Atatürk’ün Peygamberimiz hakkındaki sözleri.....

Bütün dünya Müslümanları, Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmelidir...

<Atatürk’ün Peygamberimiz hakkındaki sözleri.....

Ölümüne yakın bir zamanda, ölümünden 15 gün kadar önceki bir zamanda Peygamberimiz hakkında şu veciz sözü söylemiştir:
 
"Bütün dünya Müslümanları, Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli; zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler."
 
Peygamberimizi en önde gören bir liderdir Atatürk
 
"Hz. Muhammed (s.a.a.v.) Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir. Fakat sonsuza kadar O ölümsüzdür." 
 
Mustafa Kemal, Filibeli Ahmet Hilmi'nin, müsteşrik Dr. Dozy ve benzeri Batılıların İslamî mukaddesatı tahkir edici, gerçekleri saptıranlara cevap niteliğindeki "Tarih-i İslam" eserini okumuştur.
 
Bu eserde, birinci cildin 128. sayfasında geçen, "Kavm-i Arab'da fazilet-i hakikiyeyi ibda eden, ahlakı icad eyleyen din-i İslam ve tabir-i aherle Zat-ı Al-i Nebevi'dir" cümlesinin altını çizmiştir.
 
Altı çizilen cümleler arasında aynı eserin 129. sayfasında geçen "Kabul olunur ki, İslam demek Muhammed demektir" cümlesi de vardır.
 
Saltanatın kaldırılması konusunda yapılan oturumda şu konuşmayla İslam dinini, Hz. Peygamberi anlatan O'dur:
 
"... Allah, insanları yarattığı andan Cenab-ı Peygamberin ölümüne kadar onları aydınlatmak, doğru yolu göstermek ve geliştirmek için aracılarla onlarla ilgilenmiştir.
 
Onlara Hazret-i Adem aleyhisselâmdan başlamak üzere sayıları bilinen ve bilinmeyen sınırsız peygamberler ve elçiler göndermiştir.
 
Son peygamber olan Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem 1341 sene evvel Rumi Nisan içinde, Rebiyülevvel ayının 12. Pazartesi günü sabaha doğru tan yeri ağarır iken doğdu.
 
Çocukluk ve gençlik günlerini geçirdi fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nurlu, sözü ruhani, konuşması ve cevapları güzel, doğruyu ayırt etmede ve görüşlerinde benzersiz, sözüne güvenilir ve yumuşaklık ve iyilikseverlikte herkesten üstün olan Muhammed Mustafa önce özel nitelikleri ve gelişmişliğiyle kabilesi içinde Muhammedü'l-Emin (güvenilir) oldu. Kavminin sevgisine, saygısına, güvenine erişti... 40 yaşında peygamberlik geldi.
 
Fahri Âlem, sonsuz tehlikeler içinde, sayısız zahmet ve zorluklar karşısında 23 sene çalıştı ve İslam dininin kurulması ile ilgili peygamberlik görevini başarıyla yerine getirdikten sonra öldü." 
 
Atatürk, Bedir Savaşı'nı özellikle çokça anlatırdı


 
"Dinî tarihimizi ve bilhassa Peygamberimizi, savaşlarını tarih kitaplarından çokça okur ve hayranlığını sıkça dile getirirdi, hele hele Bedir Savaşı'nı hep hayranlıkla anlatırdı. 'En büyük bir zaferdir' derdi.
 
Yine, 1930 yıllarında İslam düşmanı bir şarkiyatçının, Hz. Muhammed hakkında yazdığı bir kitabı tercüme eden bir yazar, eserini Atatürk'e takdim eder.
 
Atatürk kitabı inceledikten sonra tarihçi Prof. Dr. Şemsettin Günaltay'ı çağırtır ve kitap hakkında fikrini sorar.
 
Günaltay'ın cevabı, "Ele alınacak bir şey değil, bir facia olur, Paşam" şeklindedir.
 
Atatürk, Günaltay'ın sözünü bitirmesini beklemeden yerinden fırlar ve yanında bulunan Başvekil İsmet Paşa'ya dönerek;
 
"Bu paçavrayı toplatın ve tercümeyi yapanı da devlet hizmetinde kullanılmamak üzere hükûmet kapısından uzaklaştırın" dedi. 
 
"Hz. Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş, sönük bir derviş gibi tanıttırma gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, O'nun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır...
 
Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesi'nde en büyük bir komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?"
 
Bu hadisenin devamı da şöyledir: "Daha sonra önündeki kâğıda Uhud Muharebesi'nin planını çizdi. Her iki tarafın kuvvet ve durumlarını, alınan tedbirleri, Peygamber'in savaştan önceki ve sonraki kararlarını izah etti. Sonra Başbakan'a hitaben;
 
'O zaman orada siz komutan olsaydınız; bundan başka mı hareket ederdiniz?' diyerek alınan tedbirlerin isabetini o büyük askere de onaylattırdı.

Şöyle dedi: Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askerî dehası kadar siyasî görüşleriyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih tartışmalarımıza katılamazlar.

Muhammed (s.a.v) bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi." (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri)