Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 29.10.2013 tarihli yazısıdır
30-10-2024
Cumhuriyetimizin ilanının 90. yıldönümünü kutluyoruz. 90 yıllık Cumhuriyet tarihi, kurucusu Atatürk'ün vefatından sonra başka bir çehreye bürünmüştür.
Bu dönemde Atatürk farklı tanıtılmış ve maalesef bugüne kadar süregelen Ata'sı ile milletin arasını açma oyunu sergilenmiştir.
Mustafa Kemal'in ardından gerçekleşen icraatlar ona ait olmamakla beraber kendisine mal edilmiştir.
Rahmetli Atilla İlhan, "Bugün tanıtılan Atatürk gerçek Atatürk değildir. 1938'den sonra gösterilen Atatürk filan kişinin Atatürk'üdür" derdi.
Dini kimliği gizlenen Atatürk'ün Cumhuriyete ve yeni devlete giden yolda, inancı ve milleti ile arası kesilmiştir.
Ortaya Müslüman - Türk'ten uzak bir kimlik çıkmıştır ki, bunun gerçek Atatürk'le alakası yoktur.
Türkiye'de belli çevrelerin uydurdukları Atatürk yalanlarına birkaç örnek verelim:
"Atatürk devrimleri din dışıdır, Atatürk dine karşıdır. Kurtuluş Savaşı antiemperyalist bir mücadele değildir. Atatürk manda ve himaye taraftarıdır. Lozan Anlaşması zafer değil, hezimettir" gibi ucube görüşlerle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuran irade şekil değiştirmiştir.
Oysa Atatürk, Cumhuriyeti kurmaya, Nevşehir Hacı Bektaş'ta Cemaleddin Çelebi Efendi'nin dergâhında onunla beraber karar vermiştir ve bu karar tam bağımsızlığa giden yoldur.
Üç gün kalınan dergâhta Cemaleddin Efendi ile yapılan gizli görüşmelerin tek tanığı bugün Hacı Bektâş-ı Veli Dergâhı'nın postnişini Arife Ana'nın kayınpederi Hamdullah Efendi'dir.
Atatürk dergâhtan ayrılırken Cemaleddin Çelebi, "Atam Cumhuriyeti ne zaman kuruyoruz?" diye sorar.
Cumhuriyet kelimesini duyan Atatürk heyecanlanır ve Cemaleddin Çelebi'ye yaklaşarak, "Aramızda kalmak kaydıyla en yakın zamanda" cevabını verir. "Cumhuriyet" ismi ilk olarak orada zikredilmiştir.
Bu görüşme sırasında Atatürk, Cemaleddin Çelebi'ye annesi Zübeyde Hanım'ın gördüğü bir rüyayı anlatır.
Zübeyde Hanım'a rüyasında Peygamber Efendimizin (sav) altın tepsi içinde Kur'an ve kılıç getirdiğini söyleyince Cemaleddin Çelebi Atatürk'e "Sen de rüyaya yat. Yarın konuşalım" der.
Atatürk o gece rüyasında Deliktaş'a girdiğini ve kollarının dirseklerine kadar kanla dolduğunu görür, sabah rüyasını Cemaleddin Çelebi'ye anlatır.
Cemaleddin Çelebi rüyaları şu şekilde yorumlar: Peygamberimizin getirdiği Kur'an annene, kılıç ise sanadır. Aslında o kılıç sana verilmiştir. Annenin sütü sana helal olduğu için onun duasıyla sana gelecektir, senin savaşacağının işaretidir.
Deliktaş'a girince kollarının kanla dolması ise bu savaşın zaferle sonlanacağını gösterir. Zaferin mübarek olsun" der.
Atatürk'ün Hacıbektaş'tan ayrılmadan Cemaleddin Çelebi ile birlikte Hacı Bektâş-ı Veli türbesini ziyaret ettiği de kaynaklarda mevcuttur.
Hünkâr Hacı Bektâş-ı Veli Hazretleri'nin kabrine kapanır ve şöyle dua eder:
"Evladını önüme rehber eyledim. Meydana çıkıyorum. Yüzümü utandırma."
Görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyetin mimarı Atatürk tıpkı Türk milleti gibi İslam hamuru ile yoğrulmuş bir vatan evladıdır.
Cumhuriyetin ilanına giden sürecin Amasya'dan başlaması da manidardır. Bektaşi vatandaşların yoğun olduğu bu yerde kurtuluşa ve bağımsızlığa verdikleri değer onların bu kutsal davada Ata'nın yanında yer almalarını sağlamıştır.
Kısaca Atatürk bazılarının görmek istediği gibi dinsiz bir kimlik değil, tam tersine Bektaşi bir ana babanın evladı tam bir Bektaşi'dir.
Burada bir noktanın da altını çizmek gerekir: Bizim ortaya çıkardığımız Bektaşi Atatürk elbette ki Hoca Atatürk değildir.
Ancak inancı sağlam, Ehl-i Beyt'e gönül vermiş, inanan bir liderdir ve Türk milletine Cumhuriyeti bu lider armağan etmiştir.