Dünden devam eden
Diğer taraftan Nebi (a.s.)’ın dilinden bir hadis-i kudside; “Kim Benim velime düşmanlık ederse ona harp ilan ederim... Kuluma verdiğimde onun tutan eli, yürüyen ayağı, gören gözü olurum” (Buharî, Riyâzu’s-Sâlihîn, I, 181, Beyrut) buyurulur.
30-11-2021Bu noktada, genel ve özel iki ölçü gündeme gelir. Sevdiği kuluna Cenab-ı Allah şu ikazı iletir: Yaptığın hayrı ve güzellikleri Hakk’a nispet et. Kendini aradan çıkar. Hak dostunun etrafını oluşturanlara da bir uyarı var: Allah dostlarına sataşmayınız, dost olunuz; onlara düşman olana harp açarım. Dost, dostunu korur.
Bedir askerlerinin itirafına bakılacak olursa, savaş daha ilginç bir mânâda seyreder. Ebu Davud el-Mahzumî (r.a.) der ki:
“Ben, müşriklerden birisini takip eder, onu vurmayı isterken, kılıcım ona varmadan önce kafasının düşüverdiğini görürdüm. Anladım ki, onu benden başkası öldürürdü.” Sehl b. Huneyf de; “Bizim herhangi birimiz, kılıcıyla bir müşrike işaret ederse, kılıcımız ona varmadan kafası cesedinden düşüverirdi” der. Böylece mü’minler, fiilî bir zikrin içinde kendilerini buluyorlardı. Nitekim ayet-i kerimede; “Ey mü’minler; savaşmak için herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya, zafere eresiniz” (enfal 45) buyurulur.
Bedir günü, Hak dostlarının sertacı Kutlu Nebi, bu mânâ ile yoğruldu; “Attın ama Sen atmadın; Allah attı” denildi. “Seni de vesile kıldık” buyruldu sanki. Neticede Kureyş helak oldu, hezimete uğradı. Ebu Cehil öldürüldü. Kureyş’in ileri gelenlerinin leşleri serili duruyordu.
Öldürülen müşrikler, Peygamberin emri üzerine bir kuyuya dolduruldular. Hz. Peygamber kuyunun başına geldi ve; “Ey kuyudakiler, Peygamberiniz için çok kötü bir aşiret idiniz. Beni yalanladınız. Ancak başkaları tasdik etti” dedikten sonra tek tek seslendi: “Ey Utbe, ey Şeybe ve ey Umeyre b. Halef, ey Ebu Cehil b. Hişâm… Rabbinizin size olan vaadlerini doğru buldunuz mu? Gerçek şu ki, Ben, Rabbimin Bana olan vaadlerini gerçek buldum.” Ashab-ı Kiram hayretler içerisinde sordular: “Ey Allah’ın Resulü, ölmüş kimselerle mi konuşuyorsun?” Efendimiz (s.a.v.); “Evet, Benim şu sözlerimi siz, onlardan daha iyi duyuyor değilsiniz. Şu kadar var ki, onlar cevap veremiyorlar.” Ölen, sadece cesetti…
Daha sonra, savaş alanındaki bütün eşyaların biraraya toplanması emredildi. Mü’minlerden bazıları; “Şunları biz topladık; bize ait olmalı” dediler. Bizzat cephenin içinde bulunanlar; “Biz savaşmasaydık elinize bir şey geçmezdi. Sizi, biz koruyorduk” dediler. Allah Resulü’nün etrafını çevirenler de, kendilerinin Hz. Peygamberi korumak için çarpıştıklarını, yoksa istediklerini alabilecek durumda olduklarını söylediler. Ganimetlerin bölüşülmesi konusunda ihtilaflar çıktı. Bunun üzerine Cenab-ı Allah, ganimetlerin pay edilmesi konusundaki tasarrufu Resulûllah’a teslim etti. O da, âdil bir tarzda bölüştürdü…
Kötü haber, tez ulaştı Kureyşlilere. Mekke’de Ebu Leheb, hezimet haberinin ıstırabıyla dokuz gün sonra öldü. Ölülerine ağıt yakan Kureyşlileri; “Hayır, ağıtı bırakınız; Muhammed ve ashabı bu işe sevinir” diyerek uyarmayı da unutmadı.
Resulûllah, esirlerin durumu ile ilgili olarak ashabına danıştı. Hz. Ebubekir, fidye karşılığında serbest bırakılmalarını önerdi. Hz. Ömer ise, öldürülmelerini istedi. Neticede, 70 esir fidye karşılığı serbest bırakıldı. Ancak ayet-i kerime, onlara uyarıda bulundu: “Yeryüzünde ağırlığınızı koyup küfrün belini kırıncaya kadar hiçbir peygambere kafirleri öldürmeyip esir alması yaraşmaz. Siz, geçici dünya metaını istiyorsunuz. Allah ise, sizin için ahireti istiyor…” (enfal 67)
Uhud günü, mü’minlerden şehid olan yetmiş kişinin, Bedir’de gündeme gelen bu sürçmenin telafisi ve karşılığı olduğu söylenmektedir.
Esirler arasında Süheyl b. Amr da vardı. Ki o, Mekke’de Hz. Peygamberi en çok hicveden insanlardan biriydi. Hz. Ömer onu görünce; “Müsaade et ya Resulallah; dişlerini sökeyim bunun. Artık Senin karşında dikilip konuşamasın” der. Bunun üzerine Allah Resulü; “Onu bırak ya Ömer! İleride hoşuna gidecek bir tavır alacaktır” buyurdu. Süheyl daha sonraları Müslüman oldu ve Hz. Peygamberin müjdelediği tavrı; Kutlu Nebi’nin dâr-ı bekâya rıhletlerinde ortaya çıktı. Resulûllah’ın vefat haberi Mekke’ye ulaştığında, Mekke çalkalandı. Hz. Peygamber’in Mekke valisi bir köşeye gizlendi. Mekkeliler, az kalsın irtidat ediyordu. Bunun üzerine Süheyl b. Amr, Kâbe’nin kapısına dikilerek veciz bir konuşma yaptı. Mekke halkı, irtidat etmekten vazgeçti. İşte Hz. Ömer, bu güzel tavıra, Peygamberin ölümünden sonra şahid oldu. Ve bu olay, taşıdığı binbir hikmetle kıyamete dek mü’minlere örnek teşkil etti.
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 419 /426
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir