Atatürk’ün mandacılara bakışı.....

'Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar'

<Atatürk’ün mandacılara bakışı.....

"Atatürk'ün Yaveri Mazhar Müfit Kansu, hatıratında Sivas Kongresi'nde en önemli başlığın manda konusu olduğunu, henüz Erzurum'dan ayrılmadan konuştuklarını yazar ve Mustafa Kemal'in görüşünü aktarır:

"Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar." 

Sivas Kongresi'nde konu tartışılana kadar üç aşamadan bahseder Kansu:

"Birinci safha: Bekir Sami Bey'in (o zaman Beyrut vali-i sabıkı, bilahare milletvekili ve Hariciye Vekili) Amasya'dan gönderdiği telgraflarla kendisine Mustafa Kemal Paşa tarafından verilen cevaplar.

İkinci safha: İstanbul'daki durum ve Halide Edip Hanım'ın mektubu, partilerin ve rical-i siyasîye-i Osmaniye'nin teşebbüs ve kararları.

Üçüncü safha: Mustafa Kemal Paşa'nın, Rauf Bey ve arkadaşları ile kongrenin ve Heyet-i Temsiliye'nin ilk gününden bu ana kadar olan durumu, düşünceleri ve mukabil hareket tavrı." 

Yani Bekir Sami Bey, Amerikan mandasını istemiş hatta bu uğurda Sivas Kongresi'nde Mustafa Kemal Paşa'nın başkan seçilmesine engel olmaya çalışmış, İstanbul'dan gelen haberlerde, Ahmed Rıza Bey, Ahmed İzzet Paşa, Cevat Paşa, Çürüksulu Mahmut Paşa, Reşat Hikmet, Cami (Bozkurt), Reşit Sami Beyler ve Esat Paşa gibi birçok zevatın da Kara Vasıf Bey de dahil olarak Amerikan mandası tarafı olduğu anlaşılmıştı.

Yine Halide Edip İstanbul'un durumunu anlatan 10 Ağustos 1919 tarihli bir mektup gönderir:



"Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

Muhterem efendim, memleketin siyasî vaziyeti en had bir devreye geldi. Kendimize bir istikamet tayini için Türk milletinin zarını atıp müsbet bir vaziyet almak zamanı ise geçmek üzere bulunuyor. Harici vaziyet, İstanbul'da şöyle görünüyor:

Fransa, İtalya, İngiltere; Türkiye'de mandaterlik meselesini Amerika senatosuna resmen teklif etmiş olmakla beraber, bütün kuvvetlerini senatonun kabul etmemesi için sarfediyorlar.

(...) Suriye'de hüsrana uğrayan Fransa, zararını Türkiye'de telafi etmek istiyor. İtalya namuskâr bir emperyalist olduğundan muharebeye ancak Anadolu taksiminde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor.

İngiltere'nin oyunu biraz daha incedir. İngiltere, Türk'ün vahdetini, asrîleşmesini, hakiki bir istiklal almasını, ati için bile olsa istemiyor. Yeni vesait ve fikirle tamamen asrî ve kavi bir Müslüman-Türk hükûmeti başında hilafet de olursa, İngiltere'nin Müslüman esirleri için bir suimisal teşkil eder. Türkiye'yi kül halinde İngiltere alabilse kafasını, kolunu koparır, birkaç senede sadık bir müstemleke haline koyar.

Buna en başta bilhassa (klerikal sınıflar) memleketimizde çoktan taraftardır. Fakat bunu Fransa ile döğüşmeden yapabilmek kabil olamayacağından taraftar olamaz.

Fakat Türkiye'yi vahdet halinde muhafaza zaruri görünürse, yani taksim ancak büyük askerî fedakârlıklarla husule geleceğini anlarsa Latinleri sokmamak için Amerika fikrine zahir ve taraftar olur.

Nitekim İngiliz siyasî adamları arasında zaten bu fikre temayül mevcut. (Morison) gibi meşhur simalar Amerika'nın Türkiye'de umumi manda almasına taraftar oluyorlar.

Diğer bir suret-i hal de, Türkiye'yi Trakya'dan, İzmir'den, Adana'dan belki de Trabzon'dan ve mutlak İstanbul'dan mahrum ettikten sonra, eski kapitülasyonları ve boğulmağa mahkum dahili hududu ile müstakil bırakmak.

Biz, İstanbul'da kendimiz için bütün eski ve yeni Türkiye hudutlarını şamil olmak üzere muvakkat bir Amerika mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz." 

"Millî Mücadele'nin önde gelen isimlerinden Bekir Sami, İsmail Hami, Vasıf, Rafet Beylerle, İsmail Fazıl Paşa (Ali Fuat Cebesoy'un babası) mandayı savunanların başında gelmiştir. 

Kongredeki manda tartışmasından kesitler şöyleydi:

"İlk sözü Vasıf (Kara Vasıf) Bey almıştı. Kürsüye gelerek ko-nuşmaya başladı. Vasıf Bey, uzun beyanatında, mandayı kabulden başka çare olmadığını söyledi.

