Vedâ Hutbesi’nin muhtevasında geçen ve İslam’da geniş mahiyet kazanan ‘hürriyet’ kavramı üzerinde de duralım: Hürriyet, kâmil anlamda ifadesini Allah’a kullukta bulur. Zira, esasen hürriyet, kayıtlardan kurtulmaktır.
01-04-2022Allah’a kul olmayan insan, başta nefsine kulluk yapmaktadır. Asıl esaret de, nefsine kul olmak zorunda kalmaktır. Zira, insan âcizdir; mükemmele dayanmak ister. Mutlak kuvvet ve kudret sahibi ise Allah’tır. Allah’a dayanan ve güvenen, en büyük güce ve hareket serbestliğine kavuşmuş demektir. En büyük hürriyet, Allah’a kullukla gerçekleşir. O halde denilebilir ki, hürriyetin en kâmil şekli, en kuvvetli tezâhürü; kulun Allah’a tevekkülüdür.
Hürriyet, Allah’a kulluk, yani ubûdiyet şartları içinde mütâlaa edilirse isabet edilmiş olunur. Zira, insanoğlu, gayesiz, başıboş bırakılmış bir varlık değildir.
Sevgili Peygamberimiz, Vedâ Hutbesi’nde gerçek hürriyetin ve saadetin yeri olan cennete, ibadetle varılacağını beyan etmektedir:
“Ey insanlar! Allah’a ibadet edin. Beş vaktinizi kılın. Ramazan orucunuzu tutun. Emirlerine itaat edin. O takdirde Rabbinizin cennetine girersiniz.”
İnsanı anlamayan, onun iç âleminden habersiz olan Batı, ürettiği beyannamelerde, hürriyeti, “Başkasına zarar vermeden her şeyi yapabilmektedir” diye tarif eder. Hâlbuki İslamiyet, Vedâ Hutbesi’nde, Kitap ve Sünnet’teki muhtelif delillerle 14 asır evvel hürriyeti şu şekilde tarif ve kabul etmiştir: “Ne kendisine, ne de başkasına zarar vermemek şartıyla meşru dairede istediğini yapabilmektir.”
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 539 /540
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir