Ey evlat! Lazım olanı bulmaya çalış.....

Ey evlat! Sana lâzım olan varsa, onu bulmaya çalış. Bir şey eline gelmiyorsa bulmaya gayret et. Çalışana Allah yardımcıdır.

<Ey evlat! Lazım olanı bulmaya çalış.....

Ey evlat! Sana lâzım olan varsa, onu bulmaya çalış. Bir şey eline gelmiyorsa bulmaya gayret et. Çalışana Allah yardımcıdır.

Bu denizde gayret et. Dalgalar sağa çarpa, sola vura, bir gün selâmet sahiline atar. Senden dua etmek; O, icabet eder. Senden çalışmak; başarıyı O verir. Sen nasibini unutup kaçsan bile O sana acır, yanına koşarak gelir.

Araman candan olsun; O yakınlık kapısını gösterir. O'na koşmaya bak; düşecek olursan rahmet eli seni tutar. Mevlâ'nın rahmet, lütuf, kerem ve sevgi eli sana iştiyakla uzanır. Bu, büyük mertebelerden sayılır. Allah yolcuları buna ermek için çalışırlar.

Sizi artık istemiyorum. Siz, nefsin ve tabiî arzularınızın kölesi oldunuz. Nefsinizin hevâsına ve şeytanî duygulara ibâdet eder oldunuz. Yanımda yalnız Hak vardır. Hak, öz içinde özdür. Safa içinde safadır. Onda halktan kesilmek, Hakk'a vasıl olmak vardır. Sizin heveslerinizi kabul edemem; ey içi bozuk adamlar. Dışınızla içiniz birbirini tutmuyor.

Ey davacılar ve yalancılar, yüzünüze söz etmekten çekinmiyorum artık. Sizden nasıl utanır ve çekinirim? Çünkü siz, Rabbinizden utanmaz oldunuz. O'na kötülük isnad etmektesiniz. Aklınıza göre Rabbinize ihanet yolunu tutuyorsunuz. O'nun vazifeli meleklerine karşı iyi edeb tavrı takınmıyorsunuz.

Yanımda doğruluk kılıcı vardır. Onunla her dinsizin ve münafığın kellesini keserim. Hele yalancılar, vuruşumdan kurtulamazlar. Onlar ne tevbe bilir, ne de sır yolu ile Rablarına dönebilirler, özür dilemek ve tevbe yolunu tutmak onlara yakışmıyor mu ki, yapmıyorlar?

Bazı büyükler şöyle derler: Doğruluk yeryüzünde Allah'ın kılıcıdır. Hangi şeyin üzerine konsa, onu keser.

Sözlerimi kabul edin ve candan bana yönelin. Size nasihat etmekteyim. Sizi, sizin için diliyorum. Sizin için ölü sayılırım. Diriliğim Hakladır. Beni tasdik eden iflah olur. Sohbetimden faydalanan kurtulur. Beni tasdik etmeyen, yolunu sapıtır. Sohbetime devam etmeyen, dünyada ve âhirette çetin cezalara çarpılır.

İrfan sahibi olmayan, sohbetimden anlayamaz. İrfan yoluna götüren sebepler arasında Hak'la çekişmeyi bırakmak vardır. O'na itiraz etmeyen irfan sahibi sayılır. O'nun yaptığı işlere uyarlık gösteren, marifet sırlarına ermiştir. Bu yüzden Malik bin Dinar, bazı talebelerine şöyle der: Mevlâ'ya irfan sahibi olmak arzusunda isen, O'nun tedbirine, hükmüne ve kaderine uy. Nefsini, şahsî arzularını ve iradeni ona eş tutmaya kalkma.

Ey canları sağ olanlar, işleriniz tümden dağınık. Rabbinize karşı neler kaybetmediniz ki?.. Kalbiniz, kaybettiğinizi bir bilseydi, hasretiniz artardı. Yaptığınıza nadim olurdunuz. Ayık olunuz.

Ey cemaat! Yakında ölüler olacaksınız. Size ağlayacaklar. Onlar ağlamaya başlamadan siz göz yaşlarınızı akıtınız. Sizin bir yığın hatalarınız var. O hataların sonu nereye kadar uzar, bilinmez. Kalpleriniz, dünya sevgisi ile hasta...

Dünya hırsı gönlünüzü sarmış. Dünyadan, kalbinizi beri alın ve temizleyin. Dünyayı bırakın, Hakk'a yönelin.

Dinin selâmeti sermayedir. İyi işler de onun kârıdır. Sizi azdıracak şeyi aramayınız. Size yeten ne ise onu bulunuz. Aklı başında olan dünyalık işlerde ferahlanacak şey bulamaz. Helâl yoldan gelenin hesabı vardır; haram olanın ise cezası olur. Sizin çoğunuz hesap vermeyi ve ceza çekmeyi unuttu." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)