Cifr kitabı ve Hz. Fatıma’nın Mushaf’ı.....

İmam Câfer Sadık bana şöyle dedi: Bizim yanımızda kenarlarına kadar dolan öküz derisi üzerine yazılmış olan Cifr kitabı var. Bu kitap geçmişte vuku bulan ve kıyamete kadar gelecekte vuku bulacak olayları içermektedir

<Cifr kitabı ve Hz. Fatıma’nın Mushaf’ı.....

Besairu'd-Derecat kitabında Ebu Meryem'den şöyle rivayet edilmiştir:

"İmam Câfer Sadık bana şöyle dedi: Bizim yanımızda kenarlarına kadar dolan öküz derisi üzerine yazılmış olan Cifr kitabı var. Bu kitap geçmişte vuku bulan ve kıyamete kadar gelecekte vuku bulacak olayları içermektedir."
 
Usul-ü Kafi'de Hammad b. Zeyd'in İmam Câfer Sâdık'tan şöyle rivayet ettiği kaydedilmektedir:

"Allah Teala, Peygamberinin ruhunu aldığı zaman, O hazretin vefatından dolayı Fâtıma'yı, zorluğunu Allah'tan başka kimsenin bilmediği bir üzüntü ve keder sardı.

Bu nedenle Allah O'nunla konuşup üzüntüsünü teselli etmesi için bir melek gönderdi. Fâtıma bunu Ali'ye bildirdi. Ali de, O'ndan tüm duyduklarını yazdı. Ve böylece Mushaf oluştu. Onda ancak gelecekle ilgili haberler vardır."
 
Ehl-i Beyt imamlarının, İmam Ali'nin ahkam konusundaki "Camia" kitabını, gelecekte vuku bulacak tüm olayları içeren "Cifr"i ve "Hz. Fâtıma'nın Mushafı"nı miras aldıkları mütevatir olarak rivayet edilmiştir.

Ebu Hamza İmam Câfer Sâdık'tan şöyle rivayet eder: "Fâtıma'nın Mushafı'nda Kur'an'dan hiçbir şey yoktur. Onda babasının vefatından sonra kendisine telkin edilen sözler vardır."

Yani, Ehl-i Beyt mektebinde hadis kitabı yazan ilk kişi Ali b. Ebi Tâlib'tir. Ali, Resulüllah'ın buyruklarını yetmiş zıra uzunluğunda bir deri parçası olan Camia kitabında toplamıştır.

Yeryüzünde insanların ihtiyaç duyduğu her hüküm o kitapta mevcut idi. Hz. Ali'nin kitapları kendisinden sonra evlatlarından olan imamlara miras kalmıştır. Resulüllah Gadr-i Hum Hutbesi'nde Hz. Ali'nin evlatlarından olan imamlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Ey insanlar, Ali ve O'nun soyundan olan temiz çocuklarım 'sıkl-i asgar'dır (daha küçük değerli emanet) ve Kur'an ise 'sıkl-i ekber'dir (daha büyük değerli emanet).

Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser Havuzu'nun başında yanıma gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Bilin ki onlar insanlar arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki hâkimleridir"

İşte Resulüllah'ın, haklarında böyle buyurduğu imamlar da Hz. Ali'nin kaleme aldığı kitaplardan öğrencilerine hadis rivayet emişlerdir. Onlardan bazısı da duyduklarını küçük kitaplara kaydetmişlerdir.

Kuleyni gücü oranında küçük hadis kitaplarından ve risalelerden topladıklarını büyük bir hadis kitabı olarak vücuda getiren ilk kimsedir.

Kuleyni'den sonra Şeyh Sâduk, "Medinetu'l İlim" kitabını telif etmiştir. Ne yazık ki, Ehl-i Beyt mektebinin takipçilerinin kütüphanelerinin ateşe verilmesi ve Ehl-i Beyt mektebi takipçilerinin göç ve sürgün halinde olması sebebiyle bu eser kaybolmuştur.

Allame Meclisi'nin yazdığı "Biharu'l Envar" ve öğrencisi Behrani'nin yazdığı "el-Avalim" adlı hadis külliyatları ile de Ehl-i Beyt mektebinin en kapsamlı ve kamil hadis külliyatı meydana gelmiş oldu.

Ehl-i Beyt mektebi alimleri fıkhî hükümlerin hadislerine de özel bir ilgi ve özen göstermişlerdir.

