‘Bilgisizlerle sohbet ediyorsun iyi etmiyorsun’

Ey evlat! Ciddî sayılanı, oyuncakla bir etme. Her şeyin değerini bil. Kalbini, halktan gelecek imkânlara bağladıkça Hak'la bir edemezsin.

<‘Bilgisizlerle sohbet ediyorsun iyi etmiyorsun’

Ey evlat! Ciddî sayılanı, oyuncakla bir etme. Her şeyin değerini bil. Kalbini, halktan gelecek imkânlara bağladıkça Hak'la bir edemezsin.
 
Sebepleri görerek onları yaratanı umuyorsun. İç âlemde, dış âlem nasıl birleştirilir? Aklın her şeye ermez. Hakk'ın katında olanla halkın elindeki bir tutulur mu? Yaratanı görmeden yaratılmışla uğraşan ne kadar cahildir, bilemezsin.
 
Birinci derecede önem verilmesi gerekeni bırakıp ikinci derecede olanı almak cahilliktir. Baki, devamlı şeyi unutup fani ve geçici işle olmak akılsızlıktan başka ne ile anlatılır?
 
Ey evlat! Bilgisizlerle sohbet ediyorsun; iyi etmiyorsun. Onların hali seni de sarar, onlara uyarsan kurtulman kolay olmaz. Ahmakla oturan, ahmak olur. Allah'ın varlığına, birliğine iyi inanan kimselerle ol. Bilen ve bildiği ile iş tutanları ara.
 
İman sahibi, nefsine uymazsa ne kadar güzel olur. Kötü olmayan, şahsî arzusu ile başa çıkan adam, ne kadar kuvvetlidir. Nefsin kötülüğünü sezer. Ona göre nefsini terbiye etmeye koyulur.
 
Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar: "İman sahibi, yüzden sevinçli görünür, ama içi yanar."
 
İman sahibi, kalbindeki hüznü yüzünün şenliği ile örter. Bunu ancak iman sahibi yapar. İmanı kuvvetlendikçe, nefsine daha çok hâkim olur. İçinden çok düşünür; tefekkür âlemine dalar. Çok ağlar, az güler. Peygamber Efendimiz, bunu da anlatırken buyururlar ki: "İman sahibi, Mevlâ'sına kavuşuncaya kadar rahata eremez."
 
İmanlı kişi, çalışır, kazanır, ama içten Mevlâ ile olur. Zahirde kullarla, ev halkı ile olur; ama iç âlemi Rabbine dönmüştür. İç âlemi o kadar zengindir ki, bunu kimse bilemez.
 
O da bu sırrını kimseye demez. Ne hanımı ne çocukları ne komşusu ne de halktan biri bilir. Onun iç âleminin zenginliğini, Peygamber Efendimizin şu yüce kelâmı bildirir: "İşlerinizi gizli tutarak yürütmeye gayret ediniz."
 
Her iman sahibi bunu yapmaya alışmak zorundadır. Sonra kendisi pişman olur. Aksi halde dilinden bir söz zuhur ederse, hemen başka lâfla kapatmalıdır. Söylediğine pişman olmalı ve Allah'tan af dilemeli...
Dünyanın dönüşü ve her şeyin hareketi bir disiplin ve korkunun eseridir. Eğer bir şeyden korkmuyorsan onu bilmiyorsun demektir.
 
Korku ilmin ta kendisidir. Korkmayan bilgi sahibi değildir. Korkan, korktuğu şeyin âlimidir. Allah korkusu olmayan için ne burada ne de ötede selâmet vardır.
 
İnsan, Allah'ı bildikçe korkar. Bilmemişse neden korkar? Bunu bizlere anlatmak için, Allah-u Teâlâ şöyle ferman buyurdu: "Allah'tan ancak bilgi sahibi kulları korkar." (Fatır, 28).
 
Allah'tan korkanlar bilgi sahibidir. Ve bildiklerini tatbik sahasına koyanlardır. Bilirler; bildikleri ile amel ederler, ayrıca bilmeyenlere de öğretirler.
 
Bunlar, yaptıklarına bir karşılık da istemezler; yalnız Allah'ı ve O'nun yakınlığını talep ederler. O'nun sevgisini isterler. O'ndan uzak kalmayı ve aralarına kara perdenin girmesini arzu etmezler.
 
Onlar ne dünyayı ister ne de öbür âlemi; hiçbir kapının da üzerlerine kapanmasını talep etmezler. İsterler ki, kendileri için olsun; dünya ve âhiret kendilerine kalsın.
 
Dünya, onlaradır. Âhiret, onlaradır. Aziz ve Celil olan Hak da onlara kalmıştır. Onlar, iman sahibidir. O'nu iyi bilir ve çok çekinirler. Hak uğruna mahzundurlar.
 
İnsan vardır ki, dış göze göre görünmeyen, kalp gözüne göre hazır ve nazır olandan korkar. Nasıl korkmazlar ki, O diriltir ve öldürür. Aziz eder, zelil eder. O, her an bir şan alır. İsterse kabul eder; dilerse reddeder. Yakın eden O'dur. Uzak eden yine O'dur.
 
"Yaptığından O'na kimse soru soramaz. Ama O'ndan gayri olanlar hep sorguya tabi tutulacaklardır." (Enbiya, 23).
 
Allah'ım, bize yakınlığını ver. "Dünya ve âhirette güzellik ihsan buyur. Bizleri ateşe atmaktan sakla..." (Bakara, 201) Amin! (Abdülkadir Geylani Hazretleri, Fethur'r Rabbani eserinden) H: Akın Aydın