ATATÜRK’ÜN CENAZE NAMAZI. (Prof.Dr.Haydar Baş’ın kaleminden).....

Vefatının arkasından cenaze namazının bir camiye götürülmeden kılınıp kılınamayacağı konusu gündeme gelmiştir.

<ATATÜRK’ÜN CENAZE NAMAZI. (Prof.Dr.Haydar Baş’ın kaleminden).....

8 Kasım 1938 günü saat 18:00'dan sonraki gelişmeleri Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'tan aynen dinleyelim:
 
"Saat 18:00'dan sonra yanından ayrılıp, günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim. Çok geçmeden fenalaştığı telefonla bildirdiler. (saat 18:55).
 
Telaşla hususi daireye koştum, yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Ali Kılıç duruyordu.
 
Odaya girdiğim zaman Atatürk'ü şu vaziyette gördüm: Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış oturuyor, mütemadiyen dövünerek, 'Allah kahretsin' diye söyleniyordu. Ara sıra da hizmetçilerin tuttuğu tasa koyu kahverengi (pıhtılaşmış kan) kusuyordu.
 
Nöbetçi doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilaçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar.
 
Bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; her halde iyi göremiyordu ki bana sordu: 'Saat kaç?' '7:00 Efendim.'
 
Aynı suali bir iki defa tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükûnet bulunca yatağa yatırdık, başucuna sokuldum, 'Biraz rahat ettiniz değil mi Efendim?' diye sordum. 'Evet' dedi.
 

 
Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: 'Dilinizi çıkarır mısınız Efendim.' Dilini ancak yarısına kadar çıkardı.
 
Dr. İrdelp tekrar seslendi: 'Lütfen biraz daha uzatınız.' Nafile artık söyleneni anlamıyordu, dilini uzatacağı yerde tekrar çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp'e dikkatle baktı ve 'aleykümesselam' dedi; son sözü bu oldu ve ikinci ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi."
 
Atatürk'ün komaya girmeden evvel söylediği son sözü "aleykümesselam" olmuştur.
 
Bu sözün mahiyeti hakkında, Kur'an-ı Kerim'den istifade edelim.
 
Nahl sûresi 32. ayet şöyledir: "(Onlar, takva sahipleri) meleklerin 'selam sizin üzerinize olsun (selamünaleyküm), yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin' diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir."
 
Cenaze namazının kılınması
 

 
Vefatının arkasından cenaze namazının bir camiye götürülmeden kılınıp kılınamayacağı konusu gündeme gelmiştir.
 
Cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Börekçi, cenaze namazı konusunda, "O'nun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir" demiştir.
 
10 Kasım 1967 tarihli Hürriyet gazetesinde, Fahrettin Altay'ın Atatürk'le ilgili anılarında şunlardan bahseder: "Vefatında ben, ordu komutanıydım. Ankara'dan emir gelmişti. Cenaze alay kumandanlığını bana vermişlerdi. Cemil Cahit Paşa da bana yardım edecekti.
 
Vazifeyi üstüme alınca ilk iş olarak Ankara'yı aradım. 'Cenaze namazı İstanbul'da mı, Ankara'da mı kılınacak?' dedim. Akşama kadar bekledim, cevap yoktu. Merak etmiştim.
 
Bu sefer Mareşal Çakmak'ı aradım ve sordum. Aldığım cevap şöyleydi: 'Yarın Başvekil Celal Bayar İstanbul'a geliyor, onunla konuşursunuz.'
 
Hayret etmiştim. Bir namaz meselesini Başvekil'le konuşmak, İstanbul veya Ankara'da kılınması için Başvekil'in karar vermesine ne lüzum var?
 
Celal Bayar gelmişti. Hükûmet çekiniyordu. Cenaze namazını bir nümayiş haline getirmek istemiyordu.
 
Paşa oturduğu koltuğundan doğruldu. Yaşının çok altında tatlı bir sesle ve temiz Türkçesiyle bana döndü, 'Atatürk' dedi 'Hepimizden çok Allah'ına, Peygamberine inanmış bir insandı.
 
Zamanımızın Müslümanlığının hakiki Müslümanlık olmadığına kani idi. Birçok hurafeler, şekiller ile Müslümanlık aslından uzaklaştırılmış derdi. Bunun ileri görüşlü, aydın, zamanımızın icaplarını bilen din adamlarının yetiştirilmesi ile telafi edileceğine inanırdı. Müslümanlık büyük din derdi.
 
Ancak günümüzün din adamları zamanımızın durumuna adapte olmamış insanlar, onların kabahati yok, eksik ve yanlış yetiştirilmişler. Büyük Türkiye'ye büyük ve değerli din adamları ister, demişti.'
 
Zamanın Diyanet İşleri Reisi Şerafettin Yaltkaya'yı çağırdık ve Dolmabahçe'nin büyük salonunda hem de birkaç kişiyle değil, birkaç saf halinde Paşalar, subaylar, vazifeliler, saray mensubu ve Atatürk'ün yakınlarından birkaç kişi olduğu halde kalabalık bir cenaze namazı kıldık."
 

 
Namazı Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya kıldırmıştır. "Saygı duruşundan sonra bilahare tüm cemaati tabutun arkasına saf saf dizildi ve Hafız Yaşar Okuyan'ın, "Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrı uludur. Tanrı'nın rahmeti üzerinde olsun" diye Davudî sesiyle okumasından sonra cenaze namazı başladı.
 
Hıçkırıklarımız boğazımıza düğümleniyordu ama tutamayanlarınki çın çın ötüyordu. Namazın bitimiyle birden ellerimizin üzerinde yükselen tabutu top arabasına koyuverdik." (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh. 140-143)