Şeyh Sâduk fıkıh ve hadise dayalı ilk büyük kitabını yazmıştır ve onu "Men la Yahzuruhul Fakih" olarak adlandırmıştır. Ondan sonra da Şeyh Tusi "İstibsar" ve "Tezhib" kitaplarını bu dalda yazmıştır.

İşte bu esas üzere dört büyük hadis kaynağı (yani Kafi, Men la Yahzuruhul Fakih, Tehzib, İstibsar) Ehl-i Beyt mektebinde özel üne kavuşmuştur.

Hz. Ali'den sonra O'nun evlatlarından olan Ehl-i Beyt imamları bu sahifeleri miras almışlardır.

Câbir b. Yezid'den şöyle rivayet edilmiştir: "İmam Muhammed Bâkır, 'Benim yanımda Resulüllah'ın hibe ettiği on dokuz kitabı içeren bir sahife var' buyurdu."
  

Bu kitaplar nasıl muhafaza edildi?

Ehl-i Beyt imamları bu kitapları birbirlerinden aldılar.

Besairu'd-Derecat kitabında Mualla b. Huneys kanalıyla İmam Câfer Sâdık'tan şöyle rivayet edilmiştir:

"Bu kitaplar Ali'nin yanındaydı. Irak'a gidince onları emanet olarak Ümmü Seleme'ye bıraktı. Ali şehit olunca bu kitaplar Hasan'a ulaştı ve Hasan'dan sonra ise Hüseyin'e ulaştı. Hüseyin şehit olunca Ali b. Hüseyin'e ulaştı ve ondan sonra da babam İmam Muhammed Bâkır'a ulaştı." 

Usul-ü Kafi'de Suleym b. Kays'tan şöyle rivayet edilir:

"Emirü'l-Mü'minin Ali, oğlu Hasan'a vasiyet edip, Hüseyin, Muhammed ve tüm çocuklarını ve kendi Ehl-i Beyt'ini buna tanık tuttuğunda ben de oradaydım. Emirü'l-Mü'minin Ali kitap ve silahı Hasan'a verip şöyle buyurdu:

'Oğlum! Resulullah Beni, kendisine vasi tayin edip, kitaplarını ve silahını Bana verdiği gibi, Bana da seni, kendime vasi tayin edip, kitaplarımı ve silahımı Sana teslim etmemi emretti. Ve Bana emretti ki, Sana ölüm vakti gelince onları kardeşin Hüseyin'e vermeni emredeyim.'

Daha sonra oğlu Hüseyin'e dönerek şöyle buyurdu: 'Ve Resulullah, Sana onları bu oğluna vermeni emretti.'

Sonra Ali b. Hüseyin'in elinden tutup ona, 'Resulullah Sana da onları oğlun Muhammed b. Ali'ye vermeni emretti. Ayrıca Resulüllah'ın ve Benim selamımı da ona ulaştırırsın' dedi." 

Bu şekilde bu kitaplar Ehl-i Beyt imamları arasında elden ele aktarılarak muhafaza edilmiştir.

Usul-i Kafi, A'lamu'l Vera, Menakıb-i İbn-i Şehraşub ve Biharü'l Envar'da İmam Câfer-i Sâdık'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir:

"Hüseyin Irak'a gittiği sırada kitaplarını ve vasiyetnamesini Ümmü Seleme'ye emanet bıraktı. Ali b. Hüseyin gelip, Ümmü Seleme'ye müracaat etti. Ve onları teslim aldı." 

Ehl-i Beyt imamları insanlara bu kitaplara dayanarak fetva veriyorlardı. Bu konuda İmam Câfer şunları söylüyor:

"Adamın biri İmam Câfer Sâdık'tan bir mesele sordu. Hazret adamın sorusunu cevapladı.

Adam tekrar, 'Eğer şöyle böyle olursa o zaman ne dersin?' deyince, İmam, 'Sus! Sana verdiğim cevap Resulüllah'tandır. Bizim 'siz ne dersiniz'le işimiz olmaz' buyurdu." 

Semae'den şöyle rivayet edilir: "İmam Musa Kâzım'dan, 'Siz, hakkında konuştuğunuz her şeyi Allah'ın Kitabı ve Resulüllah'ın sünnetine dayanarak mı söylüyorsunuz, yoksa kendinizden mi söylüyorsunuz?' diye sordum.

İmam Musa Kâzım şöyle buyurdu: Hakkında konuştuğumuz her şey Allah'ın Kitabı ve Resulüllah'ın sünnetinde geçmiştir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)