BOYKOT VE TECRİT II…..

Dünden devam eden

     İnsan, bu kaabiliyetini küfür ve zulümle perdeleyerek yanlış istikamete yönelebilir. Fakat bilinmelidir ki; her insan, hangi bozuk ortamda yetişmiş olursa ol­sun, öz itibariyle hak ve hakikati kabullenip yaşayacak sermayeye mutlaka sahiptir. Onun dünyadaki imtihanı da zaten, bu kaabiliyet­leri Hakk’ı tasdikle beraber kullanması, Rabb’inin istikametinde bir hayat tarzı seçmesidir. Bu olmadığı takdirde, zaten yaptığı ha­yırlar da heba olmuş demektir.

<BOYKOT VE TECRİT II…..

Başta Hz. Peygamber Efendimiz olmak üzere, Ebu Tâlib, Hz. Hatice ve diğer varlıklı Müslümanlar, boykota uğrayanların ihti­yaçlarını karşılamak üzere bütün servetlerini harcamaktan çekin­memişlerdir.

Üç sene kadar süren bu boykot zamanında, Müslümanların çek­tikleri cefalar, İslam’ın yayılmasına engel olmamıştı. Hz. Fahr- i Kâinat Efendimiz, bu ağır şartlar altında dahi tebliğ vazifesini hakkıyla ifa ediyor; bir yandan akrabalarını İslam’a davetten geri durmazken, bir yandan da Mina, Mecenne ve Ukaz panayırlarında yabancı ziyaretçileri İslam’a davet ediyordu.

Allah Resulü’nün bu gayretinde, bizim için büyük bir hikmet bu­lunmaktadır. Görüldüğü üzere, Allah Resulü, vazifesini her zaman ve zeminde devam ettirmiş; baskı ve zulmü bahane ederek tebliğ vazifesinden asla geri durmamışlardır. Kişi her an ölümle karşıla­şabileceği için, bulunduğu anda kulluk vazifesini yapıp yapmadığı­nın muhasebesinde olmalı; yaşadığı anı çok iyi değerlendirmelidir. Nefis ise, ya geçmişte yaşayanların hatalarını bahane ederek, ya da işlerin düzelmesini gelecekte ele geçecek imkânlara havale ederek insanı kulluk vazifelerinden alıkoymaya çalışır. Mü’min, bu nok­tada çok dikkatli olmalıdır. Bilmelidir ki; kendinden evvelkilerin muhasebesini yapmaya çalışması, Allah’a hesab vermekten kendi­sini kurtaramayacaktır. Yine; ‘Şartlar uygun değil; İslam’ın bütü­nünü yaşamama müsaade edilmiyor’ diye bir köşeye çekilmekten de beri olmalıdır. Cenab-ı Hak; “Siz hâlinizi değiştirmedikçe, Ben de nimetimi değiştirmem” buyurmuştur.

    Hz. Peygamber de; “Siz bildiklerinizle amel ederseniz; Allah da size bilmediklerinizi öğ­retir” buyurmuşlardır. Öyleyse mü’min, hâlini değiştirip kendisini daha iyiye doğru taşımadığı müddetçe, Allah’ın, nimetini tamam­lamayacağını bilerek bu şuurla Hakk’a yönelmeli, sabır ve sebatla hizmet etmelidir.

Boykot uygulamasının üçüncü senesinde, Allah (c.c.); Kâbe’ye asılan sahifeye bir kurt (böcek) musallat etti. Kurt, kâğıdın tamamı­nı yemiş, sadece “Bismike Allahümme” (Allah’ım, Senin isminle başlarım) yazısı kalmıştı. Aldığı vahiy üzerine amcasına giden Hz. Peygamber, durumu ona anlattı. Bunun üzerine Ebu Tâlib, müşrik­lere giderek sahifeye bakmalarını; eğer Hz. Muhammed haklıysa boykottan vazgeçmelerini istemiş; aksi hâlde, Resul-i Ekrem’i ken­dilerine teslim edeceğini söylemişti.

Kâbe’ye giden müşrikler, Ebu Tâlib’in anlattığı şeyin doğru ol­duğunu görmelerine rağmen, dinlerinden dönmemişler, ancak bu hadise, boykotun şiddetine set olmuştu. Boykot kararının aleyhin­de, hatırı sayılır bazı kişiler de ortaya çıkınca Kureyşliler, boykotu kaldırmak durumunda kaldılar. Böylece küfür, iman nurunun kuv­veti karşısında bir kez daha erimeye mecbur kalmış oluyordu.

Müşriklerin boykot kararı almada iki ana hedefleri vardı: Bi­rincisi, Hâşim ve Muttaliboğullarının vücutlarını ortadan kaldırıp, köklerini kazımaya müteveccihti. Her devirde, kafirlerin inanan insanlara zulmünün nihai hedefi de bu olmuştur zaten. İkinci ve asıl gaye ise; Hz. Peygamberi teslim almaktı. Yalnız onlar, Allah’ın (c.c.), sevdiği kulunun vekili ve kefili olduğunu, O’nu ummadığı şekilde koruyup, gözeteceğini bilmiyorlardı. Nitekim; Allah (c.c.), akrabalarına bu noktada büyük bir hassasiyet duygusu vererek Habibini muhafaza etmiştir. Öyle ki; amcası Ebu Tâlib’in, boykot müddetince herhangi bir suikaste mâruz kalabilir diye Resul-i Ek­rem’i yanına alıp, adamlarına da nöbet beklettiğini görmekteyiz. “Allah Teâlâ, kuluna kâfi değil midir?” (Zümer, 36), “De ki: Allah Teâlâ Bana kâfidir. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.” (Zümer, 38)

 

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 253 /257

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir