Her bir ibadette hikmet vardır.....

Mü’minin yaptığı ibadetlerde derin hikmetler vardır. Burada yapılması gereken, ibadetlerin kalp hastalıkları üzerindeki etkilerini bilen Peygambere uymaktan ibarettir. Hz. Peygamber, ibadetlerin bu etkilerini akıl sermayesi ile değil nübüvvet nuru ile bilir

<Her bir ibadette hikmet vardır.....

İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:

"Mü'minin yaptığı ibadetlerde derin hikmetler vardır. Burada yapılması gereken, ibadetlerin kalp hastalıkları üzerindeki etkilerini bilen Peygambere uymaktan ibarettir. Hz. Peygamber, ibadetlerin bu etkilerini akıl sermayesi ile değil nübüvvet nuru ile bilir.

Yine bilinmektedir ki, ilâçlar, farklı maddelerin karışımından oluşur. Karışımdaki maddelerden bazısı ağırlık yönünden daha az, bazısı da daha fazla miktarda olur. Hazırlanan ilâcın etkin olmasının sırrı, karışımda kullanılan bu ölçülerin farklı olmasında yatar.

İşte kalp hastalığının ilâcı olan ibadetler de böyledir. Bu ibadetler de tür ve miktar olarak farklı fiillerden meydana gelir. Meselâ, namaz içindeki secdeler rükû sayısının iki katıdır; sabah namazı miktar olarak ikindi namazının yarısı kadardır.

Bütün bunlarda sırlar ve hikmetler vardır. Bu sırlar da, ancak nübüvvet nuru ile bilinebilecek sırlardır.

Emredilen ibadetlerin, ilâhî sırrın gereği ya da bir özelliği olarak değerlendirmeyip; bunlardaki hikmeti akıl ile bulmaya çalışan veya bu ibadetlerin cins ve miktarlarının rastgele olduğunu ileri süren kimseler gerçekten çok cahil ve ahmak kimselerdir.

İlâçların yapımında bir temel maddeler, bir de tamamlayıcı nitelikte ek maddeler bulunur. İlâcın etkisini göstermesinde, bu maddelerden her birinin ayrı bir katkısı vardır. İbadetler de tıpkı buna benzer. İbadetler arasında bulunan nafile ve sünnetlerin de, ibadetlerin kalp hastalıklarına etkili olmasındaki katkısı büyüktür.

Konunun özü şudur: Peygamberler, kalp hastalıklarının tabipleridir. Bu hususta aklın faydası ve katkısı, bu gerçeği anlamamızı sağlamaktır. Yani bu durumda yapılması gereken, nübüvvetin doğruluğunu kabul etmek ve nübüvvet gözüyle anlaşılabilecek olanları anlamaktan âciz olduğunu itiraf etmektir.

Bundan sonra tıpkı gözleri görmeyen bir kimsenin kendisine yol gösteren rehbere teslim olması gibi ve yine ne yapacağını bilmeyen şaşkın hastaların şefkatli doktorlara teslim olmaları gibi, aklımızın yapacağı tek iş, bizim elimizden tutarak Peygamberin (s.a.a.) yoluna teslim etmektir.

Aklın etki alanı ve varabileceği son nokta işte buraya kadardır. Buradan sonra, doktorunun kendisine sunduğunu anlamak dışında aklın hiçbir etkisi ve işlevi yoktur."