‘Basiretli kimse dünyadan yüz çevirir’

"Dünya ancak kör (kalpli) olanların görme sınırının son noktasıdır, dünyanın ötesinde ne olduğunu görmez. İnsan basiretiyle dünyayı deler geçer ve (esas) dünyanın öteki dünya olduğunu bilir. Bu yüzden basiretli kimse dünyadan yüz çevirir, kör ise ona yönelir. Basiretli kimse ondan azık toplar, kör ise onun için azık biriktirir"

<‘Basiretli kimse dünyadan yüz çevirir’

Hz. Ali Efendimiz, bu hutbesinde insanlara öğüt vermekte ve dünyadan sakındırmaktadır:

"Verdiği ve aldığı şeylere, nimetlerine ve imtihanlarına hamd ederiz. O, her şeyin gizlisini bilir ve her sır O'nun nezdinde aşikârdır. Göğüslerin gizlediğini, kem gözlerin sakladığını bilir. Kalbin lisanla, batının zahirle uyumlu olduğu bir tanıklıkla şahadet ederiz ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur, Muhammed O'nun seçkini ve gönderdiğidir.

Allah'a yemin olsun, bu gayet ciddidir, şaka değildir, haktır, yalan değildir. Ölümü diyorum ben, işte ölüm meleği herkese sesini duyurdu, yolcuları süratle çağırdı. Bunun için sakın insanların çokluğu seni aldatmasın. Senden önce dünyaya dalıp ölümün gelmeyeceğini sanarak mal yığan, malının tükenmesinden korkan ve cezalandırılmayacağını zannedenlere ölümün nasıl gelip çattığını, memleketinden nasıl ayırdığını ve güvenli verinden nasıl da koparıp aldığını, onları tabuta koyduğunu, insanların onu elden ele taşıdığını, omuzlarına alarak parmak uçlarında tuttuklarını görmüşsündür.

Evet, uzun emellere kapılanları, sapasağlam evler inşa edenleri, çokça mal yığanları görmediniz mi? Evleri nasıl kabirlere dönmüş, yığdıkları hep boşa gitmiş, mallan vârislere intikal etmiş, eşleri başkalarına kalmış; ne iyiliklerini arttırabilir ve ne de günahlarından tövbe edebilirler.

Kim takva elbisesini giyerse, hayırda başkalarını geçmiş ve amelleri kurtuluşuna neden olmuştur. Takvadan elde ettiğiniz hayrı ganimet bilin. Cennet girmek için ona yakı-şan amellerde bulununuz.; çünkü, dünya sizin için ebedi bir karargâh olarak yaratılmamıştır. Aksine, ebedi yurda amellerle azık hazırlamak için geçiş yeri olarak yaratılmış-tır. Ahirete azık hazırlamak için acele ediniz. Ayrılmak için atları eyerleyiniz."

Bu hutbede ise Allah'ın azametini beyan etmektedir:

"Dünya ve ahiret, bütün yönleriyle Allah'a boyun eğmişlerdir. Gökler ve yerler bütün anahtarlarını O'na teslim etmişlerdir. Yemyeşil ağaçlar, sabah akşam O'na secde ederler; o yemyeşil ağaçların budanmış dallarından O'nun emriyle ateş yakılır, meyve ağaçları O'nun emriyle olgunlaşmış ve yenilecek meyveler verirler.

Allah'ın Kitabı; aranızda dili durmayan bir hatip, temelleri yıkılmaz bir bina, mensuplarının yenilemeyeceği bir azizdir.

Allah Muhammed'i (s.a.a.), Peygamberlerin gönderilmediği bir dönemde ve farklı söylemlerin çatıştığı bir zamanda göndermiştir. Kendisini peygamberlerin peşinden gön-dermiş ve onunla vahyini sona erdirmiştir. Resul de O'ndan yüz çevirenlerle ve O'na ortak koşanlarla Allah yolunda cihad etmiştir.

Dünya ancak kör (kalpli) olanların görme sınırının son noktasıdır, dünyanın ötesinde ne olduğunu görmez. İnsan basiretiyle dünyayı deler geçer ve (esas) dünyanın öteki dünya olduğunu bilir. Bu yüzden basiretli kimse dünyadan yüz çevirir, kör ise ona yönelir. Basiretli kimse ondan azık toplar, kör ise onun için azık biriktirir.

Biliniz ki, dünyada olan her şeyin sahibi ondan doyar, bıkar. Ancak hayat öyle değildir; zira ölümde huzur bulamaz. İşte bu, ölü kalpleri diriltecek, kör gözlere basiret verecek, sağır kulakları işittirecek, susuzları kandıracak bir hikmet mesabesindedir. Bütün zenginlikler ve selamet bundadır.

Siz, Allah'ın Kitabıyla gerçekleri görüyor, hakikatleri söylüyor ve hakkı işitiyorsunuz. Kur'an'ın ayetlerinden bazıları diğerlerini destekler ve birbirlerine şahitlik eder. Onda Allah hakkında çelişki yoktur, dostunu da Allah'a muhalefet ettirmez.

Siz kinleriniz üzerinde bir- birinizle ittifak ettiniz, dostluklarınız tezekler arasında biten bitki gibidir, emel sevgisinde birleştiniz, mal kazanmada birbirinize düşman oldunuz. Şeytan yollarınızı şaşırtmış, aldanış sizi helak etmiştir. Allah benim ve sizin yardımcınız olsun." (Nehcü'l-Belağa'dan...)