‘Akıllı hasta yalnız doktorun verdiğini yer ve tavsiye ettiği ilâcı alır’

Ey halka dert yanan ve Hakk'ı halka şikayet eden, onlara yaptığın bu şikayet, sana ne gibi bir fayda sağlar?

<‘Akıllı hasta yalnız doktorun verdiğini yer ve tavsiye ettiği ilâcı alır’

"Ey halka dert yanan ve Hakk'ı halka şikayet eden, onlara yaptığın bu şikayet, sana ne gibi bir fayda sağlar?

Onlar, sana fayda sağlayamazlar. Onlar kendi başlarına kimseye zarar da veremezler. Onlara itimat ederken, Hak kapısına ortak etmiş olursun. Onlar seni, Hak kapısından uzak kılar. Hakk'ın gazabına bu yüzden çarpılırsın. Mevlâ'dan kalbine perde inmesine sebep olurlar.

Ey bilgi iddiasında olan, bütün hâlinle cehaleti aramaktasın. Dünyanı Rabbinden gayri kimselerden istemektesin. Sıkıntı içine düştüğün zaman halka koşmakla eline ne girer ki?

Yazık sana, şu saldırıcı av hayvanı öğrendiğini yapıyor. Avını kimseye vermiyor, kendisi de yemiyor. Halbuki onun âdeti, bulduğunu kapıp yemektir. Bütün tabiî hallerini bir yana atarak öğrendiği şeyin gereğini yapmaya çalışıyor. Av kuşları da aynı şeyi yapmakta...

Nefsin öğrenmeye daha lâyıktır. Vahşî hayvanlar güzel terbiye edilirken bir insan cevheri, irade ile nasıl yola getirilemez?

Ona bir şey öğret; fehmini aç. Anlayış kabiliyetini geliştir. Dinini yiyip bitirmesine mâni ol.

Hak Teâlâ'nın emanet ettiği şeye ihanet etmesin. İman sahibi için din, manevî varlığına et ve kan sayılır. Nefsini iyi terbiye etmeyenin ona bir şey teslim etmesi doğru olmaz.

Her şeyi öğrettiğin zaman istediğini teslim et. Anlayışına ve kavrayışına güvendiğin zaman ona her varını bırakabilirsin.

Yine de kontrol etmen yerinde olur; unutma. Her gittiğin yerde seninle olur. Alim ve Halîm olan Allah tarafından gönderilene razı olur. Onun için, buğday içi ile arpa kepeğinin farkı yoktur.

Nefsi için hiçbir haz almaz. Hırs ile yemek yemez. Aç kalır, susuz bekler, yine kimseden bir şey ummaz. Daima iyi işler ve Hakk'a kulluk için kendini atar. Tabiî olan kötü dileklerini unutur.

Cömert olur. Gönlünü dünyaya kaptırmaz, öbür âleme hasret çeker. Az zaman böyle gider, sonra âhireti de bırakır. Mevlâ'ya koşar. Ona sırrı ile varmak ister. Kalbi de alır, Hak Teâlâ'nın kapısına gider.

Aklı başında olan hasta, yalnız doktorun verdiğini yer ve tavsiye ettiği ilâcı alır. Onun terbiyesinde ve gösterdiği yolda kendini tedavi eder. Gerek doktorun yanında gerekse olmadığı zaman, nefsinin isteklerine kapılmaz.

Ey hırsa kapılan, o yiyecek ki, sana yazılmış, senden başka kim yiyebilir? O elbise ve o binek ile alacağın o kadın sana yazılmış ise, senden başka kim onu alabilir?

Hırsı bırak; acele etme. Bu cehalet niye? Sebatlı halin yok. Aklın ermiyor. Allah'ın vaadine inanmıyorsun.

Ey muhtelif işlerde çalışan zat, zengin, salih birine iş gördüğün zaman ücret bekleme. Edebini bozma. Sen, edebini bozmadan terbiyeni muhafaza edersen daha iyisini, daha güzelini ve daha fazlasını bulursun.

O zengin ve cömert olan, sende hırs ve bir talep görmediği zaman, birlikte çalıştığın arkadaşlarından ayırır ve seni hepsinden üstün tutar, her türlü rahatını temin eder.

Hak Teâlâ, itiraz edenlere sahip olmaz. Her işte nifak çıkarmakta olanlara bakmaz. Onun sahip olduğu ve baktığı kimseler, edepli ve itiraz bilmeyen kimselerdir, içi sakin, dışı hoş olanlar, Hak Teâlâ ile sohbetini devam ettirir.

Gelmekte olan hâdiselere boyun eğenin, İlâhî âlemde sohbeti devam eder. Allah'ı tam bilen ve O'na irfan duygusu besleyen, her an O'nunla olur. Başka sevdiği yoktur.

O'na uyar, O'ndan dirlik alır, başkalarına karşı duygularını öldürür, irfan sahipleri, hep Allah'ın zatı ile olmaktadırlar; sıfat ve isim tecellilerinin zuhuru olan geçici şeylere uymazlar." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)