Hz. Ali döneminde devletin gelir kaynakları -2-

İmam Ali’ye göre vergi, halka hizmet ve ülke kalkınması için harcanmalıdır

<Hz. Ali döneminde devletin gelir kaynakları -2-

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Hz. Ali'ye göre vergi, halka hizmet ve ülke kalkınması için harcanmalıdır. Halka hizmet etmeden vergi toplama yoluna gitmek halka bir zulüm olduğundan zamanla vergi gelirini de düşürecektir:

"Şunu unutma ki, vergi toplamaktan ziyade ülkenin kalkınması için çaba göstermelisin. Zira vergi halka hizmet ile elde edilebilir. Hizmet vermeden vergi toplama yoluna gitmemelisin.

Hz. Peygamber şöyle buyurur: 'Kim ölü toprağı canlandırırsa o toprak onundur. Zâlim damar sahibine hak yoktur.' Bu bakımdan arazi ve emlakın gelişmesi için çaba göstermeyip sadece vergi tahsiline gidersen ülkeyi harbeye çevirir, insanların perişan olmasına neden olursun."

Hz. Ali vergi toplama konusunda oldukça hassastı. Vergi gelirleri cihad ve fetih işlerinde kullanılır, askerin masrafları ve cihad masrafları buradan karşılanırdı. Vilayetlerde görevli memurların maaşları buradan verilirdi.

Ayrıca köprüler, kuyular, yollar, kanallar ve imar faaliyetleri de bu gelirle yapılırdı.

Cizye:

Cizye, İslam Devleti'nin himayesinde yaşayan Yahudi, Hristiyan, Mecusi ve sabii vatandaşların hazineye ödemekle yükümlü oldukları baş vergisidir.

Bu vergi Kur'an, Sünnet ve İcma yolu ile sabit olup, yılın belli bir zamanında devlet memurları tarafından toplanırdı.

Gayrimüslim bir vatandaş kendi dinini bırakarak İslam'ı seçerse ondan alınmakta olan cizye geçerliliğini kaybederdi.

Buna karşılık, bir vatandaşın elinde bulunan toprak konusunda değişik bir uygulama yapılarak iki şeyden birini tercih etmesi istenirdi. Toprağı işletmeye devam ederse, ondan haraç alınır, bırakıp gitmek isterse de toprak devlete kalırdı.

Bir rivayete göre, Aynu't-Temr bölgesinde ikamet eden bir gayrimüslim çiftçi, Hz. Ali'ye gelerek Müslüman olur. Halife ona şöyle der:

"Başına konulan vergiyi kaldırıyoruz. Elindeki toprak ise, Müslümanlara aittir, istersen senden haraç alalım, istersen de seni haraç memuru tayin edelim. Böylece, Allah Azze ve Celle'nin bahşettiği malları bize getirirsin."

Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde kişi başına alı-nan cizye miktarı şu şekilde tespit edilmişti:

Zenginlerden 48 dirhem, orta tabakadan 24 dirhem ve en alt seviyedeki insanlardan da 12 dirhem.

Hz. Ömer'in tespit ettiği ve daha sonra Hz. Ali'nin değiştirmeden uygulamaya koyduğu bu miktarlar İslâm'dan önceki dönemde hüküm süren Sasani Devleti'nde alınan miktarlardan yüksektir.

Ancak bu durum her iki dönemde de para birimi olarak kullanılan dirhemin değeriyle alakalıdır.

Hz. Ali döneminde dinar Irak'ta farklı bir şekil aldı. O dönemde bir dinar on dirhem değerindeydi. Dirhemin Irak'ta değer kazanması büyük bir ihtimalle Hicazlıların burada mallarını ticaret alanında çalıştırmaları ve bol miktarda dirhemin Irak'tan Hicaz'a transfer edilmesiyle alakalıdır.

Bu şekilde dirhem Irak'ta azalmış Hicaz'da da çoğalmıştır. Bu değişiklikler dirhemin zaman zaman dinar karşısında değer kaybettiğini gösterir. Bundan şunu anlıyoruz ki, Hz. Ali zamanında gayrimüslim vatandaşlardan alınan cizye miktarı adalet kurallarına daha uygundur.

Çünkü Sasaniler yoksul insanlardan 4 dinar (yani 40 dirhem) cizye alırken Hz. Ali aynı tabakadan 1 dinar, yani 2 dirhem cizye almıştır. 

Hz. Ali döneminde zenginlerden toplanan miktarlar yoksullardan toplanandan 4 kat daha fazladır. Bu da alt seviyedeki insanların lehine bir uygulama olmakla birlikte gelir bakımından üst seviyede bulunanları da zor durumda bırakmıyordu.

