Ev Günü, Menzilet, Sefine ve Sekaleyn Hadisi.....

Bi’set’ten üç yıl geçtikten sonra, Allah Teâlâ, “Yakın akrabalarını uyar”   ayetini indirerek, Hz. Resul-i Ekrem’e (s.a.v.) davetini açığa çıkarmasını emrediyor

<Ev Günü, Menzilet, Sefine ve Sekaleyn Hadisi.....

Ev Günü Hadisi

Bi'set'ten üç yıl geçtikten sonra, Allah Teâlâ, "Yakın akrabalarını uyar"   ayetini indirerek, Hz. Resul-i Ekrem'e (s.a.v.) davetini açığa çıkarmasını emrediyor.

Hz. Resulullah (s.a.v.) Hâşimoğulları'nın ileri gelenlerini toplayarak şöyle buyuruyor:

"Ben, sizin için dünya ve ahiret hayrını getirdim. Allah Teâlâ Bana, sizi O'na davet etmemi emretti. Sizden hanginiz, bu dini yaymakta Bana yardım ederek aranızda Benim kardeşim, vasim ve halifem olmayı ister?"

O Hazret bu buyruğunu üç defa tekrarladı ve her defasında sadece Ali (a.s.) buna hazır olduğunu ilan etti.

Bunun üzerine Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) onlara hitaben şöyle buyurdu: "Bilin ki bu, sizin aranızda Benim kardeşim, vasim ve halifemdir." 

Menzilet Hadisi

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) çeşitli yerlerde, Mü'minlerin Emiri Hz. Ali'nin (a.s.) O Hazret indindeki makam ve mevkiini, Harun'un Musa'nın indindeki makam ve mevkii gibi bilmiş; Harun'un makamlarından sadece birinin (peygamberliğin) Ali'de olmayacağını bildirerek neredeyse tevatür haddine ulaşan Menzilet hadisinde şöyle buyurmuştur:

"Ya Ali! Harun, Musa'ya ne menziledeyse, Sen de Bana o menziledesin; ancak Benden sonra peygamber yoktur." 

Kur'an-ı Kerim'in nassıyla, Hz. Harun, Hz. Musa'nın (a.s.) döneminde peygamberlik, "Ona, rahmetimizden dolayı kardeşi Harun'u da peygamber olarak armağan ettik… hilâfet, "Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Kavmim içinde benim yerime geç..."   ve vezirlik, "Bana ailemden bir vezir ver"   makamına sahipti ve Menzilet hadisi de, Harun'un peygamberlik makamı dışında tüm makamlarını Ali (a.s.) için ispatlamaktadır.

Doğal olarak eğer, peygamberlik dışında o makamların tümü Hz. Ali (a.s.) için ispatlanmak istenmeseydi, bu durumda peygamberlik makamını müstesna etmeye gerek kalmazdı.

Sefine Hadisi

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.), kendi Ehl-i Beyt'ini (a.s.) Nûh'un gemisine benzetiyor; bu gemiye binenler kurtulmuş, binmeyenler ise tufana tutularak boğulmuştur. Nitekim şöyle buyuruyor:

"Bilin ki, aranızda Ehl-i Beyt'imin misali, Nûh'un gemisi gibidir, kim ona bindiyse kurtuldu ve kim de ondan ayrıldıysa boğuldu." 

Biliyoruz ki, Nûh'un gemisi, insanların tufandan kurtulmaları için tek sığınaklarıydı. Dolayısıyla, Sefine Hadisi'ne göre, Hz. Resulûllah'ın (s.a.v.) Ehl-i Beyt'i de, insanların sapmalarına neden olabilecek tatsız olaylardan kurtulabilmeleri için ümmetin yegâne sığınağıdır.

Ümmetin Güvencesi Hadisi

Resulûllah (s.a.v.), Ehl-i Beyt'ini, ümmetinin ihtilaflar karşısında yegâne güvencesi olarak tanıtıp şöyle buyurmuştur:

"Yıldızlar yerdekilerin -denizde- boğulmamalarını sağlayan yegâne güvencesidir. Ehl-i Beyt'im de ümmetimin ihtilaflar karşısındaki yegâne güvencesidir. Dolayısıyla, eğer Arap kabilelerinden biri, onlara muhalefet edecek olursa ihtilafa düşerek şeytanın hizbi olur."
 
"Yıldızlar yerdekilerin denizde boğulmamalarının tek garantisidir, çünkü denizciler, "Onlar yıldız(lar)la yol bulurlar"   ayeti gereğince dalgaların arasından onlar vasıtasıyla yollarını bularak sahile ulaşırlar.

Ehl-i Beyt'im de ümmetimin ihtilaflar karşısında güvende kalmasına neden olur. Dolayısıyla, kim onlara muhalefet edecek olursa, ihtilafa düşerek şeytanın safında yer almış olur."

Sekaleyn Hadisi

Sekaleyn hadisi, Ehl-i Beyt ve Sünni ulemasının kendi kitaplarında naklettikleri mütevatir hadislerdendir.

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bu hadiste İslam ümmetine hitap ederek, iki paha biçilmez şeyi aramızda emanet bıraktığını söylüyor. Sonra bu ikisine birlikte ve tek parça olarak sarılmayı ümmetin hidayet sebebi; bu ikisinden birinden ayrılmayı ise dalâlet nedeni olarak tanıtıp şöyle buyuruyor:

"Aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum: Biri Allah'ın Kitabı, diğeri ıtretim (yani soyumdan olan) Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisine sımsıkı sarılacak olursanız hiçbir zaman sapmazsınız; bu ikisi Kevser havuzunun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar." 

Bu hadis, Ehl-i Beyt'in Kur'an-ı Kerim'le omuz omuza ilmî merciliğini açık bir şekilde ispatlamakta ve Müslümanlara, dinî konularda Allah'ın Kitabı'yla birlikte Ehl-i Beyt'in kılavuzluklarına sarılmayı gerekli kılmaktadır.

Fakat bazı kimselerin Ehl-i Beyt'in kapısı dışında tüm kapıları çalmaları, gerçekten üzücü bir durumdur!

Ehl-i Beyt Ekolü'nün ve Sünnilerin, naklinde ittifak ettikleri Sekaleyn Hadisi, tüm dünya Müslümanlarını tek bir ümmet haline getirebilir.

Çünkü eğer Hz. Resulullah'tan (s.a.v.) sonra ümmetin halifesi ve siyasî yöneticisinin tayini konusunda iki fırka arasında ihtilaf varsa ve ümmet bu meseledeki tarihî algılama nedeniyle iki gruba ayrılıyorsa, bu durumda tefrikanın hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.

Esasen halifelerin hilafeti döneminde de, pratikte ümmetin ilmî mercii Ali (a.s.) idi ve dinî konulardaki ihtilaflar Ali (a.s.) vasıtasıyla hallediliyordu.

Gerçekte, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) Ehl-i Beyt'i, bu mercilik sahnesinden kenara bırakıldığı günden itibaren fırkacılık başladı ve birbiri ardından çeşitli kelam fırkaları ortaya çıktı." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)