‘Arapça sürelerin aslı okunsun Türkçesi de halka öğretilsin’

İbadette de Türkçe ayetlerin mealinin bilerek yapılmasının önünü açmış ancak Arapça’daki manevî haz duyulmuyor gerekçesi ile tekrar Arapça okunmasını istemiş, ibadet diline karışmamıştır

<‘Arapça sürelerin aslı okunsun Türkçesi de halka öğretilsin’

Atatürk'ün Arapça olan Kur'an'ı Türkçe yazdırması O'nun için "kafirdir" diyenlerin dayanak noktalarından biridir.

İbadette de Türkçe ayetlerin mealinin bilerek yapılmasının önünü açmış ancak Arapça'daki manevî haz duyulmuyor gerekçesi ile tekrar Arapça okunmasını istemiş, ibadet diline karışmamıştır.

Bu iki gelişme O'nun dinsizliğini göstermez. Tam tersine İslam dininin cahil halk tarafından daha güzel anlaşılmasına bir vesile olarak denenmiştir.

Yoksa O'nun, İslam dinini değiştirmek gibi bir derdi olmadığı gibi asıl mücadelesi din yobazları ve cahil hocalardır.

On beş yıl yanından ayrılmadan hizmet eden Hafız Yaşar da, Türkçe Kur'an konusunda, "Arapça sürelerin aslı okunsun, Türkçesi de halka öğretilsin" şeklinde yapılmak isteneni özetlemektedir.

Bakınız, İslam dininin kullanılması hakkında Mustafa Kemal neler diyor: "Hz. Peygamber, hayatta olduğu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi.

Gerek Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, gerek dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız, görürsünüz ki; gerek Peygamberin gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askerî, idarî, malî sorunlarıdır.

İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri genişlemeye başlayınca, Cenab-ı Peygamberin ve dört halifenin hutbeyi bizzat kendilerinin her yerde söylemelerine imkan kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdi. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişilerdi.

Bu şeklin devam edebilmesi için bir şart lazımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması.

(...) Hutbelerin halkın anlamadığı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarına temas etmemesi, halife ve padişah sıfatını taşıyan despotların arkasında köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.

Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki; din Allah ile kulu arasındaki bağlılıktır.

Sofu sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz.

Bu gibi din ticareti yapanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir." 

Halkı esir eden ve dili sebebiyle anlaşılamayan fetvalar içinse; "Müslümanlık, son beş on asır içinde hükümdarların onu, kendilerine iktidar vasıtası olarak kullanmak istemeleri ve sözde din adamlarının imanlarını menfaatlerine feda ederek istenilen fetvaları vermeleri yüzünden esas kuruluşundan o kadar ayrılmıştır ki, Peygamber devirlerine ermiş olanlar yeniden dünyaya gelseler, bu hurafelerle dolu itikatları görünce, mutekidlerini müşrik sanacaklardır" der Gazi...

Zaten bundan sonra 1927 senesinde camilerde okutulacak hutbeleri içeren 50 hutbelik bir kitap hazırlatmıştır.

Esasen biz, "Mustafa Kemal için saltanatın kaldırılması, millet egemenliğinin tesisi, din yobazları ile mücadele, Kur'an'ın Türkçeleştirilmesi gayretleri bir amaca hizmet etmiştir" diyoruz. Sözlerini okuyalım:

"… Milletimizin uzun asırlardan beri; hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde onların tahakküm ve istibdâdı altında ne kadar ezildiğini, onların hırslarını temin yolunda ne kadar büyük felaketlere ve zararlara uğradığını düşünürsek, milletimizin hakimiyetini eline almış olması hadisesinin büyük azamet ve ehemmiyeti gözlerimizde tecelli eder." 

Kendisi de bir Bektaşî olan Atatürk'ün bu sultan istibdatı görüşüne, Bektaşî tarihinden acı bir örnek verelim:

"II. Mahmud'un resmi tarihçisi olan Esad Efendi, Bektaşî katliamının üzerini örtmek için Hacı Bektaş Veli'nin yolu dergâhlar hakkında neler uydurmuş:

Bektaşîler ve yeniçeriler birleşerek hem devlete, hem de dine karşı çeşitli ihanet işlerine girişmişlerdir.

Dine karşı ihanetleri halk arasında dinsizliği yaymak, tekke ve zaviyelerde ayinler yaparak içki içmek, namaz kılmamak, ramazanda oruç yemek, sünnet ehlinin inançlarıyla açıkça alay etmek gibi şeyler..."  ."   (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 563-565)