Haricilerin ortaya çıkışı.....

Ebu Musa’yı hakemlik için Dûmetu’l-Cendel’e gönderdikten sonra İmam Ali ordusuyla birlikte Kûfe’ye döndü

<Haricilerin ortaya çıkışı.....

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Ebu Musa'yı hakemlik için Dûmetu'l-Cendel'e gönderdikten sonra İmam Ali ordusuyla birlikte Kûfe'ye döndü.

Ancak ordunun içinden yaklaşık on iki bin kişi Kûfe'ye girmeyerek, buranın yakınlarında bulunan Harura'ya çekildiler.

Burada kendilerine namaz kıldırmak üzere bir imam tayin ettiler ve idareyi ele alıktan sonra hilafet işinin Şûra'ya bırakılacağını duyurdular.

Hariciler'den kalabalık bir grubun Harura'da toplandığını duyunca İmam Ali, onlarla konuşmaya karar verdi. Bu maksatla önce güvendiği bazı kimseleri onlara gönderdi. Ancak olumlu bir netice alamadı.

Bunun üzerine kendisi bizzat Harura'ya gitti. Ve onlara Hakem Olayı'nı kabul etmesi için kendisini zorladıkları halde şimdi neden ayrılığa düştüklerini sordu.

Hariciler, "Biz büyük bir günaha girdik ve tevbe ettik. Sen de bizim gibi yaptığından (Hakem Olayı'nı kabul etmekten) dolayı tevbe et Sana dönelim" dediler.

İmam Ali, "Ben her günahtan dolayı Allah'tan af dilerim" dedi.

Bu olaydan sonra Hariciler'den altı bin kişi Hz. Ali'yle Kûfe'ye döndü. Ve etrafta İmam'ın hakemden vazgeçtiğini, bunu bir dalalet olarak gördüğü söylentisini yaymaya başladılar.

Ancak İmam Ali tahkim antlaşmasına imza koymuş ve hakemleri karar almaları için göndermişti. Bu sebeple mescidde halka hitaben, "Kim, hakemden caydığımı iddia etmişse yalan söylemiştir. Ve kim onu bir dalalet olarak görmüşse kendi dalalet içindedir" dedi.

Bunun üzerine Hariciler tekrar galeyana gelerek, mescidi terk ettiler.

İmam Ali bu kez İbn-i Abbas'ı onlarla konuşması için gönderdi. Neticede iki bin kadarı Kûfe'ye döndü.

Ancak ikna olmuş değillerdi. Abdullah b. Vehb'e biat edip, onu kendilerine lider seçtiler. Ve teker teker Kûfe'den ayrılıp Nehrevan'da toplanmaya başladılar.

İbn-i Abbas, bu olayı şöyle anlatıyor:

"Yanlarına geldim. Öğle istirahatında idiler, ibadette onlardan daha şiddetli gayret gösterenini görmedim. Elleri deve dizi gibi idi, yüzlerinde secde eseri görülüyordu. Üzerlerinde yıkanmış gömlekler vardı. Yüzleri uykusuzluktan zayıflamıştı. Yanlarına gelince dediler ki: 'Bu üzerindeki elbise de ne?'

Dedim ki: 'Beni bununla mı ayıplıyorsunuz? Ben Resulüllah'ın üzerinde bundan daha güzelini görmüştüm ve şu ayet inmişti: 'De ki: Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?' 

'Buraya niye geldin?'

'Size Resulüllah'ın ashabından, O'nun yanında olup da vahyin üzerlerine indiği insanlardan bahsetmeye geldim ki aranızda onlardan hiçbiri yok!'

Bazıları dediler ki: 'Kureyş'le münakaşa etmeyin, Allah buyuruyor ki: 'Onlar şüphesiz kavgacı bir millettir.' 

İki üç kişi, 'keşke onlarla konuşsan' dediler. İbn-i Abbas dedi ki: 'Söyleyin bana, Resulüllah'ın amcaoğlu ve damadı olup O'na ilk iman eden, ashabının birlikte olduğu kişiden alıp veremediğiniz nedir?'

Dediler ki: 'Birincisi, o Allah'ın dininde insanları hakem kıldı. Halbuki Allah buyurdu ki, 'Hüküm ancak Allah'ındır.'  Allah'ın bu sözünden sonra insanların hükümde ne işi olabilir?'

İbn-i Abbas: 'Başka?'

'Ali insanlarla savaştı ama ne köle aldı, ne ganimet. Eğer savaştıkları kâfir idiyseler malları, Ali'ye helal olması gerekirdi. Eğer mü'min idiyseler mü'minlerin kanını dökmek haramdır.'

İbn-i Abbas: 'Başka?'

'Kendisi niçin, Emirü'l-mü'minin sıfatından vazgeçti? Eğer Emirü'l-mü'minin değilse emirü'l-kafirin demektir.'

İbn-i Abbas: 'Başka bir itirazınız var mı?'

'Bu kadar bize yeter' dediler.

İbn-i Abbas, 'Eğer size, Allah'ın Kitabı'ndan ve Nebisinin sünnetinden fikirlerinize karşı delil getirirsem dönecek misiniz?'

Onlar, 'Evet' dediler.

'Allah'ın dininde insanların hüküm vermesi hakkındaki görüşünüze gelince, Allah buyuruyor ki: 'Ey inananlar! İhramlı iken av öldürmeyin...'den itibaren 'içinizden adil birisi ona hükmetsin' Kadın ve kocası hakkında ise şöyle buyuruyor: 'Eğer karı kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin.'  

