FETİHLERİN EN BÜYÜĞÜ HİKMETLERİN DE EN GÜZELİNİ TAŞIR IV.....

Dünden devam eden

   Mekke’nin fethinde, fâtihler fâtihi Hz. Resulûllah’ın hâli, bir başkaydı. O, büyük devlet karşısında en küçük bir gurur alameti göstermeden, devesinin üzerinde sanki secde eder gibi bir tevazu ve fakat heybetle ve de şükrederek Mekke’ye giriyordu. Zira, başa­rı Allah’tandı. Kulluğun gereği ise şükür idi.

<FETİHLERİN EN BÜYÜĞÜ HİKMETLERİN DE EN GÜZELİNİ TAŞIR IV.....

Gerek harplerde, gerekse diğer işlerde bir Müslüman, muvaffa­kiyetini Allah’tan bilecek ve O’na şükredecektir. Nefse mâl edilen bir başarıda fazilet olamayacağı gibi, böyle bir başarı da kalıcı ola­maz.

Kâbe’nin görülmesiyle birlikte Ashab-ı Kiram tekbir getirmeye başlamışlardır ki, onların bu tutumları, bu zaferi Allah’tan bilmele­rinin ve her an Allah’ı zikretmelerinin delilidir.

Peygamberimizin, deve üstünde Kâbe’yi tavaf etmesi, küfür karşısında Hakk’ın azametini göstermesi bakımından önemlidir.  Keza; Resul-i Ekrem’in elindeki eğri değnekle Kâbe’deki putların itilerek düşürülmesi de putların güçsüzlüğüne ve bâtıl ile alay edil­mesine en çarpıcı örneği teşkil eder.

Kâbe’nin, putlardan ve şirk unsurlarından temizlenmesi, na­zargâh-ı İlahî olan kalplerin de şirk unsurlarından, mâsivadan te­mizlenmesinin hayatî önemi haiz olduğunu gösterir. Zira, ikisi de Allah’ın evidir. Şu farkla ki, Kâbe, Allah’ın evi olarak vasfedil­mekle beraber, kul eliyle inşa edilmiştir. Zaten Kâbe’nin putlardan temizlenmesi, aslında kalplerin şirk unsurlarından ve mâsivâdan temizlenmesinin tabiî sonucudur.

Kâbe’nin putlardan temizlenmesinden sonra Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) irad ettiği hutbelerinde üstünlüğün soy sopla değil, iman ve takva ile olduğunu ilan etmesi ve cahiliye devrinden kalma âdet ve ananeleri kaldırması, yeryüzünde tevhidin hâkim olması bakımın­dan büyük önem taşımaktadır.

Mekke’nin fethi, İslam’ın, bazı ard niyetlilerin iddia ettiği gibi kılıç zoruyla değil, gönüllerin fethiyle yayıldığını göstermektedir. Nitekim, daha sonra gerçekleşen pek çok fetihte aynı mânâ ve hik­metin korunduğunu görmekteyiz. Zaten fetihle işgal asıl bu nokta­da ayrılmaktadır.

Yine Mekke’nin fethi göstermiştir ki, Hak'la beraber kuvvetin de birarada toplanması, ekseriya, insanların rağbetini celbeder. İn­sanların ekserisi güçlünün yanındadır. Her an Hakk’a tâbi olanlar ise, gerçek dava adamlarıdır. Hak’la beraber güçlü olmak ise, zayıf insan tabakalarının Hakk’ı tercihine sebep olacaktır. Bu bakımdan, her devirde, hususiyle günümüzde Müslümanların güçlü olmaları ve karşılarında ittifak etmiş şer güçlere karşı güçlerini birleştirme­leri büyük önem taşımaktadır.

Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethinden sonra Medine’ye dön­mesi, Ensar’a olan vefakârlığının delili ve ispatıydı. “Hayatım da, vefatım da sizin yanınızda olacaktır” diyerek Ensar’ın vefasına bu anlamlı cevabı veriyordu. Buradan, mü’minin, hususiyle dava adamlarının önde gelen vasıfları arasında vefakârlığın büyük öne­mi haiz olduğunu anlıyoruz.

Mekke’nin fethi gibi birçok fetih, yeryüzünde de, nefis planında da her zaman ve çağda gerçekleşebilir. Yeter ki, o fethi gerçekleşti­recek ruhta, vasıf ve dirayette İslam erleri bulunsun.

Mekke’nin fethi ve hatta İslam’ın intişarı göstermiştir ki, fetih­ler, kâmil liderlerin eliyle ve nefsini terbiye ve tezkiye edebilmiş vasıflı Müslümanın gayretiyle gerçekleşebilir. Nefsî plandaki ter­biyesini ve kemâlini gerçekleştiremeyenler, ne fetih yapabilir ne de gönülleri fethedebilirler. O halde; zâhir ve bâtın anlamda fetihler ve nefiz tezkiyesi, ancak kâmil insanların ve onların terbiyesiyle ye­tişmiş ihlâslı mü’minlerin eliyle gerçekleşebilir. “Bugün niçin fe­tihler olmuyor, niçin zillet yaşanıyor?” diye sorulursa bu sualin öz cevabı: “Fetih ruhunu yaşayan vasıflı insan yetişmiyor da ondan” şeklinde verilebilir.

Ne mutlu, fetih ruhunu kendine hâl edinenlere!..

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmetenli'l-alemin cilt 2 Kitabı sayfa :  321/329

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir