İnsan manada yolculuğa çıkar. Madden de çıkarsın. Madden buradan diyelim Ankara'ya otobüsle giderken sağı solu görüyor musun? Görüyorsun. Seyrediyor musun? Ediyorsun
18-09-2024İnsan manada yolculuğa çıkar. Madden de çıkarsın. Madden buradan diyelim Ankara'ya otobüsle giderken sağı solu görüyor musun? Görüyorsun. Seyrediyor musun? Ediyorsun.
Uçakla giderken sağı solu görüyor musun semadan? Görüyorsun. Uçakla seyrediyor musun? Ediyorsun. Eline bir şey geçiyor mu? Yok! Sade görüp geçiyorsun.
Maneviyatta da iş böyledir. Yani rüyanda gördün bir yolcu gelip gidiyorsun oğlum. Senin elinde hiçbir şey kalmaz. Elinde kalacak olan Allah'a sevgindir.
Fahri Kâinat Efendimiz'e (s.a.a.) olan sadakatin bağlılığındır. Ehl-i Beyt'in yolunda gitmendir. Bakın Cenâb-ı Hak ne buyuruyor esteuzü billah:
Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamberine salât okurlar. Selam okurlar."
Kim okuyor? Allah ve melekleri...
Ey iman edenler! Siz de Allah ve melekleri gibi salât u selam okuyun."
Kime? Hz. Muhammed Musatafa'ya.
Yani, Aleyhisselam Efendimiz o kadar yüce bir varlık ki, Allah, onu methu sena ediyor. Salât selam okuyor ona. Kiminle? Yarattığı meleklerle.
Demek ki, bir mümin salât-u selam getirmekle ne yapmış oluyor? Allah'ın yaptığını, meleklerin yaptığını…
Şimdi bu kadar Peygamber'e (s.a.a.) Allah ve melekleriyle birlikte yakın olan insanı, o Peygamber unutur mu?
Benim hatırıma şu anda geldi ama ismini unuttum. Sahabilerden bir tanesinin evine giderler, yerler içerler. O da işte malumunuz, su döker ellerini yıkarlar. Getirir bir havlu, peşkir neyse, o sahabeler de ona, elini sürerler, temizlerler.
Bunun üzerine o sahabe de gidiyor, yanan ateş içerisine bu havluyu atıyor. Veya peşkiri. Bizde biliyorsunuz eskiden peşkir derlerdi. Peşkiri gidiyor atıyor.
Gidiyor attıktan sonra da alıyor. Allah Allah! Sahabe soruyor: "Ya bunun hikmeti ne, yanmıyor."
"Cenâb-ı Peygamber Efendimiz (s.a.a.) bana misafir olmuştu. Ben, bu havluyu O'na verdim. Bu peşkiri O'na verdim. Mübarek dudağına onu sürdü. Şimdi ona hürmeten ateş onu yakmıyor."
Şimdi düşünebiliyor musun? Peygambere hürmeten peşkiri, havluyu yakmayan ateş, gönlünü peygambere, onun muhabbetine onun, Ehl-i Beyt'ine hasretmiş ümmetini o ateş yakabilir mi?
Yani, çok enteresan bir şey değil mi bu? Mümkün değil. Onun için hem dünyamızın hem de ahiretimizin kurtuluş kapısı, Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz'den (s.a.a.) geçiyor.
Bunu çok iyi görmemiz lazım. O bakımdan bol bol her gün kalktığınız zaman salât-u selam getirin. Mesela, elinizi yüzünüzü yıkamaya gidiyorsunuz;
"Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âl-i Muhammed."
"Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âl-i Muhammed."
Hiç zor bir şey değil. Dilinizi alıştıracaksınız ve bunu kalbinize yerleştireceksiniz. O kalbe intikal ettikten sonra istesen de unutamazsın onu.
Bir sohbette zikirden bahsettik. Dedik ki, insan, Allah'ı zikrederek öyle bir hal alır ki, kalbinden bir pencere açılır. Bir daha da Allah'ı unutmaz.
Aynen peygamber muhabbeti de böyledir. Ama nasıl gittin oraya? Hem Allah dedin. La ilahe illallah, dedin. Kur'ân okudun. Hiç onu unutmadın.
Peki, senin unutmadığın Allah, seni unutur mu? Ha! Söyle bakayım. Unutmaz.
E? Muhammedi (s.a.v.) seni unutur mu? Onu, sen salât-u selamla zikret. Bu sefer senin kalbin Allah ve Resulünün (s.a.a.) sarayı olur.
O kalbe sahip insan o kadar şereflidir ki, Allah bu mevkie, bu rütbeye yücelen kullarından bizleri eylesin.
Yani, asıl kazanç da budur. Bu hale erdiğimiz zaman mesele tamamdır. Bak bir hadis-i şeriflerinde Cenâb-ı Peygamber Efendimiz (s.a.a.) buyuruyor ki:
"Cuma günü ümmetim bana yüz defa salât-u selam okursa, yüz melek gelir onun günahlarını mağfiret eder. Allah mağfiret eder. Onlarda silerler. Bir hafta boyunca da ona dua ederler."
Şimdi sen bana bu kadar karlı bir iş göster. Yok değil mi? Şimdi tabi sadece Cuma günüde olmasın sade Cuma'sından bahsettik işin.
Bunun Pazartesi'si, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar hepsi Allah'ın indinde makbul günlerdir ve her an Allah'ı zikirle birlikte Allah'ın sevgilisi Fahr-i Âlem Efendimizi (s.a.a.) salât ve selam ile anmalıyız.
Nedir bu?
"Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed" diyerek. "Al-i Muhammed" diyerek de Ehl-i Beyt.
Bak! Tahiyyatta Ehl-i Beyt var. Salli, Barikte Ehl-i Beyt var.
"Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm, inneke hâmîdün mecîd."
Hepsini devreye koydu.
"Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âl-i İbrâhîm inneke hamîdün mecîd."
Hem Ehl-i Beyt'i, Hz. İbrahim'e kadar giden bütün sülalesi. Allah şefaatlerinden ayırmasın ve asıl ip de bu. Değil mi? Allah'ın ipine işte bunlara sarılacaksın. Sarıldın mı korkma!" (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)