Atatürk Kerbela mersiyesini okutuyor.....

İran Şahı Pehlevi, 16.6.1934 tarihinde Atamızı ziyarete gelmişlerdi. İki kardeş milletin devlet reisleri birbirlerini çok sevmişlerdi. Aralarında resmî protokolün haricinde, kardeşçesine bir samimiyet havası esiyordu

<Atatürk Kerbela mersiyesini okutuyor.....

(Mustafa Kemal'in özel hafızı Hafız Kemal Gürses anlatıyor) "İran Şahı Pehlevi, 16.6.1934 tarihinde Atamızı ziyarete gelmişlerdi. İki kardeş milletin devlet reisleri birbirlerini çok sevmişlerdi. Aralarında resmî protokolün haricinde, kardeşçesine bir samimiyet havası esiyordu.

Gazi, 16.6.1934 tarihinde Şah şerefine Beylerbeyi Sarayı'nda bir ziyafet tertip etti. İki yüz kişilik davetli arasında ben de vardım.

Bir yanda Riyaset-i Cumhur orkestra heyeti çalıyordu. Atatürk, Şehinşah Hazretleri ile salonun yüksek bir locasında oturuyorlardı.

Bir aralık seryaver vasıtasıyla beni huzurlarına çağırdılar. Şah hazretlerine, 'Benim hafızımdır' diye takdim ettiler ve yanlarına oturttular. Kemal-i hürmet ve ta'zimle misafir hükümdarın ellerini öptüm.

Ata, 'Şah hazretlerine Kerbela şehadetine ait bir mersiye okuyunuz' dediler.

Emirleri üzerine mersiyeyi Isfahan makamından okudum:

Kurretü'l-ayni habib-i kibriyasın ya Hüseyin

Nur-u çeşm-i şah-ı merdan Mürteza'sın ya Hüseyin

Hem ciğer pare-i Zehra Fâtıma hayrünnisa

Ehl-i Beyt-i mücteba âl-i abasın ya Hüseyin

Sana gülle dokunan mü'min eder mi mağfiret

Gonca-i gülşen sarayı Mustafa'sın ya Hüseyin

Ehl-i mahşer dest-i Hayder'den içerken Kevser'i

Sen susuzlukla şehid-i Kerbela'sın ya Hüseyin.'

Beyitleri okurken Şah hazretleri dinî bir vecd içinde sağ elini göğsüne koymuş olduğu halde dinliyordu. Gözlerinin yaşardığına da şahit oldum.

Mersiye bitince Atatürk, 'Nasıl efendim?' diye sordular. 'Güzel okuyor mu benim hafızım?'

Pehlevi hazretleri kendilerine has o Azeri şivesiyle, 'Hub hub... Teşekkür ederim' diye mukabelede bulundular.

Biraz istirahat ettikten sonra, bir de Farisî ayini okumaklığımı emir buyurdular. Farsça hüzzam ayinini okudum.

Şah hazretleri fevkalade mütehassis oldular ve elimi sıkarak beni tebrik ettiler.

Sonra Atam, misafirine dönerek, 'Bir de bizim Türkçe Mevlid'imiz vardır. Dinlemek arzu eder misiniz?' dediler.

Şah'ın gösterdiği arzu üzerine Mi'rac Bahri'ni bilhassa Isfahan makamından okudum:

'Söyleşirken Cebrail ile kelam

Geldi Refref önüne verdi selam...'

Mi'rac Bahri bitince Şehinşah hazretleri, 'İlk defa Türkçe Kur'an dinliyorum. Çok hoşuma gitti. Hafızınızı, müsaade ederseniz, İran'a bekliyorum' dediler.
Atatürk de vaad ettiler.

O gece Şah hazretlerinin gösterdiği ilgi üzerine Mevlid şairi Süleyman Çelebi hakkında kendilerine malumat verdiler.

Orkestra terennüme başlarken ellerini öperek yanlarından ayrıldım.

Atatürk sabaha karşı Şah hazretlerine veda ederek maiyeti ile Dolmabahçe Sarayı'na döndüler."

Mahmut Bey, Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde geçen şöyle bir olayı aktarır:

"Atatürk, yaveri gibi adeta yanından hiç ayırmadığı Hafız Yaşar'a, 'Sen neredesin be adam! Hafız nerede diye, ne zaman sorsam seni bulamazlar hasta, derler. Ama yalan, sen hasta numarası yapıyorsun, senin bir şeyin yok' sözleriyle çıkışır.

Hafız, Atatürk'e cevap verecek gibi olursa da Atatürk, 'Yeter, fazla konuşma bir iskemle al, masanın sonundaki köşeye otur. Uşşak makamında Kur'an oku' der.

Atatürk, Kur'an okunmasını, dinlemesini hele iyi okunursa çok beğenirdi.

Hafız, 'Hangi sûreyi okumamı emredersiniz' diye sorduğunda, Atatürk, 'Ne istersen onu oku' karşılığını verir.

Hafız okurken, Atatürk Hicaz makamına geçmesini emreder fakat bir süre bocalayan Hafız beklenen geçişi yapamaz.

Bunun üzerine Atatürk, Mahmut Bey'e dönerek, 'Kur'an okur musunuz?' diye sorar.

Mahmut Bey, 'okurum' cevabını verince Atatürk de okumasını ister.

Mahmut Bey ezbere iyi bildiği bir sûreyi okumaya başlar. Atatürk ondan Hicaz makamına geçmesini ister. Hüzzam makamında okumakta olan Mahmut Bey, musikî tecrübesine dayanarak duraksamadan Hicaz makamına geçiş yapar.

Bir süre sonra Hafız Yaşar'a çıkışarak, 'Buraya bak! Sana Kur'an oku, dedim. Hangi süre diye, sordun.

Bu şarkı değil ki beğendiğimizi okuyalım. Allah'ın kelamı, ne diye soruyorsun- nereden istersen oradan oku. Sonra Hicaz makamına geç dedim. Makamı bulmak için Kur'an'ın azametini ve zevkini berbat ettin' der."
 
Siz hangi dinsizlikten bahsediyorsunuz? Kur'an okutmaktan, dinlemekten bu kadar zevk alan ve doğru okunduğunu takip eden, ona gereken manevî değeri veren bir insan...

Karşınızda, birçok hafızdan daha iyi Kur'an okuyan ve mealini de bilen dindar bir Mustafa Kemal var.

O'nun Kur'an-ı Kerim dinlerken gözlerinden yaşlar akıtmasını, savaş günlerinde dahi hafızları yanında bulundurarak Kur'an okutmasını hangi kafirlikle izah edersiniz?" ."   (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 563-583)