‘Dünya bir denizdir’

Dünya bir denizdir, din yolu onun gemisi, gemici ise Allah'ın lûtfudur. Bir kimse, din yolundan ayrılırsa, dünya denizinde boğulur

<‘Dünya bir denizdir’

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

Dünya bir denizdir, din yolu onun gemisi, gemici ise Allah'ın lûtfudur. Bir kimse, din yolundan ayrılırsa, dünya denizinde boğulur. Bu denizde dine sarılan kurtulur ve kaptana vekil olur. Orada her ne ki var, hepsini teslim alır.

İşte bunun gibi bir kimse, dünya meşgalesini kalbinden atar, İslâm yolunu tutarsa, tuttuğu yolun sahibi tarafından sevilir.

Buna ermek için ayrıca bilgi yolunda emek harcaması ve gelecek ufak yollu ezaya sabırla karşı koyması gerekir.

Böyle olursan Allah'ın lütfu yetişir ve seni her ezadan kurtarır. Onun marifeti gelir sana has olan bir hil'at giydirir.

Elinden bir şey çıkarsa üzülme, şah kendi mülkünde tasarruf ediyor. Kul ve elindeki cümle emlâk, efendinindir. O, bugün senden bir şey alır, yarın verir.

İlâhî emirler gereğince amel eden için yarın cehennem ateşi: "Ey iman sahibi çabuk geç, nurun nârımı söndürüyor" diyecek.

Bu hâl, dünyada da böyledir. İman sahibinin imanı kuvvet bulursa, kalp yoluna âfet ateşleri gelir, durur.

Mücahede ateşi de Allah'ı dileyenlerin yoluna durur. Onlarda bulunan bâzı dünyalık hâlleri yakmak için ateşe tutulurlar, fakat fazla yanmadan: - Ey iman sahibi geç artık, sendeki nur nerede ise ateşimizi söndürecek... diye, feryad eder.

O ateşler, iman sahibinin kalbinde arta kalan dünya arzusunu ve halkı görmeyi eritip bitirir. O iman sahipleri, kale ardında durur. Bu sebeple dünyadan atılan oklar, onlara zarar vermez.

Öyle işlere koyulun ki, o işler sizi, dünya ve âhiretin ateşinde yakmasın...

Allah'ın bir kısım kulları var ki, onlara tabibler adı verilir. Allah, onları afiyet içinde diriltir, öylece öldürür ve afiyet içinde cennetine koyar.

Her kim İlâhî irfana sahip olursa kötü arzuları ve basit dünya tadını bir yana atar, onlardan kesilir. Ancak onun dünyadan alacağı nasibi varsa, onun ifası zaruridir.

İman sahibi için önce komşu hâsıl oldu. Sonra bu dünya evinde mübarek hâle sahip oldu. O, şahtan, bulunduğu hâlde yerli kalacağına dair söz aldı.

Şah ona şöyle dedi: "Sen bugün bizim mülkümüzde, yerli ve eminsin." (Yusuf/54)

Bir kimse İlâhî irfana sahip olursa Hakk'ın mülkünde olanlara göz atmaz ve onun için bezenip gelene baş kaldırmaz.

Nefis, güzelliğini bulduktan sonra taam ve şarabını şahın yakınlığından alır. O, bütün arzularını, isteklerini Hakk'ın katında bulur. Nefis, tâat ehli olunca, kalple birlikte erir, esas varlığa geçer.

Yine kalbin emrinden çıkmaz ve tabiî hâller ona zindan olmuşken kalp ona bir durak olur. Nefsi, kalp bu hâle getirdi. Onu bu hâle getirirken bir zindan hayatı yaşamıştı. Şimdi o hayattan kurtuldu, bir başka âleme geçti.

Kalp hatalardan temizlenip her türlü kirden beri olduktan sonra şah: "Onu bana getirin," (Yusuf/54) buyurur.

Huyu iyi, edebi hoş olduğundan, Hak Teâlâ onu iyi şeylerle karşılar. Ona yakınlık verir, zâtına yakın kılar. Her türlü ihsanı yapar ve rütbeler, nişanlar verir.

Bu hâlden sonra ona: "Sen bugün bizim yanımızda emin ve yerlisin," (Yusuf/54) buyurur.

Bu hitabı ona vasıtasız yapar. Artık zâtından başkası ile meşgul olmaz." (Abdülkadir Geylani Fethu'r Rabbani eserinden)