‘Herhangi bir sözü konuşacağın zaman, düşün, düşün, düşün’

Bugün tesiri altında kaldığınız boş temenni ve hevesleri bir yana atınız. Allah'ı anmakla meşgul olunuz. Ağzınızdan çıkacak her söz, yararınıza olsun. Size zarar getirecek sözleri bırakınız

<‘Herhangi bir sözü konuşacağın zaman, düşün, düşün, düşün’

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

Bugün tesiri altında kaldığınız boş temenni ve hevesleri bir yana atınız. Allah'ı anmakla meşgul olunuz. Ağzınızdan çıkacak her söz, yararınıza olsun. Size zarar getirecek sözleri bırakınız.

Herhangi bir sözü konuşacağın zaman, düşün, düşün... Niçin konuşuyorsun; o sözden ne gaye güdüyorsun ve niyetin nasıl? Bunları düşün, sonra konuş. Bu durumu işaret için bazı büyükler şöyle der: "Cahilin dili, kalbinin önündedir. Âlim ve akıl sahibinin dili, kalbinin arkasında saklıdır."

Bırak, pek konuşma, ilâhî kudret senin konuşma zamanlarını yazmıştır; ona bak. Konuşman gerekse konuş. O kuvvet dilerse seni konuşturur. Hakkında olacak bir iş varsa, sebepler önüne çıkar. Çorap söküğü gibi işlerin durmadan açılır.

Hak'la sohbet ehli olmaya bak. O'nunla sohbet, tam manasıyla sessizliktir. O öyle bir sessiz âlemdir ki, her söz orada açılır. İç âlem bununla donatılınca konuşma başlar. Allah dilerse, konuşursun. Dilemezse eski hâlin devam eder. Âhiret âlemine geçinceye kadar konuşmayanlar vardır. Bilinmez, belki sen de onlardan biri olursun.

Bu hâl en çok irfan âlemi derinliğine erenlerde bulunur. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bu hâle işaret ederek şöyle buyurur: "Hakk'ın kudretine marifetle eren kimsenin dili tutulur."

Dil tutulması, sadece ahras (dilsiz) olmak mânasına gelmez. Sonra, yalnız zahirdeki dil demek de değildir. Asıl mânası, Hakk'a itiraz etmenin yersizliğini anlayıp susmaktır. Hiçbir hususta irfan sahibi, Hakk'a itiraz etmez. Bütün hâlinde O'nun emirlerine uyduğunu ilân eder.

İrfan sahibi, ilâhî kudrete teslim olur. Kalp gözünü Hak'tan gayri şeylere yumar. İç âlemine bir yabancı sızsa onu hemen dışarı atar. Şan ve şöhret budalası olmaz. Malının fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtır. "Hak benimle olduktan sonra neyleyeyim dünyayı; neyleyeyim ukbayı?" der.

Şöhret için asılan resmini ve taşlara kazılan ismini siler. İlâhî bir emir olursa meydana çıkar. O kudrete ererse yokluk âleminden varlık âlemine geçer. Bir başka yaratılışla dirilir. Yokluk eli onu yok eder. Varlık eli de dilerse diriltir. Bu diriliği bulunca, kendini hâlden hâle geçireni ister. Zaten onlar da bu arzuyu duyurmak için olur.

Bu durumu benliğinde sezen zâtlar, Hakk'a davetçi olurlar. Halkı bulundukları fakirlik hâlinden zenginliğe çağırırlar. Asıl zenginlik Hak'la olmakta ve O'na manevî bağla kul ve köle kesilmektedir. Asıl fakirlik ise, Allah'ı bırakıp aciz ve fâni kullara koşmaktır. Zenginlik, Hak yakınlığı için, kalbi nefisle cenge çıkarmak ve zafer kazanmakla olur; fakirlik ise, bu duygunun sönüşüyle başlar.

Anlattığımız zenginliği dileyen, dünyayı, âhireti ve cümle fâni şeyleri kalbinden atsın. Kalbine giden maddî şeyleri parça, parça çıkarmaya gayret etsin.

Bugün elinizde az mevcut olan şeye kapılmayınız. Bu elinizde dursun, yolculuğunuzda lazım olursa kullanırsınız. Bu maddî olan az şeyler, kalbe konmak için verilmedi. Hak yolda yürümenize yardımcı olsun diye verildi.

Siz bu maddî sofranın misafirisiniz. Misafir, ancak doyuncaya kadar yer. Doyduktan sonra ceplerini doldurması ayıp sayılır.

Allah'ın yaratmış olduğu şeylerin hepsi zâtına götürür. Onları delil sayarak yola devam ediniz. Nimeti yerken sahibini düşünmek yerinde olur. Bir şeyin bilgisini elde edince yapmak ve hakikatine ermek gerek.

Hak Teâlâ'nın size öğrettikleri ile amel ederseniz hidayet yolunu bulursunuz.

Allah'ım, kalbimizi varlığına ilet. "Dünyada bize iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Ve ateş azabından koru." (el-Bakara, 2/201) Âmin! (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)