Dünden devam eden
Mekke’nin fethinde, fâtihler fâtihi Hz. Resulûllah’ın hâli, bir başkaydı. O, büyük devlet karşısında en küçük bir gurur alameti göstermeden, devesinin üzerinde sanki secde eder gibi bir tevazu ve fakat heybetle ve de şükrederek Mekke’ye giriyordu. Zira, başarı Allah’tandı. Kulluğun gereği ise şükür idi.
12-05-2022Gerek harplerde, gerekse diğer işlerde bir Müslüman, muvaffakiyetini Allah’tan bilecek ve O’na şükredecektir. Nefse mâl edilen bir başarıda fazilet olamayacağı gibi, böyle bir başarı da kalıcı olamaz.
Kâbe’nin görülmesiyle birlikte Ashab-ı Kiram tekbir getirmeye başlamışlardır ki, onların bu tutumları, bu zaferi Allah’tan bilmelerinin ve her an Allah’ı zikretmelerinin delilidir.
Peygamberimizin, deve üstünde Kâbe’yi tavaf etmesi, küfür karşısında Hakk’ın azametini göstermesi bakımından önemlidir. Keza; Resul-i Ekrem’in elindeki eğri değnekle Kâbe’deki putların itilerek düşürülmesi de putların güçsüzlüğüne ve bâtıl ile alay edilmesine en çarpıcı örneği teşkil eder.
Kâbe’nin, putlardan ve şirk unsurlarından temizlenmesi, nazargâh-ı İlahî olan kalplerin de şirk unsurlarından, mâsivadan temizlenmesinin hayatî önemi haiz olduğunu gösterir. Zira, ikisi de Allah’ın evidir. Şu farkla ki, Kâbe, Allah’ın evi olarak vasfedilmekle beraber, kul eliyle inşa edilmiştir. Zaten Kâbe’nin putlardan temizlenmesi, aslında kalplerin şirk unsurlarından ve mâsivâdan temizlenmesinin tabiî sonucudur.
Kâbe’nin putlardan temizlenmesinden sonra Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) irad ettiği hutbelerinde üstünlüğün soy sopla değil, iman ve takva ile olduğunu ilan etmesi ve cahiliye devrinden kalma âdet ve ananeleri kaldırması, yeryüzünde tevhidin hâkim olması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Mekke’nin fethi, İslam’ın, bazı ard niyetlilerin iddia ettiği gibi kılıç zoruyla değil, gönüllerin fethiyle yayıldığını göstermektedir. Nitekim, daha sonra gerçekleşen pek çok fetihte aynı mânâ ve hikmetin korunduğunu görmekteyiz. Zaten fetihle işgal asıl bu noktada ayrılmaktadır.
Yine Mekke’nin fethi göstermiştir ki, Hak'la beraber kuvvetin de birarada toplanması, ekseriya, insanların rağbetini celbeder. İnsanların ekserisi güçlünün yanındadır. Her an Hakk’a tâbi olanlar ise, gerçek dava adamlarıdır. Hak’la beraber güçlü olmak ise, zayıf insan tabakalarının Hakk’ı tercihine sebep olacaktır. Bu bakımdan, her devirde, hususiyle günümüzde Müslümanların güçlü olmaları ve karşılarında ittifak etmiş şer güçlere karşı güçlerini birleştirmeleri büyük önem taşımaktadır.
Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethinden sonra Medine’ye dönmesi, Ensar’a olan vefakârlığının delili ve ispatıydı. “Hayatım da, vefatım da sizin yanınızda olacaktır” diyerek Ensar’ın vefasına bu anlamlı cevabı veriyordu. Buradan, mü’minin, hususiyle dava adamlarının önde gelen vasıfları arasında vefakârlığın büyük önemi haiz olduğunu anlıyoruz.
Mekke’nin fethi gibi birçok fetih, yeryüzünde de, nefis planında da her zaman ve çağda gerçekleşebilir. Yeter ki, o fethi gerçekleştirecek ruhta, vasıf ve dirayette İslam erleri bulunsun.
Mekke’nin fethi ve hatta İslam’ın intişarı göstermiştir ki, fetihler, kâmil liderlerin eliyle ve nefsini terbiye ve tezkiye edebilmiş vasıflı Müslümanın gayretiyle gerçekleşebilir. Nefsî plandaki terbiyesini ve kemâlini gerçekleştiremeyenler, ne fetih yapabilir ne de gönülleri fethedebilirler. O halde; zâhir ve bâtın anlamda fetihler ve nefiz tezkiyesi, ancak kâmil insanların ve onların terbiyesiyle yetişmiş ihlâslı mü’minlerin eliyle gerçekleşebilir. “Bugün niçin fetihler olmuyor, niçin zillet yaşanıyor?” diye sorulursa bu sualin öz cevabı: “Fetih ruhunu yaşayan vasıflı insan yetişmiyor da ondan” şeklinde verilebilir.
Ne mutlu, fetih ruhunu kendine hâl edinenlere!..
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa : 321/329
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir