Hilafetle arama bir perde sarkıttım. Ve onun hakkındaki düşüncemi içimde sakladım.

Kesik bir elle üzerine atlamayı ya da, büyüğü iyice ihtiyarlatan, küçüğü yaşlandıran, mü'minin Rabb'ine kavuşuncaya kadar içinde, çabaladığı kör bir karanlığa sabretmek zorunda kalmayı düşündüm.

Buna karşı sabretmenin daha uygun oluğunu gördüğüm için üzülmeme, boğazımda düğüm olmasına ve mirasımın yağmalandığını görmeme rağmen, birincisi (Ebu Bekir) yoluna gidip hilafeti kendinden sonra falancaya (Ömer) arz edinceye kadar sabrettim."

(Sonra El-Aşa'nın -Cahiliye devrinin şairlerinden biri- şu beyitini okudu: Devenin yükü üzerinde olduğum bugün ile Câbir'in kardeşi Hayyan'la beraber olduğum gün ne kadar farklıdır.)

"Hayret! O, hayattayken hilafetten muaf tutulmayı istediği halde (Ebu Bekir'i kastediyor), vefatından sonra bir başkasının başa geçmesini sağladı. (Ebu Bekir'in, Ömer'i halife tayin etmesine işaret ediyor). Devenin memesini nasıl da ikiye böldü!

Hilafeti, arazisi sert, kaba bir mülkiyet haline soktu. Ona dokunmak zorlaştı. Hilafet işlerinde tökezlemek ve özür beyan etmek çoğaldı.

Hilafetin sahibi, huysuz devenin binicisi gibidir. Onu sıkarsa burnunu yarar, gevşetirse kendini tehlikeye atar.

Allah'a yemin ederim ki, insanlar huysuz devenin yere yıkılmasıyla, renkten renge girmekle ve yolunu kaybetmekle imtihan edildi.

Zamanın uzunluğuna ve imtihanın şiddetine sabrettim. Kendi yoluna gideceği sırada, hilafeti Beni de onlardan birisi zannettiği bir gruba bıraktı. (Hz. Ömer'in belirlediği altı kişilik gruba değiniliyor.)

Aman Allah'ım, o ne şûra! Birincisinden daha faziletli olduğum, konusunda bir kuşku mu vardı ki, birbirlerine benzer kişilerle bir tutulur oldum?

Fakat yere konduklarında Ben de kondum, uçtuklarında Ben de uçtum. (Her şeye rağmen onlara muhalefet etmediğini kast ediyor).

Derken, onlardan bir adam kendi kinine (Sa'd b. Ebi Vakkas) diğeri ise hısımına (Abdurrahman İbn-i Avf) meyletti.

Bu gruptan olup hayatı yemeğini yediği yerle, çıkardığı yer arasında, göğsünü kabartarak geçen üçüncüsü iktidara gelinceye kadar anlatmak istemediğim daha pek çok gelişme oldu.

Sonra da babasının çocukları o öldürülünceye ve oburluğu onu yüzüstü düşürünceye kadar onunla birlikte olup, Allah'ın malını devenin ot yiyişi gibi hapur hapur yediler.

Onun peşinden sırtlan yelesindeki kıllar kadar çok sayıda insanın, bana ilgi göstermesi beni şaşırttı. Her taraftan bana akın ettiler.

Öyle ki Hasan ile Hüseyin'in üzerine basıldı. Ve iki tarafım yarıldı. Çökmüş koyun sürüsü gibi etrafımda toplandılar.

Böyle yapmalarına karşılık işi üstlendiğimde bir bölük ahdini bozdu. (Cemel Savaşı'ndaki rakiplerini kastediyor) Bir grubu fırlayıp gitti. (Hariciler'i kastediyor). Bir grubu ise bölücülük yaptı. (Muaviye ve adamlarını kastediyor).

Sanki Allah'ın, 'İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) Akıbet, takva sahiplerinindir'  dediğini duymamışlardı." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam ali eserinden)