HUNEYN BOZGUNUNUN ASIL SEBEBİ II

Dünden devam eden

  - Müşriklere verilen nimetlere imrenme: Huneyn’e gidilirken yoldaki yeşil büyük ağaçlar ve hoş man­zaraları gören bazı Müslümanların kalben meylederek bunu talep etmeleri ve Resulûllah’tan uygunsuz istekte bulunmaları, Peygam­berimiz tarafından hoş karşılanmamış; bu tip istekler, Ben-i İsra­il’in Musa’dan (a.s.) uygunsuz isteklerine benzetilmiş idi. Mâsiva, mü’minlerin gönlünde olunca, Rıza-i Bâri için iş yapmak gölgele­nir. Bu durum ise, İlahî zafer için önemli engellerden biridir.

<HUNEYN BOZGUNUNUN ASIL SEBEBİ II

- Müslümanların, çokluklarına güvenmeleri:

Huneyn bozgununu hazırlayan en önemli sebep; Müslümanla­rın, sayılarının çokluğuna güvenip gurura kapılmalarıdır. Hâlbuki zafer Allah’tandır. Şartlar ne olursa olsun zafer, Allah’ın emir ve iradesiyledir. Bu mühim husus unutulursa, cihadın mantığı kaybo­lur. Kul, kendi zayıflığıyla baş başa kalır. Daha evvel Mûte har­binde 3 bin kişi, 200 bin kişilik Bizans ordusunu nerdeyse mağlup etmişti. Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te aynı mânâ yaşanmıştı. De­mek; Allah’ın yardımıyla, nice az topluluklar, sayıca ve imkânca nice toplulukları mağlup etmiştir. Tarih bunun örnekleriyle dolu­dur. Mekke’nin fethi gibi en büyük zaferden sonra çokluğa güve­nen Müslümanların Huneyn bozgununu yaşamaları büyük bir ib­rettir. Demek ki, şartlar ne olursa olsun, Müslüman yalnız Allah’a güvenip dayanmalı, zaferi O’ndan bilmelidir.

- Askerî disiplinsizlik ve itaatsizlik:

Huneyn’de, özellikle yeni Müslüman olmak sûretiyle orduya katılan bazı insanların disiplin ve itaatte zaaf göstermeleri, ilk ça­tışmadan sonra meydandan çekilme teşebbüsleri bozgunun sebep­lerinden birini oluşturmuştur. Zira, askerî disiplin ve itaat büyük önem taşımaktadır.

- Yeni Müslüman olanların kalplerinde imanın kökleşmemesi:

İman zayıflığı nedeniyle savaş sahasından ürküp kaçmaları da, itikadî bir hatadan ziyade beşerî bir zafiyet ve huydur. Bu ise, za­manla, nefis mücahedesiyle ortadan kaldırılabilir. Korkmak ayrı şeydir, ürkmek ayrı şey. Demek; insan, iyi niyetli ve samimi olduğu halde zaafı olabilir ve amelinde nifak bulunabilir.  İtikaddaki nifak öldürücüdür, ama ameldeki nifak imanla bera­ber mü’minde yaşayabilir. İslam büyükleri özellikle sahabe, imanla beraber mü’minde yaşayabilen nifaktan çok korkmuşlardır.

Tabiinin büyüklerinden bir zâtın, “Ashabdan 40 kişiyle sohbe­tim oldu. Hepsi de kendilerinde nifak bulunma korkusuyla ağlı­yorlardı” şeklindeki sözü onların bu korkularının ne kadar şiddetli olduğunu da göstermektedir. Ashabdan Huzeyfe (r.a.), imanlı kim­selerde bulunan nifak unsur ve alametlerini çok iyi teşhis ve tespit ederdi. Bu ilim, bir hikmet olarak Resul-i Ekrem’den (s.a.v.) ona miras kalmıştı. O, bir sözünde, “Biz bir kimsenin yüzüne konuşmaya­cağımız bir sözü arkasından konuşmayı nifak alâmeti olarak sa­yardık” demişti. Bu sırrı, tabiinin büyüklerinden Hasan-ı Basri’de (r.a.) de görüyoruz. O, nifakın imanla beraber bir mü’minde bulu­nabileceğini söylüyordu. Şu söz, O’na aittir: “Kim ki nifaktan emin olursa nifaktadır.”  İşte Huneyn’de, inananların ürküp savaş sahnesinden kaçmaları itikadî bir hatadan değil, ameldeki nifaktan, ahlak haline gelmiş davranış bozukluğundan kaynaklanmıştır. Bu ürkeklik huydaki bir hastalıktır. Bu, zamanla, imanın kalbe yerleşip kök salmasıyla zâil olur. Bu da ancak nefis mücahedesiyle mümkündür. Huneyn’deki savaştan kaçma itikadî bir zafiyetten kaynaklanmış planlı, program­lı bir günah-ı kebair değil, refleks misâli bir anlık ürküş ve paniktir. Bu sebeple de Müslümanlar cezalandırılmamış, affedilmişlerdir.  İşte bu sebeplerin yan yana gelmesi Huneyn bozgununu hazırlamıştır.  Netice itibariyle, büyük sonuçlar doğuran bir zaferdir, Huneyn. Ancak, savaşın cereyanında ders alınması gereken pek çok hikmet ve ibret görmekteyiz.

Huneyn Savaşı bize âdet-i İlâhîye ve adalet-i İlâhîyeyi tanıtması bakımından da çok mühimdir. Hak dava kendi mantalitesi ve ku­rallarıyla yaşar. Bu mantık kaybolduğu, bu kurallar ihlâl edildiği zaman mukadder netice kaçınılmaz olur. Mekke’nin fethiyle şahla­nan İslam ordusu, Huneyn’le bir nefs muhasebesi yapmak zorunda kalmıştır. Allah Resulü, bozgunun sebebini çok iyi tespit ettiği için telafi yolunu da görmüş, Allah’a iltica ve orduyu savaşa teşvikle bozgunun zafere dönmesini sağlamıştır.

Huneyn Savaşı’yla Müslümanların karşı karşıya bulundukları gerçek ve üzerlerinde cereyan eden adl-i İlâhî Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “And olsun ki, Allah, birçok savaş meydanında ve Huneyn gü­nünde size yardım etmiştir. O Huneyn gününde ki, o gün, çokluğu­nuz size gurur ve güven vermişti de bu, size gelecek kazadan bir şey gidermeğe yaramamıştı. Yeryüzü, o genişliği ile beraber başı­nıza dar gelmiş, bozularak arkanıza dönüp kaçmıştınız. Bu boz­gundan sonradır ki, Allah, Resulü’nün ve mü’minlerin gönülleri üzerine sükûnet veren rahmetini indirdi. Bu o kâfirlerin cezası idi. Sonra Allah, bunun ardından, kimi dilerse, onun tevbesini kabul eder. Allah, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.” (Tevbe, 25-27)

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa :  349/363

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek