‘Allah’ın hakkı kadar al’

İmam Ali (a.s.), sadaka ve zekât işlerini yürütmesi için tayin etmiş olduğu kişiye şöyle emretmiştir: “Bir olan, hiçbir ortağı olmayan Allah’tan korkarak git, hiçbir Müslüman’ı korkutma, istemiyorsa topraklarına girme, onun malından Allah’ın hakkı dışında fazla bir şey alma”

<‘Allah’ın hakkı kadar al’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

İmam Ali (a.s.), Sıffin'den ayrıldıktan sonra malların ne yapılacağı hakkında yazmış olduğu mektupta şöyle buyurdu:

"Bu; Allah'ın kulu Emirü'l-Mü'minin Ali b. Ebu Tâlib'in, Allah'ın rızasını kazanmak için, kendinden sonra malları hakkında nasıl davranılacağı konusundaki emridir; Allah bundan dolayı onu cennetinde karar kılsın ve orada rahatlığa kavuştursun.

Hasan b. Ali, bu vasiyeti yerine getirir, marufla bunlardan faydalanır ve yine bir şekilde harcamalarda bulunur. Eğer, Hasan'a bir şey olursa, o zaman Hüseyin yaşıyorsa ondan sonra da bu işi o üstlenir. Hasan'ın yaptığı gibi işleri aynı şekilde yürütür.

Ali'nin bıraktığı malda, Fâtıma'nın iki oğlu ile Ali'nin (diğer) oğulları eşittirler. Ben Fâtıma'nın iki oğlundan vasiyetimi uygulamalarını; sadece Allah'ın rızasına erişmek, Resûlullah'a yaklaşmak, O'nun makamını yüceltmek ve yakınlığımın şerafetinden dolayı istedim.

Mallarımın üzerinde tasarruf hakkına sahip olan kimseye; bu malları aldığı gibi korumasını ve onun (hurma ağaçlarının) meyvelerinden emrolunduğu gibi infak etmesini ve bu köylerdeki hurma ağaçlarının fidanlarından birini dahi satmamasını, böylece bu fidanların bütün hurmalığı kaplamasını şart koşuyorum.

Çocuğu olan veya hamile olan cariyelerim ise çocuğuna bırakılır ve bu, çocuğun hakkıdır. Çocuk ölür de kendisi yaşarsa artık o hürdür, kölelikten kurtulmuş, özgür olmuştur."

İmam Ali (a.s.), sadaka ve zekât işlerini yürütmesi için tayin etmiş olduğu kişiye ise şunları yazmıştır:

"Bir olan, hiçbir ortağı olmayan Allah'tan korkarak git, hiçbir Müslüman'ı korkutma, istemiyorsa topraklarına girme, onun malından Allah'ın hakkı dışında fazla bir şey alma, bir kabileye varınca evlerine gitmeden sularının başına git, sonra vakar ve sükûnetle onlara doğru hareket et, yanlarına varınca da selam ver ve selam vermekte kusur etme. Sonra, 'Ey Allah'ın kulları! Allah'ın velisi ve halifesi, mallarınızdaki Allah'ın hakkını almam için beni gönderdi. Mallarınızda Allah'ın velisine vereceğiniz Allah'ın hakkı var mı?' de. Birisi yok derse, ısrar etme; hakkını verecek kimseyi bulduğun zaman da onu tehdit edip, korkutmadan, kaba davranmadan, usulsüz muamele etmeden onunla beraber git. Altından, gümüşten ne verirse al. Davarı, devesi varsa, hayvanların bulunduğu yere sahibinin izni olmadan girme. Çünkü onların çoğu sahibinin malıdır. Oraya girdiğinde zorbalıkla girerek sahibine eziyet etme. Hiçbir hayvanı ürkütüp korkutma, sahibini de o hayvandan dolayı tedirgin etme. Malı ikiye böl, sahibi hangi kısmı almak isterse onu almasına müsaade et, hangisini seçtiyse ona karışma. Geri kalanı da tekrar ikiye böl ve yine, onu iki bölükten birini almakta serbest bırak. Seçtiği, almak istediği hayvanlara dokunma. Böylece geriye Allah'ın hakkı kalıncaya kadar ayırmaya devam et ve bu şekilde Allah'ın hakkını ondan al. Eğer böldüğünü bozmanı isterse, isteğine uy. Sonra, onları birbirine karıştır. Yine ilk yaptığın gibi yap. Allah'ın hakkı olanı alıncaya kadar bu işleme devam et. Yaşlı, işten düşmüş, hastalıklı ve özürlü olan hayvanı (zekât olarak) alma. Aldığın malları da ancak dininden emin olduğun, Müslümanların mallarına yumuşak ve iyi davranacak biline teslim et ki Müslümanların velisine (salim bir şekilde) ulaştırsın ve o da Müslümanlar arasında taksim etsin. (Malların, sağlam ulaşması için) Ancak onların iyiliğini isteyen, müşfik, koruyan ve emin olan, sert davranıp zarar vermeyen, malı koşturarak yormayan kişiyi vekil yap. Sonra, yanında toplanan malı da hemen bize yolla, biz de Allah'ın emrettiği yerde sarf edelim.

Malı ulaştırmak için gönderdiğin emin memuruna, deveyi yavrusundan ayırmamasını, yavruya zarar vereceğinden dolayı annenin bütün sütünü sağmamasını, develere binmede adil davranmasını, yorgunları dinlendirmesini, yürürken tökezleyen, yürümekte güçlük çeken hayvanları yavaş yürütmesini tembih et. Suya rastlayınca sulasın, otlağı bol olan yerden kuru yol kenarına sürmesin, zaman zaman o hayvanları dinlendirsin, sulak otlak yerlerde sulayıp otlatarak getirsin. Böylece Allah'ın izniyle bize semiz, yorulmamış, sağlam, dinç halde gelsinler ki, Allah'ın kitabına, Resulü'nün (s.a.a) sünnetine göre taksim edelim. Allah'ın izniyle bu, senin için ecir bakımından daha büyük ve olgunluğuna daha yakın bir iştir."

(Nehcü'l-Belağa'dan...)