Hz. Ali gayrimüslim vatandaşlara cizye konusunda pek çok ko¬laylık sağlamıştı. Bazıları cizyeyi nakit paralar şeklinde verirken durumu iyi olmayanlardan mal ve eşya olarak alınırdı.

Ganimet:

Ganimet, Müslümanların savaş sırasında düşman ordusundan ele geçirdikleri silah, eşya, hayvan, toprak ve esirleri kapsar.

Ganimet malları, Kur'an-ı Kerim'in işaret ettiği şu hükme göre dağıtılır:

"Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde, kulumuz Muhammed'e indirdiğimize inanıyorsanız bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetlerin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye kâdirdir."

Hz. Peygamber döneminde çeşitli gazvelerde ele geçirilen mallar, beş kısma bölünürdü. Bunların beşte bir hisse savaşa katılan askerlere pay edilirdi.

Geri kalan beşte bir hisse ise, daha sonra beş kısma ayrılarak biri Hz. Peygamber'e, biri yakın akrabaları olan Haşim ve Muttaliboğulları'na, diğer üç kısım da yetim, düşkün ve yolculara dağıtılırdı.

Hz. Peygamber'den sonra halife seçilen Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman, ganimet mallarından ayrılan beste bir hisseyi sadece adı geçen son üç sınıfa dağıtırlardı.

Bu uygulama ise, beşte bir hissede yer alan Hz. Peygamber ve yakınlarına ait kısımların, O'nun vefatı ile geçerliliğini kaybettiği anlamını taşımaktadır.

Hz. Ali halife olunca, beşte bir hisse yüzünden ihtilaf çıkmasını önlemek için, eski uygulamada herhangi bir değişiklik yapmadı.

Oysa başta Halifenin amcası oğlu İbni Abbas olmak üzere, Beni Haşim mensupları, Hz. Peygamber'in vefatından beri, beşte bir hisseden paylarına düşen miktarların kendilerine teslim edilmesini istiyorlardı.

Bu hususu İbn-i Abbas şöyle dile getirir:

"Ömer b. Hattab, dul kalan yakınlarımızı evlendirmek ve borçlarımızı ödemek için, beşte bir hisseden yararlanabileceğimizi söyledi. Biz de ona bu hisseyi ancak elimize teslim ederse, kabul edeceğimizi bildirdik. Fakat o bu görüşümüzü benimsemedi."  

Hz. Ali zamanında savaşlarda ele geçirilen ganimetler hususunda, önceki devirlere nazaran daha farklı bir uygulama söz konusudur. Zira, bu dönemde meydana gelen savaşların büyük bir bölümü, bizzat meşru Halife'ye baş kaldıran Müslüman kitlelere karşı yapıldı. Örneğin, Cemel vakasında Halife, savaşı kaybeden Hz. Aişe, Zübeyr ve Talha grubuna ait mallara dokunulmaması için emir verdi.

Böylece, ganimet olarak sadece onların savaş esnasında kullandıkları çeşitli silahlarla binek hayvanlarına el kondu.

Halife, savaş meydanından toplatılan malların devlete ait olanlarını ayırdıktan sonra, diğerlerini, beşte bir hisseyi çıkararak eşit miktarlarla kendisi ile birlikte savaşa katılan askerlerine dağıttı.

Hz. Ali, şahsına karşı ayaklanan lider tabaka ile Basralı askerlerin diğer mal varlıkları arasında yer alan ev, arsa ve topraklara da dokunmadı ve bu malların tümünü mirasçılarına bıraktı.

Bunlara Talha'nın en-Neşâstec olarak bilinen Kûfe'deki büyük arazi ve çiftliği de dâhildi.

Cemel vakasından sonra, Talha'nın İmran adındaki oğlu, Hz. Ali'ye gelerek babasının Kûfe'deki gayrimenkullerini istedi.

Halife, ona büyük ilgi gösterdi ve "Mallarınızı sadece korumak için elimizde tutuyorduk" diyerek, buranın toplanan tüm gelirleri ile birlikte İmran'a teslim edilmesini emretti.

Ganimet mallarından askerlerin payına düşen önemli bir gelir de, savaş esnasında öldürülen düşman askerlerinden alınan seleb- lerdir (zırh, kılıç, kalkan ve buna benzer silahlar).
Hz. Peygamber ve ilk üç halife dönemlerinde olduğu gibi, Hz. Ali zamanında da savaş esnasında askerler tarafından ele geçirilen selebler düşman askerlerini öldüren askerlere bırakılırdı.

Ayrıca, bu çeşit ganimetlerin askerler için büyük bir maddi değeri vardı. Örneğin, Sıffin Savaşı'nda Şam ordusunda yer alarak Hz. Ali'ye karşı savaşan ve bu savaşlarda Iraklı bir asker tarafından öldürülen Ubeydullah b. Ömer b. Hattab'ın silahları 4.000 dirhem tutarındaydı." Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)