‘Fırsatını bulunca ihanet ettin!’

İmam Ali (a.s.), bir memurunu şöyle ikaz ediyor: “Ümmete tam anlamıyla ihanet etme fırsatı bulunca, süratle hamle yapıp sıçradın. Süratle koşan bir kurdun topal keçiyi kaçırdığı gibi, yetimlerin ve dulların korunmuş olan mallarını elinden geldiğince yağmaladın”

<‘Fırsatını bulunca ihanet ettin!’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

İmam Ali (a.s.), Abdullah veya kardeşi Ubeydullah b. Abbas'a yazdığı mektupta şöyle buyurmuştur:

"Gerçekten ben seni sorumluluklarımda (emanetimde) kendime ortak ve sırdaş edinmiştim. Yakınlarım arasında bana senden daha yakın, güvenilir; malı ve canıyla destek veren ve emaneti bana iade eden kimse yoktu. Zamanın, amcan oğlunun aleyhine şiddetlenip gaddar davrandığını, düşmanın savaş açtığını, halkın emanetinin zelil ve zayıf olduğunu, ümmetin delirircesine saçmaladığını, kendisini koruyacak kimsenin meydanda bulunmadığını gördüğün zaman, amcan oğluna vermiş olduğun vaatten geri döndün. Sen ayrılanlarla beraber ayrıldın, yüzüstü bırakıp gidenlerle bırakıp gittin, hainlerle birlikte ona ihanet ettin; böylece ne amcan oğlunun dertlerini paylaştın, ne de emanetini eda ettin. O halde sen, cihadında Allah'ı dilemeyip, Rabbinin apaçık göstermiş olduğu deliller üzerinde değilmişsin; dilediğini elde etmek için bu ümmeti kandırıyor, onları ganimetlerinden gaflete düşürmeyi amaçlıyormuşsun.

Ümmete tam anlamıyla ihanet etme fırsatı bulunca, süratle hamle yapıp sıçradın. Süratle koşan bir kurdun topal keçiyi kaçırdığı gibi, yetimlerin ve dulların korunmuş olan mallarını elinden geldiğince yağmaladın. Sonra, bu malları kalp huzuru içinde almış olduğundan dolayı günahkâr olduğunu bile hissetmeden Hicaz'a taşıdın. Baban sensiz kalsın! Onu anandan, babandan geriye kalan miras gibi ehline ulaştırdın.

Sübhanallah! Yoksa ahirete inanmıyor musun? Hesap gününde hesap vermekten korkmuyor musun? Ey bizim yanımızda akıl sahibi sayılmış olan, içtiklerinin ve yediklerinin haram olduğunu bile bile nasıl bir şey yiyip içebiliyorsun? Allah'ın kendilerine ganimet olarak vermiş olduğu mallar ile İslam memleketini koruyan mücahitlerin, mü'minlerin fakirlerin ve yetimlerin mallarıyla nasıl da kadınları nikâhlayıp, cariyeleri satın alabiliyorsun?

Allah'tan kork ve onlara mallarını geri ver! Eğer böyle yapmazsan ve Allah da bana imkân verirse, seni öyle cezalandıracağım ki, Allah bu konuda beni mazur görecek. Vurduğumda cehennemden başka yere gitmeyen kimseleri öldürdüğüm kılıcımla seni vuracağım.

Vallahi, senin yaptığını Hasan ile Hüseyin bile yapsaydı, onlar için nezdimde ne anlaşma veya uyuşma olurdu ne de onlardan hakkı alıncaya, zulümlerini uzaklaştırıncaya kadar gücüm olduğu halde benden kurtulabilirlerdi!

Âlemlerin yaratıcısı olan Allah'a yemin ederim ki, onların mallarından aldıkların helal yolla bile elime geçmiş olsaydı, kendimden sonrakilere miras olarak bırakmak beni sevindirmezdi. Nefsinin arzu ve isteklerine yavaş yavaş sınır koy ve artık 'yeter' de! Öyle zannet ki adeta ömrün sona ermiş, toprağın altına defnedilmişsin. Zalimin pişmanlıkla bağırdığı yerde amellerin sana gösterilmekte, orada ömrünü zayi eden dünyaya dönmek istemektedir. Ama artık dönüş yoktur."

(Nehcü'l-Belağa'dan...)