Ancak dünyayı iyi bilen şerrinden emin olur.....

Sorucu, şöyle sordu: Dünya sevgisi beni kapladı. Kalbimden onu atmak istiyorum, yolunu göster; nasıl edeyim

<Ancak dünyayı iyi bilen şerrinden emin olur.....

Sorucu, şöyle sordu: Dünya sevgisi beni kapladı. Kalbimden onu atmak istiyorum, yolunu göster; nasıl edeyim?

Ona şunları söyledim: Dünyaya bir bak; enini boyunu öğren. Sahipleriyle nasıl dalaşıyor, dölleri ile nasıl beleniyor; onlara ne garip hileler yapıyor? Onlara yaptığı oyunları seyret.

Onları nasıl azdırıyor ve aniden arkasına atıyor. Onu gözet, kendine yar olan kişilerle uğraşıyor, eğlendiriyor. Sonra onları yükseltiyor. Bir dereceden öbürüne geçiriyor.

Aldattığı kimseleri, kandırması kabil olmayanların üzerine salıyor. Boyunlarına bindiriyor. Hazinelerini aldattıklarına veriyor; acaip işlerini onlara gösteriyor.

Onlar da bunlara bakarken, varlıklarından uzak olup ferahlık duyuyorlar. Yüksekte olduklarına inanıp seviniyorlar...

İyi geçimlerine kanıyor, dünyanın kendilerine hizmet etmesini bir nimet sayıyorlar. İşte bu hâlle dünya onları aldattı, bağdadı...

Aradan zaman geçti, onları tepetaklak yere vurdu. Kemikleri kırıldı. Parçalandılar ve öldüler. Dünya onların bu hâlini görüyor ve gülüyordu. Ayrıca işleri karıştırmakta olan şeytan da yan gelip keyif çatıyordu...

Dünyanın işi budur. Birçok sultanlara böyle yaptı... Mülk sahiplerini ve zenginlerin çoğunu yukarıda anlatılan hâle getirdi. Bu dünyanın âdetidir.

Âdem peygamberden bu deme kadar, böyle geldi ve böyle gidiyor. O böyle yükseltir, sonra yere vurur. Kıyamete kadar bu perişanlık devam eder.

Öne alır, arkaya atar, mal sevdirir, zengin eder, yedirmez; ihtiyaç içinde kıvrandırır. Bu kuvvetler dünyaya verilmiştir.

Her iyiliği yapar, kendine çeker. Sonra boğazına bıçağı dayar, boğazlar. Ondan kurtulan yoktur; Onun şerrinden emin olan olmaz. Ona galip gelen çok azdır. Ona mağlûp olmayan, onu yenmek için yardım bulan ve şerrinden kurtulan büyüktür. Bu büyük, bir veya birkaç tanedir...

Ancak, dünyayı iyi bilen, şerrinden emin olur. Dünyadan kim çok sakınıyorsa, kurtulmanın fazlası ona nasip olur. Selâmete ermek için, onun bütün hâllerini öğrenmiş olmak gerektir.

Ey sorucu! Dünyaya kalbindeki gözünle bak. O gözle bakarsan, ayıplarını görürsün ve şerrinden emin olursun. Onu kalbinden çıkarmaya ancak gücün böyle yeter.

Baş gözünü ona çevirir, süsleri ile uğraşmaya koyulursan ayıpları gözünden kaybolur; dolayısiyle kalbinden sevgisini çıkarıp atmak senin için mümkün olmaz.

Onu, içinden atamazsın; ona ilgisizlik duygusu taşıman kabil olmaz. Bu yüzden seni öldürür. Başkalarına içirdiği zehiri sana da içirir ve öldürür.

İçinden kopup gelen kötü duygulara cihad bayrağını aç. O duyguların ıslahına emin oluncaya kadar devam et. Onlar iyiye yöneldikten sonra dünyanın ayıbını bilirsin. Ona ihtiyaç arz etmekten kendini alırsın.

Nefsin islâhı için kalbin ve sırrın sözü tutulmalıdır ve onlara uyan her duygu islâh olmuş sayılır. Azdırmaya yeltenen duygular islâh olmuş sayılmaz.

Nefsin islâhı için kalbin ve sırrın sözünün tutulması esastır. Nefis hem kalbe, hem de sırra uymalı. Onların yasak ettiği şeyi yapmamalı ve emrettiğini tereddütsüz yapmalı.

Kalp ve sır nefse bir şey veriyorsa, az demeyip kanaatle yetinmeli. Hiç vermedikleri zaman da sabırlı olmalı. Nefsin iyi hâli böyle başlar; onda iyilik başladıktan sonra kötü hâlleri ölür. Kalbe döner. Onun emriyle hareket eder, öyle bir hâle gelir ki, artık ona nefis denmez; kalp denir. Başına takva tacını giyer. Yakınlık süsünü takar." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)