BİRİNCİ AKABE BİATI-I…..

     Bir sene sonra aynı yerde buluşmak üzere Allah Resulü’ne söz vererek Mekke’den ayrılan Hazrecliler bir yıl sonra sözleştikleri üzere Allah Resulü’nün yanına gelerek gizli bir görüşme yaptı­lar. Yanlarında altı kişi daha getirmişlerdi. Bu görüşme sonunda, “Allah’a şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina ile ırza geç­memek, çocuklarını öldürmemek, iftirada bulunmamak ve hiçbir hayırlı işte Peygambere karşı çıkmamak” üzere Hz. Resul’e biat ettiler.

<BİRİNCİ AKABE BİATI-I…..

Allah Resulü onlara, biatine sâdık kalanların cennetle mükafaat göreceğini; hataya düşenlerin cezasının da Allah’a ait olduğunu bil­dirdi. Onlar da, her hâl ü kârda itaat üzere olacaklarına söz verdiler.

Allah Resulü’nün ashabı ile olan ilişkilerinde biat ve istişare­nin önemli bir yer tuttuğunu görmekteyiz. Zira, Allah Resulü’ne biat etmek; Bezm-i Elest’te Allah’ın ‘Ben sizin Rabbiniz değil; mi­yim?’ sorusuna ‘Evet; Sen bizim Rabbimizsin’ diye cevap veren insanın, dünyadayken unuttuğu bu ahdini tazelemesi; Allah adına O’nun Peygamberine yeniden söz vermesi; bu sözle kendisini ye­nilemesidir. Dolayısıyla, biat etmek sıradan bir boyun eğişin değil, çok ciddi bir boyutta Allah’a teslimiyetin ve kulluk sözü vermenin sembolüdür.

Allah Resulü’nün aldığı biat, Medine’de kuracağı örnek devle­tin temelini örnek insanlarla gerçekleştireceğinin bir göstergesiydi. Örnek toplumları meydana getirmek, ancak ailesiyle, ticaretiyle, sevgi ve kardeşliğiyle örnek olacak seviyeye gelmiş insanlarla mümkün olabilecektir.

Bu sebeple Hz. Resul, ilk etapta onlardan itaat ve ahlak-ı hamide sahibi olmalarını istemiştir. Demek ki iman ve ibadetin kemâli ve sıhhati, ancak ve ancak ahlak ve teslimiyet sahibi olmakla mümkün olabilmektedir.

Ayrıca, şunu da hemen söyleyebiliriz ki; Allah Resulü’nün şer’i emirler ve ahlakî davranışlarla itaat ve teslimiyeti birarada zikret­mesindeki nükte; itaat ve teslimiyet olmaksızın İslam binasının temelinin sağlam olamayacağındandır. İman, ibadet ve ahlakın ke­mâle ermesi, bunları hakkıyla yaşayan örnek insana teslimiyetle ortaya çıkacaktır. Zira, ibadet, iman ve ahlakımızı; nefsimiz süsle­yerek bize takdim edebileceğinden dolayı, o nefsin aldatmasından bizi koruyacak olan insanlara tâbi ve teslim olmak, bizi her yönüy­le kemâle götürecektir.

Büyüklerimizin; “Emir, edepten üstündür” sözü de, bu hakikatin bir ifadesidir.

Resulûllah, Akabe’den memleketlerine dönmek isteyen Medine­lilerle birlikte Mus’ab b. Umeyr’i gönderdi. Ve ondan Medineliler’e Kur’an’ı, İslam’ı öğretmesi, itikad ve ibadetler konusunda bilgi vermesini istedi.

Mus’ab b. Ümeyr, fıtraten yumuşak huylu, nazik ve yakışıklı bir gençti. Mekke’nin en zengin ve şerefli ailelerinden birinin ço­ cuğuydu. Her türlü nimeti bir yana bırakarak İslam davasına hiz­met için çalıştı. Ailesi türlü işkencelerle üzerine geldi; hatta so­nunda evinden kovuldu. Fakat hayatı ve sonsuz güzellikleri Allah Resulü’nün eteğinde bulmuştu Hz. Mus’ab. Uhud Savaşı’nda şehid düştüğü zaman, kefen olarak sarılacak hiçbir şey bulunamamıştı. Başını örttüklerinde ayakları; ayaklarını örttüklerinde başı açılı­yordu. Resulûllah, kabrinin başına geldiler. Durumu görünce ağ­lamaktan kendilerini alamadılar. “Üst kısmını elbiseyle, ayaklarını da izhir (güzel kokulu bir ot) ile örtün” buyurdular. Fakat o, Cennet elbiselerine hak kazanıcı amellerle göçmüştü. Ne mutlu bu elbise­ye ve makama tâlip olup, uğrunda yarı çıplak, yarı tok yaşamayı muhabbet bilenlere…

Mus’ab b. Umeyr, Medine’de bütün kapıları çaldı; “Beni biraz dinleyiniz; sonra ne yaparsanız yapınız” diyerek Allah Resulü’ne davet etti. Ve bu aşk yumağı genç sahabi, samimiyetinin neticesin­de öyle muvaffak oldu ki; bir yıl sonunda Mekke’ye döneceği za­man, üç aile dışında bütün Arap kabileleri İslam’ı kabul etmişlerdi.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 319 /323

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

 

Devam edecek