Şimdi Allah'a yemin verdirerek soruyorum, size insanları birbirlerinin kanına girmekten alıkoymak için, aralarını bulmak için hüküm vermek mi daha evlâdır, yoksa değeri çeyrek dirhem olan tavşan ve birkaç kadın hakkında hüküm vermek mi daha evlâdır? Üstelik biliyorsunuz ki Allah dileseydi hükmü verirdi, insanlara bırakmazdı.'

Hariciler, 'Vallahi birbirlerinin kanına girmekten alıkoymak ve aralarını düzeltmek daha evlâdır' dediler.

İbn-i Abbas, 'Ali savaştı ama köle ve ganimet almadı sözünüze gelince, söyleyin anneniz Ayşe'ye sövüyor musunuz, yoksa başka kadınlarda helal olanı onda da helal kılıyor musunuz? Eğer böyle diyorsanız küfre düştünüz demektir.

Yok, eğer onun mü'minlerin annesi olmadığını söylüyorsanız yine kâfir oldunuz ve İslam'dan çıktınız demektir. Allah buyuruyor ki: 'Nebi mü'minlere kendi canlarından daha evlâdır ve zevceleri de (mü'minlerin) anneleridir.

Görülüyor ki siz iki sapıklık arasında bocalıyorsunuz, hangisini seçerseniz seçin. Şimdi bu görüşlerinizden vazgeçtiniz mi?'

Birbirlerine baktılar ve dediler ki, 'vallahi evet.'

"Ali'nin kendisi için Emirü'l-mü'minin sıfatından vazgeçtiği görüşünüze gelince size bu konuda razı olacağınız sözü söyleyeceğim.

Hudeybiye günü Resulüllah Kureyş'i aralarında anlaşma yazmak için davet etti. Suheyl b. Amr ve Ebu Süfyan ile yazışacaklardı.

Peygamber dedi ki: 'Ya Ali yaz, bu Allah'ın Resulü Muhammed'in hükmüdür.'

Dediler ki: 'Vallahi Senin, Allah'ın Resulü olduğunu kabul etseydik Seninle savaşmazdık, onun yerine Muhammed b. Abdullah yaz.'

Peygamber dedi ki: 'Vallahi Beni yalanlasanız da Ben, gerçekten Allah'ın Resulü'yüm. Yaz ya Ali, Muhammed b. Abdullah.' Peygamber, Ali'den üstünken Kendisinin nebi olarak zikredilmemesine razı olduysa bu O'nu peygamberlikten çıkarmıyor. Şimdi bu görüşünüzden de vazgeçtiniz mi?"

Hariciler 'evet' dediler.

Ve iki bini geri döndü. Dört bini ise sapık olarak öldürüldüler." 

Bu arada hakemlerin kararı (yani aralarında anlaşıp Muaviye'yi halife ilan etmeleri) Hz. Ali'ye ulaşmıştı. Buna çok üzüldü. Ashabına bir konuşma yaptı ve öğütlerini dinlemedikleri, bildikleri gibi hareket ettikleri için bu durumun meydana geldiğini söyledi. Ve öğütlerini dinlemeyen ashabına şöyle buyurdu:

"Ben ve siz Havazinli şairin dediği gibiydik: Güneşin batmaya yüz tuttuğu sırada size emrettim. Ama siz ancak ertesi gün kuşluk vaktinde öğütlerimi anlayabildiniz.

Haberiniz olsun! Hakem olarak seçtiğiniz bu iki adam, Kur'an'ın hükmünü arkalarına attılar. Kur'an'ın öldürdüğü hükmü yeniden dirilttiler. Her biri Allah'ın yol göstericiliği olmaksızın kendi arzusuna uydu.

Açık bir kanıta ve kabul görmüş, yerleşik bir geleneğe uymaksızın hüküm verdiler. Sonra verdikleri hüküm konusunda ihtilafa düştüler. İkisi de doğruyu bulamadı.

Allah, Resulü ve mü'minlerin sâlihi bu iki adamdan beridir. Hazırlanın, toparlanın, Şam'a gidiyoruz, Yarın inşallah ordu karargâhında hazır olun." 

Nehrevan'a toplanan Hariciler'e de şu mektubu gönderdi:

"... Hakem olmaları için rıza gösterdiğimiz kişiler, Allah'ın Kitabı'na uymadılar. Kendi heves ve arzularına göre hareket ettiler. Sünnete göre amel etmedikleri ve Kur'an'a uygun hüküm vermedikleri için hükümlerini reddettik.

Ve şu anda biz eski görüşümüzü savunuyoruz. Allah size rahmet ihsan etsin. Bana gelin. Zira biz hakemlerin en iyi hakemi olan Allah'ın, düşmanlarımızla aramızda hükmünü yerine getireceği âna kadar savaşmak için yola çıkmak üzereyiz."

İmam Ali'ye cevaben yazdıkları mektup Hariciler'in nasıl bir düşünce yapısına sahip olduklarını ortaya koyuyor:

"Sen yüce Allah için değil, kendi nefsin için gazaba geldin. Hakemleri tayin etmekle kâfir olduğunu itiraf, arkasından da tevbe edersen, Sana dönmek hususunda bir şeyler düşünürüz. Aksi halde Seni tamamen terk ederiz. Zira Allah hainleri sevmez."

İmam Ali Hariciler'i ikna etme işini sonraya bırakıp Şam Seferi'nin hazırlıkları ile uğraşırken, Hariciler sahabeden ve aynı zamanda İmam Ali'nin yakın arkadaşı olan Abdullah b. Habbab b. Eret'i ve hamile karısını öldürdü. 

İmam Ali, bu olayı incelemek üzere gönderdiği kişi de Hariciler tarafından öldürülünce, Hariciler'i durdurmadan Şam üzerine yürümenin tehlikeli olacağını anladı." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)