’Hak gizli, bâtıl aşikâr olacak’

Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki: “Benden sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda haktan daha gizli, bâtıldan daha aşikâr bir şey olmayacak. Allah ve Resulüne yalan söylemekten daha fazla artıp yayılan bir şey olmayacak. O zaman halkına hakkıyla okunduğunda Kur'an'dan daha rağbetsiz ve tahrif edildiğinde ise ondan daha rağbetli şey olmayacaktır”

<’Hak gizli, bâtıl aşikâr olacak’

İmam Ali (a.s.), Resûlullah'ın (s.a.a.) gönderiliş hedefini şöyle beyan etmektedir:

"Allah (c.c.), Muhammed'i (s.a.a), kullarını putlara kulluktan kurtarıp Kendine kulluğa, şeytana itaatten ayırıp Kendine itaate çağırması için hak ile gönderdi. O'nu, habersiz oldukları Rablerini bilsinler, inkârlarından sonra O'nu ikrar ve ispat etsinler diye, kullarına apaçık anlatıp hükümlerini bildirdiği Kur'an ile gönderdi. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kudretini göstererek kudretiyle tecelli etti; onları kahrıyla korkuttu. Felaketlerle helak ettiklerini nasıl helak ettiğini, biçtiklerini nasıl biçtiğini gösterdi.

Benden sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda haktan daha gizli, bâtıldan daha aşikâr bir şey olmayacak. Allah ve Resulüne yalan söylemekten daha fazla artıp yayılan bir şey olmayacak. O zaman halkına hakkıyla okunduğunda Kur'an'dan daha rağbetsiz ve tahrif edildiğinde ise ondan daha rağbetli şey olmayacaktır.

Ülkelerde ma'ruftan daha münker ve münkerden daha ma'ruf şey olmayacaktır. Kur'an'ı yüklenenler onu atmış ve hıfzedenler onu unutmuş olacaktır. O günde Kur'an ve ehli kovulmuş iki sürgün, beraber yolculuk eden iki yoldaş olacak; fakat hiç bir kimse onlara yer vermeyecektir. O zamanda Kur'an ve ehli insanlar içindedir; fakat onlarla değil; insanlarla beraberdir, fakat birlikte değil... Çünkü bir araya gelseler bile dalalet hidayete uymaz. Bu halk ayrılık üzere birleştiler ve birlikten ayrıldılar. Sanki Kitabın önderleri onlar da, Kitap onların önderi değildir. Onların yanında Kitabın ancak adı vardır; sadece yazısını tanırlar. Bundan önce de salihlere her türlü zulmü reva görenler onlardı. Salihlerin Allah'a karşı doğruluklarına yalandır dediler, iyiliklerine kötülükle mukabele ettiler. Sizden öncekiler, ancak uzun-uzak emellere kapılmaları, ecellerinden gafil olmaları yüzünden helak oldular. Böylece özrün kabul edilmeyeceği, tövbenin kaldırıldığı ve çetin azap ve ceza gününün kendilerini kuşattığı o vaat edilmiş gün gelip çattı.

Ey insanlar, sizden kim Allah'tan öğüt isteyip kabul ederse, başarıya ermiştir. Onun sözünü delil/kılavuz kabul eden 'en doğru yola hidayet' (İsra: 9) olmuştur. Zira Allah'a sığınan emin olur; düşmanlık eden, korku içinde yaşar.

Allah'ın yüceliğini, azametini bilenlerin büyüklük taslamamaları gerekir. O'nun büyüklüğünü tanıyanların yücelmeleri, ancak O'na karşı tevazu göstermeleriyle mümkün olur. O'nun kudretini bilenlerin selameti, O'na teslim olmalarındadır. O halde sağlam kişinin uyuzdan, sağlıklı insanın hastadan kaçtığı gibi siz de haktan kaçmayın.

Bilin ki O'nu terk edenleri tanımadıkça olgunluğu tanıyamazsınız. Kitabın ahdini bozanları tanımadıkça ahdine yapışmazsınız. Onu atanları tanımadıkça, sımsıkı tutunamazsınız. Bunu ehlinde arayın; çünkü onlar cehaletin ölümü, ilmin yaşayışıdırlar. Onların dışları içlerini, susmaları konuşmalarını, hükümleri ilimlerini anlatır. Onlar, dine muhalif olmazlar, dinde ayrılığa düşmezler. Din onların arasında doğru söyleyen, sustuğu halde konuşan bir şahittir."

(Nehcü'l-Belağa'dan...)