Hüccete karşı nasıl bir tavır takınmak gerekir?

İmam Câfer-i Sâdık şöyle dedi: “Biz, yeryüzünün hiçbir zaman hüccetsiz olmayacağına ve bir hüccetin de ancak peygamberlerin soyundan geleceğine inanıyoruz

<Hüccete karşı nasıl bir tavır takınmak gerekir?

İmam Câfer-i Sâdık şöyle dedi: "Biz, yeryüzünün hiçbir zaman hüccetsiz olmayacağına ve bir hüccetin de ancak peygamberlerin soyundan geleceğine inanıyoruz.

Yüce Allah mutlaka peygamber soyundan gelen birini peygamber olarak gönderir.

Çünkü yüce Allah, Adem için aydınlık bir yol açmış ve Adem'den temiz ve iyi bir nesil çıkarmıştır. Bu temiz nesilden de nebileri ve resulleri göndermiştir.

Onlar, Allah'ın seçkinleri ve cevherin özüdürler. Sülblerde arınmış ve rahimlerde korunmuşlardır. Onlara cahiliyye hayâsızlığı bulaşmamış, soyları zina kiriyle lekelenmemiştir.

Çünkü Allah, onları en yüce ve en şerefli derecede muhafaza etmiştir. Allah'ın ilminin bekçisi, gaybının emini, sırrının emanetçisi, kulları arasındaki hücceti, tercümanı ve dili konumudaki bir kimse ancak bu niteliklere sahip olabilir.

Dolayısıyla, hüccet sadece bunların neslinden olur, sahip olduğu ve resulden miras aldığı ilimle insanlar arasında peygamberin makamına oturur.

Eğer insanlar onu inkâr ederlerse susar. İnsanların hayatlarını dayandırdıkları nebevî ilim kalıntısı, hüccetin elinde bulunan ilimden çok azdır.

Kaldı ki, bu az ilim kırıntısı hususunda da aralarında ihtilaf vardır. Aralarında kişisel rey ve kıyas gibi yöntemler ihdas etmişlerdir.

Ama insanlar hücceti kabul etseler, ona tâbi olsalar ve bilgiyi ondan öğrenseler adalet ortaya çıkar, ihtilaflar ve çekişmeler ortadan kalkar, hayat normal düzenine girer, din belirginleşir. Kesin inanç şüphelere gâlip gelir."

Bu noktada İmam'a şu soru sorulur: "Bu sıfata sahip olduktan sonra hüccete karşı nasıl bir tavır takınmak gerekir?"

İmam buyurdu ki: "Hüccete uyulur, ondan peyder pey bilgi öğrenilir. Onun varlığı insanlara yarar sağlamak ve işlerini düzene koymak içindir.

Eğer Allah'ın dininde olmayan bir şeyi ihdas ederlerse hüccet bunu onlara bildirir.

Eğer Allah'ın dinine bir eklemede bulunurlarsa, bu yaptıklarını haber verir. Şayet dinde olan bir şeyi eksiltirlerse onları bilgilendirir." 

İmam'ın aracılığıyla iman eden bir ateist

Hişam b. Hakem anlatıyor:

"Mısır'da bir zındık (ateist) vardı. Bu adam İmam Câfer'in bazı sözlerini duymuştu. Onunla tartışmak için Medine'ye geldi. Fakat orada İmam'ı bulamadı.

Ona, İmam Mekke'ye gitti dediler. O da İmam'ın peşinden Mekke'ye geldi. Biz İmam'la beraber Kâbe'yi tavaf ediyorduk. O sırada adam bizi buldu. Adamın adı Abdülme-lik, künyesi de Ebu Abdullah'tı. Adam, omuzunu İmam'ın omuzuna dokundurdu.

İmam ona, "Adın nedir?" diye sordu.

Adam, "Adım, Abdülmelik/hükümdarın kulu" dedi.

İmam, "Peki künyen nedir?" diye sordu.

Adam, "Ebu Abdullah/Allah'ın kulunun babası" dedi.

İmam ona dedi ki: "Senin kulun olduğun bu hükümdar kimdir? Yeryüzündeki bir hükümdar mı, yoksa gökteki bir hükümdar mı?

Söyle bakayım, senin oğlun, gökteki ilahın mı, yoksa yerdeki bir ilahın mı? İstediğini söyle, anında cevabını alırsın, bütün görüşlerin çürütülür."

Hişam b. Hakem bu noktada diyor ki: "Adama neden cevap vermiyorsun?" dedim.