(...) Sonra İsmail Hami Bey kürsüye geldi. Bu zat da mandaya taraftar, hatta en hararetli taraftar. Manda kabul edilmezse her şeyin başında malen iflas edeceğimizi, varidatımızın masrafımıza gayri kafi olduğunu, velhasıl varlığımızın muhafazası için mandadan başka çare olmadığını, İstanbul'da İzzet Paşa ile diğer rical-i kiramın aynı fikirde olduklarından uzun uzadıya bahsetti.

(.) Azadan Macit Bey de söz aldı. Ve dedi ki: 'Heyet-i umumiyece asıl müzakere edilecek mesele şudur: Bundan sonra biz yalnız yaşayamayacak mıyız? Mutlaka bir devletin mandasına mı muhtacız? Eğer bu ihtiyaçta isek, bu mandayı ne şekilde anlayacağız, mandaterle ne esaslar üzerinde görüşeceğiz; mandater kim olacak? Önce bunları görüşelim.'

Mustafa Kemal Paşa, bu sözler üzerine riyaset mevkiinden söze karıştı ve 'Bu raporda iki nokta-i nazar tezahür ediyor.

Birincisi; devletin dahilî ve haricî istiklalinden vazgeçmemesidir. İkincisi; devlet ve milletin haricin tazyikat-ı musırranesine karşı bir muavenet ve müzaheret ihtiyacında bulunup bulunmamasıdır. Asıl tereddüd-ü mucip nokta budur.

Müsaade buyurulursa bunun teemmülü için teklifi, encümene verelim. Sonra müzakere ederiz. Çünkü dahilî ve haricî istiklalimizi kaybetmek istemiyoruz'dedi.

Fakat Paşa'nın bu sözü biter bitmez hemen Bekir Sami Bey söz aldı: 'Deruhte ettiğimiz vazife çok ağır ve çok mühimdir. Beyhude vakit geçirmeyelim. Beyhude münakaşaya mahal yoktur. Boş geçirecek bir dakikamız yoktur. Muhtıramızı hemen müzakere ile serian bir karar ittihaz edelim' dedi ve ondan sonra İsmail Paşa da, 'Hemen karar verelim. Teklifi encümene havale ile vakit geçirmeyelim' sözleriyle, Paşa'nın teklifini reddettirmek istedi.

İsmail Fazıl Paşa, 'Mandayı mı kabul edeceğiz, istiklali mi? Mesele budur. Ben de Bekir Sami Bey'in fikrine iştirak ediyorum' dedi.

Mandacıların birbirini takip eden bu nutukları, istiklal taraftarlarının canını sıkmağa başladı.

Hoca Raif Efendi, artık tahammül edemeyerek söz istedi. Ve manda aleyhinde söyledi." 

Raif Efendi, Erzurum Delegesi ve Heyet-i Temsiliye üyesi olarak Sivas Kongresi'ne katılmıştı.

Şöyle bir konuşma yapmıştır:

"... Bendeniz de müzakerenin devamı taraftarıyım. Mesela, Vasıf Bey biraderimizin bir teklifi var; bir kere mandanın esas olarak kabul edilip edilmeyeceği taayyün etmelidir. Her şeyden evvel bunu halledelim.

İstiklaliyet ile manda arasında ne fark vardır? Daha doğrusu manda tabirini kullandığımız zaman artık istiklaliyet tabirini kullanmayacaksak, mandayı kabul etmeye burada karar verelim...

Manda tabirini kullanmakla istiklali kullanamayacağımızdan herhalde bu manda tabirini reddetmeliyiz" deyince manda taraftarlarını öfkelendirmiştir." 

Sivas Kongresi'nde, Amerikan mandasını reddedenlerin başında ise bir din adamı, Hoca Raif Efendi'nin gelmesi, esasen Mustafa Kemal'in neden din âlimleriyle beraber yola çıktığını da göstermektedir.

Özellikle İstanbul'dan gelen temsilciler manda konusunda ısrar ederken, bunlara dayanamayan Hoca Raif Efendi millî irade ve istiklalden bahsetmiştir.

"Kongrenin hitamı münasebetiyle neşredilen 11 Eylül Perşembe günlü beyannameden başka 12 Eylül Cuma günü de bütünSivas ahalisinin davetiyle açık bir celse yapıldı. Bu açık celse, büyük millî ve vatanî tezahürata vesile oldu. Muhtelif nutuklar irad edildi, temenniler yapıldı ve kongrenin seçtiği Heyet-i Tem- siliye ve Mustafa Kemal Paşa tebrik edildi.

Sivas Kongresi'nde Heyet-i Temsileye'ye; Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf, Bekir Sami, Hoca Raif, Şeyh Fevzi, Mazhar Müfit, Hakkı Behiç, Hüsrev Sami, Kara Vasıf, Ömer Muhtar ve Niğdeli Mustafa Bey'ler seçildiler." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk sh: 395)