Dua ibadetin ta kendisidir

Bir insanın beyni hayatî fonksiyonlarını kaybettiğinde, yani beyin ölümü gerçekleştiğinde o insanın yaşaması imkânsızdır

<Dua ibadetin ta kendisidir

TÜRK-AZ HABER / İMAN VE İNSAN

Bir insanın beyni hayatî fonksiyonlarını kaybettiğinde, yani beyin ölümü gerçekleştiğinde o insanın yaşaması imkânsızdır.

Bir insanın yaşaması için beyin nasıl bir hayatî önem taşıyorsa, ibâdetlerde de dua o hayatî fonksiyonu taşır. Vücut için baş ne ise, ibâdetlerde de dua o önemdedir.

Allah'a yönelmedikten, Allah için yapılmadıktan sonra yapılanlara ibâdet denmez. Dua Allah'ı zikirdir. Duayla, zikirle kul Allah'a yönelir. İbâdetlerin özüde zikirdir.

Mü'min,Cenâb-ı Hakk'ın, "Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her ân yaratma hâlindedir."       

"(Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana, Kendisine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri kılan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz"   buyurduğu âyetlerden haberdârdır.

Bilir ki, Allah'tan başka yönelecek, gerçek mânâda yardım istenilecek kimse yoktur. O mutlak mülkün sahibi, mutlak hükümdar, tek olan Allah'tır. Kulun tevhid hakikatinin farkında olarak Yaratanına yönelmesi, tek olan Allah'ın karşısında âcizliğini itiraf ederek, O'nun güzel isimlerini anarak istemesi, Rabbini zikretmesi nedeniyle dua Allah katında çok önemli bir yere sahiptir.

Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'de; "(Resûlüm!) De ki: Kulluk ve yalvarmanız/duanız olmasa, Rabb'im size ne diye değer versin?"   buyurdu.

Duanın Allah katında önemini anlatan birçok hadis-i şerifte mevcuttur. Onlardan bazılarını aktaralım: 

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah katında, duadan daha değerli bir şey yoktur." 

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah'ın lutuf ve ihsanından isteyin! Çünkü Allah Kendisinden istenmesinden hoşlanır. En faziletli ibâdet, (dua edip) sıkıntının giderilmesini beklemektir." 

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Sizden biri Rabb'inden bütün ihtiyaçlarını istesin; hatta pabucunun kopan kayışını bile istesin." 

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah, kendisinden istemeyene gazap eder."

Dua Allah katında bu kadar önemli bir yere sahip iken mü'mine düşen vazife ne istediğini çok iyi bilmesidir. Cenâb-ı Hakk Kur'ânı Kerim'de;

"Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de âhiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız." 

"Hac ibâdetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki,'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ver' derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur."

"Onlardan bir kısmı da,'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi Cehennem azabından koru!' derler."

"İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir"   buyurdu.

Peygamber Efendimiz(s.a.a.) buyuruyor ki: Dua ibadetin ta kendisidir."

Sonra, "Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim, Bana ibâdet etmeyi kendilerine yediremeyenler, ileride Cehennem'e alçaltılmış olarak girecektir"    meâlindeki âyeti okudu.

Ashâbı, "Rabb'imiz yakın mıdır ki ona gizlice yalvaralım? Uzak mıdır ki O'na yüksek sesle dua edelim?" diye sordu.

Bunun üzerine, "Kullarım Sana, Beni sorarlarsa (de ki:) Ben çok yakınım; Bana dua ettiğinde dua edenin duasını kabul ederim"   meâlindeki âyeti indi. 

Bakara Sûresi'nde geçen bu âyet-i kerimenin tamamı şöyledir: "Kullarım Sana, Beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım; Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O hâlde (kullarım da) Benim davetime uysunlar/icâbet etsinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulalar."

Gavsü'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde, bu âyetin tefsirinde, icâbetin mânâsı olarak şunları yazmaktadır:

"İcâbet, Allah katından karşılıksız ihsandır, kuldan ise… O'nun emrine itaattır."

Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm."

"Bana dua edin, kabul edeyim." 

Müyessir b. Abdulaziz rivâyet eder; "Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) bana dedi ki:

"Ey Müyessir! Dua et ve her şey bitmiştir deme. Çünkü Allah Azze ve Celle katında bir menzil vardır ki, oraya ancak istemekle ulaşılır. Bir kul ağzını kapatır ve bir şey istemezse, ona bir şey verilmez. İste sana verilsin. Ey Müyessir! Çalınan hiçbir kapı yoktur ki, sahibine açılması beklenmesin." 

"Bazıları dua ettikleri hâlde dualarına neden karşılık bulamazlar?" gibi sorulara cevap olarak Gavsü'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde, büyüklerin sözlerini aktarmıştır:

"Bazısı şöyle demiştir: 'Burada duadan murat taat olup icabetten murat ise… sevaptır.'

Bu mânâya göre, Allah-u Teâlâ bize şöyle anlatmak ister: 'Bana itaat ettiği zaman, dua edenin duasına sevap vermek sûreti ile karşılık veririm.'

Bazıları da şöyle demiştir: 'Her iki âyet-i kerimenin de mânâsında da özellik vardır. Lafz-ı umûma şâmil görünse de mânâsı hususîdir. Her iki âyet-i kerime anlatılan mânâ takdirine göre, şu manayı taşır: Hükm-ü kazaya uygun düşerse, dua edenin duasını kabul ederim. Duasının kabul edilmesi kendisi için hayırlı ise… onun duasını kabul ederim…"

Bazen de bir kimsenin duasının geç kabul olduğu görülür bunun da farklı sebepleri vardır: Dünyada nimete sahip olan kimse, bir şey istediğinde ve kendisine verildiğinde, istediğinden başka bir şey ister ve sahip olduğu nimeti küçük görür. Hiçbir şey onu doyurmaz. Nimetler çoğaldığı zaman, bu durum gözetmesi farz olan haklardan ötürü ve dolayısıyla çıkabilecek fitneden ötürü Müslüman insan için tehlikelidir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)