Adam, "Onun huzurunda izni olmadan konuşmak çirkin kaçar" dedi.

İmam dedi ki: "Tavafı tamamladığımız zaman yanımıza gel."

İmam tavafı bitirince adam yanımıza geldi. İmam Câfer'in karşısına oturdu. Hepimiz onun yanında toplanmış oturuyorduk.

İmam ateiste sordu: "Sen yerin altının ve üstünün olduğunu biliyor musun?"

Adam, "evet" dedi.

"Peki, yerin altına girdin mi?"

Adam, "hayır" dedi.

İmam, "Öyleyse yerin altında ne olduğunu nereden biliyorsun?" dedi.

Adam, "Bilmiyorum ama yerin altında bir şey olmadığını zannediyorum" dedi.

İmam, "Zan, kesin bilgi sahibi olunamayan bir meselede çaresizliğin göstergesidir" buyurdu.

Sonra şunu söyledi: "Peki göğe çıktın mı?"

Adam, "hayır" dedi.

"Orada ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu.

Adam, "bilmiyorum" dedi.

Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: "Sana hayret ediyorum! Doğuya gitmemişsin, batıya ulaşmamışsın, yere inmemişsin, göğe çıkmamışsın, göğün sınırlarını aşmamışsın, ötesinde neler olduğunu bilmiyorsun!

Bununla beraber buralardakileri (evrene egemen olan düzeni, yaratıcının varlığına delalet eden olağanüstü planı) inkâr ediyorsun! Akıllı bir insan bilmediği bir şeyi inkâr eder mi?"

Ateist adam, "Senden başka hiç kimse benimle bu şekilde konuşmamıştı" dedi.

İmam buyurdu ki: "Bununla beraber, sen bu hususta şüphe içindesin. Böyle olabilir de, olmayabilir de diye kuşku duyuyorsun."

Adam, "olabilir" dedi.

Bu kez İmam Câfer, "Ey adam! Bilmeyenin, bilen birine karşı ileri sürebileceği bir kanıtı olamaz. Cahilin kanıtı olamaz.

Ey Mısırlıların kardeşi! Beni iyi dinle ve sözlerimi iyi anla, çünkü biz hiçbir zaman Allah hakkında şüpheye düşmeyiz.

Güneşi ve Ay'ı, ufuklardan belirip dünyayı kaplayan geceyi ve gündüzü görmez misin ki, hiç yanılmazlar. Dönüşümlü olarak yer değiştirirler. Bir iradeye uymakla yükümlüdürler. Ve içinde bulundukları yörüngeden başka bir yerleri yoktur.

Eğer gitmeye güçleri yetseydi niçin dönsünlerdi ki? Şayet bir iradenin direktiflerine uymakla yükümlü olmasaydılar niçin gece gündüze, gündüz de geceye dönüşmesindi? Mecburdurlar.

Allah'a yemin ederim ki, sürekli olarak bulundukları yörüngede hareket etmeye onları mecbur kılan da, onlardan daha fazla hikmet sahibidir. Onlardan daha büyüktür."

Adam dedi ki: "Doğru söylüyorsun."

Ardından İmam sözlerini şöyle sürdürdü: "Ey Mısırlıların kardeşi! Sizin savunduğunuz ve "dehr/zaman" olduğunu savunduğunuz şey insanları götürüyorsa, niçin onları bir daha geri getirmiyor? Şayet getiriyorsa niçin geri götürmüyor?

Ey Mısırlıların kardeşi! Herkes bir irade karşısında çaresizdir. Gök yükseltilmiş, yer serilmiştir. Niçin gök, yerin üzerine düşmez? Yer neden katmanları üzerinde yuvarlanmaz, yerle gök niçin birbirine çarpmaz? Ve yerin üzerindekiler neden birbirine girmezler?"

Zındık dedi ki: "Onları Rableri ve efendileri olan Allah tutuyor."

Böylece adam İmam Câfer sayesinde iman etmiş oldu.

Humran, İmam'a dedi ki: "Sana kurban olayım, zındıklar senin aracılığınla iman ettikleri gibi, kafirler de senin baban aracılığıyla iman etmişlerdi."

İmam Câfer aracılığıyla iman eden adam dedi ki: "Beni de öğrencin yapar mısın?"

İmam, "Ey Hişam b. Hakem! Bunu yanına al ve eğit" buyurdu. Hişam ona İslam'ı öğretti. O adam tertemiz bir inanca sahipti. Ve imam Câfer ondan memnundu."  (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)