BANA NE SANA NE.....

Büyük manâ insanı Nasreddin Hoca'nın hikmet dolu nüktelerden biridir bu kısa ve öz cevap.

<BANA NE SANA NE.....

Hocanın her sözü bu paha biçilmez değerdedir.

Meşhur olsun diye nice -ahlakî sorun barındıran- nükte; hoca bir gün… diye dolaşır dillerde.

Yunus'un çağdaşıdır, ama Timur ile arasında bir asırdan fazla zaman vardır.

Buna rağmen "Timur bir gün hocaya" diye başlayan yığınla fıkra var. 

(Nasreddin Hoca; 1208-1284; Timur; 1336-1405).

Bir akademisyen, Nasreddin Hoca'nın nüktelerinin tasavvufî yönünü inceleyen -mini- bir çalışma yapmıştı. 

Pür-telaş yanına yaklaşan birinin; "Hocam! Gördün mü, az önce buradan bir tepsi baklava geçti" sözüne; "bana ne" cevabı, adamın; "aman hocam, baklava sizin eve gitti" sözüne de; "sana ne" demesi, kontrolden çıkmış gündelik olaylar karşısında rehber edinmemiz gereken kısa ve öz ama her şeyi özetleyen bir nüktedir. 

(Nükte: İnce bir anlam taşıyan, düşündürücü ve tebessüm ettirici söz).

Ama biz, "sayılı" nefesimizin belki de yüzde 60-70'ini "bana ne-sana ne" deyip susacağımız/susturacağımız şeyler için harcıyoruz ömür boyu, yazık.

Ya "kussas/kıssacı" ya "kuddas/kudsiyetçi" oluruz da, dinlemesine ve/veya anlatmasına bayıldığımız kıssalardan ibret/ders almayı hiç düşünmeyiz.

Kıssa; bir eğitim/terbiye metodudur fil-hakika.  

Kur'an'da Yüce Allah; "Onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır"(12/111) buyurur.

* * *

İmam Ali'yi vuran herif-i nâşerif (yani şerefsiz), Hazret-i İmâm'ı yakînen tanıyan biridir. Hazret-i İmam bir gün ona "Sen beni öldüreceksin" demiş. O da: 

-Yâ İmâm, mâdem ki senin şehâdetin benim elimden, öyleyse sen hemen beni öldür, ben de böyle bir suçu irtikâb etmiş olmayayım.

İmam Ali:

-Cezâ suç işlendikten sonra terettüb eder, suç işlenmeden cezâ olmaz, ben seni öldürürsem zâlim olurum.

Var mı bu ölçü sende? Var.

Bana ne, bende yok.

Sende de mi yok? 

Sana ne İmam Ali'nin çağlar üstü bu imanî duruşundan?

Yoksa, mide gurultusuna gök gürültüsü diyenlerden misin sen?

* * *

İmam Ali Efendimiz, namaz kıldırmak için mihrâba geçeceği zaman bazen yüzü sapsarı olur, bazen bembeyaz olur, bazen kıpkırmızı olurmuş. Sebebini sormuşlar. "Huzûrullaha çıkıyoruz" diye cevap vermiş.

Ben böyle bir hâli yaşayamıyorum namazda, ya sen?

Yaşıyorsun. Bana ne?

Yaşamıyorsun. Sana ne İmam Ali'nin bu yaşadığı hâlden?

Yoksa sen, "seksen günlük devr-i alem'i" bir rekatta tamamlayanlardan mısın?

İyi de hocam, kıssa dinlemek çok hoş ama.

* * *

Allah'ın arslanı İmam Ali (as) savaşta bir kişiyi alt edip öldüreceği esnada o kişi Hz. Ali'nin mübarek yüzüne tükürür. Hz. Ali kılıcını yere atar, onu öldürmekten vazgeçer. 

Adam:

-Ey Ali! Niye beni öldürmekten vazgeçtin?

Hz. Ali buyurdular:

– Ben kılıcı Allah rızası için vururum. Ben Allah'ın arslanıyım, nefsimin değil. Yüzüme tükürünce nefsime ağır geldi. Benim huyum değişti. Yapacağım savaşın yarısı Allah rızası için, yarısı da öfkelendiğim ve senden intikam almak için olacaktı. Hâlbuki Allah'a ait işlerde ortaklık uygun değildir.

O mübarek yüz, putlara hiç sürülmediği için "kerremellahu vecheh/Allah yüzünü şerefli kıldı" diye anılır.

Eminim sende de var bu tefrik/ayrıştırma melekesi. Rahmanî işlerine asla ve kat'a nefsinden pay katmazsın!

Bana ne? Bende yok çünkü.

Sende de mi yok? Sana ne öyleyse İmam Ali'den bu ölçüyü alan kişinin yüceliğinden?

* * *

Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s), İbn-i Mülcem'in elinden bir kılıç darbesi aldıktan sonra, darbenin şiddetinden dolayı bir müddet bayıldı. Ayıldıktan sonra İmam Hasan (a.s) bir kapta babasına süt getirdi. İmam Ali (a.s) sütten biraz içtikten sonra geri kalanı İmam Hasan'a vererek şöyle buyurdu: "Bu sütü esirinize (yani İbn-i Mülcem'e) verin."

Daha sonra buyurdular ki: "Oğlum! Sana olan hakkım hürmetine yenilecek ve içeceklerin en iyisinden ona da verin. Ben ölünceye kadar ona karşı iyi davranın. Yediğiniz şeylerden ona yedirin, içtiğiniz şeylerden de ona içirin."

Daha sonra Hz. Ali (a.s)'ın verdiği sütü İbn-i Mülcem'e götürdüler ve o (lanetli) de onu alıp içti.

Eminim sen de öylesin, canına kastedene sütünden ikram edersin!

Bana ne, ben değilim?

Değil misin sen de?

Yoksa sen sana kaş çatana kadana mısın? 

Sana ne İmam Ali'nin bu hâlinden.

* * *

Hayatları nice ibretlik misallerle dolu Ehl-i Beyt fertlerinin kıssalarını anlatmak/okumak değildir maharet, maharet o kıssaların hayatımızda kendine yer bulmasıdır.

Ne mutlu bunu başaranlara…